Büyük Ortadoğu'da İsrail'e karşı zorlu bir koalisyon şekilleniyor. Merkezinde Türkiye, İran ve Suriye var. Üç ülke de Yahudi devletine karşı derin şikayetler besliyor. İsrail askeri gücünü denetim altına almaya ve gidişatını değiştirmesi için İsrail'i zorlamaya azimliler.
Bir zamanlar İsrail'in müttefiki olan Türkiye şimdi İsrail'e karşı kampanyanın lideri. Türk kamuoyu, Gazze'ye seyretmekte olan yardım gemisine 31 Mayıs'ta saldıran İsrail komandolarının dokuz Türk'ü öldürmesi üzerine çok öfkelendi. İran ve Suriye, onlarca yıldır İsrail'n başlıca muhalifleri ve bölgesel dengeyi şu an kendi lehlerine çevirebilecek bir şansları var.
Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan bu hafta başında İstanbul'da yapılan ve bölgenin en tehlikeli pek çok ihtilafının konuşulduğu Avrasya zirvesine ev sahipliği yaptı; Gazze elbette ki bu ihtilaflardan biriydi; İsrail ve yardım filosuna karşı saldırgan davranışı ana hedefti ama ayrıca bu hafta Amerikan kuvvetlerinin ağır kayıplar verdiği Afganistan da gündemdeydi. Tahran nükleer programı üzerinde ABD ve İran arasındaki çekişme, hem zirvenin hem de çeşitli ikili görüşmelerin konularından biriydi.
İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejad, Rusya Başbakanı Vladimir Putin, Afganistan Cumhurbaşkanı Hamid Karzai, Çin, Hindistan ve Pakistan'dan üst düzey temsilciler ve diğer bölgesel liderler zirvedeydi. Suriye Cumhurbaşkanı Beşşar Esad ve Filistin Otoritesi Başkanı Mahmud Abbas misafir olarak davet edildiler.
Türkiye, Gazze'yle ilgili olarak İsrail'e baskı yapmanın yanısıra, Afganistan'daki durumu sakinleştirmek için de nüfuzunu kullanmaya bakıyor; Afganistan'ın Hamid Karzaisi ile Pakistan Dışişleri Bakanı Kureyşi'yi de buluşturdu. Bu iki ülke de Taliban'la savaşıyor ama birbirlerinin niyet ve amaçları hakkında şüphe besliyorlar Karzai, Kabil'de şu yakınlarda ağırladığı aşiret reisleri meclisi “Jirga'da” yaptığı gibi Taliban'la barış görüşmeleri yapmak istiyor. Fakat Hindistan'ın Afganistan üzerindeki nüfuzunu kısıtlama niyetindeki Pakistan, barış görüşmelerinde kendisine öncü bir rol verilmesini ve yerel müttefiklerinin yukarıda olmasını istiyor (...)
Avrasya Zirvesi'nin ardından dün Türk-Arap İşbirliği Forumu düzenlendi. Türk ve Arap Birliği dışişleri bakanları bir araya geldi. Tüm bu toplantılarda alınan kararlar, İsrail üzerindeki baskıyı artırmayı amaçlıyordu. Bir dizi talep belirlendi: İsrail'in Gazze ablukasını kaldırması ve İsrail'in, Gazze'ye giden filoya Türklerin hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan saldırısının uluslararası komisyon tarafından soruşturulmasına rıza göstermesi. İsrail her iki talebi de reddetti.
Türkiye Başbakanı Erdoğan, İsrail'in devlet terörizmi işlediği ithamını yineledi. İsrail, bağımsız bir soruşturmaya rıza gösterene dek ülkesinin İsraille ilişkilerinin normalleşmeyeceğini ilan etti. Erdoğan, bir Filistin devletinin kurulması yönünde önşart olan Hamas'la uzlaşma için Mahmud Abbas üzerinde baskı kurdu. Abbas, Gazze'ye bir heyet göndereceğini duyurdu ve Hamas liderlerini Filistinliler arasında uzlaşma için Mısır barış planını kabul etmeye çağırdı.
Bar Ilan Üniversitesinden Efaim İnbar gibi İsrail'in sağcı yorumcuları, Türkiye'nin dış politikasının İslami bir renge büründüğünü ve kendisini batıdan uzaklaştırdığını iddia etti. Son yazısında, “Türkiye'yi batı câmiasına geri götürmek ve Ankara ile Jerusalem arasındaki ortaklığı onarmak için Ankara hükümetinin değişmesi çağrısını yaptı.” İnbar durumu vahim şekilde yanlış okuyor. Batının görüş birliğinden ayrılan, topraklara konan dinci fanatiklerin ve sağcı ulusçuların avucu içindeki İsrail'dir; Türkiye ise çevresindeki çatışmaları çözmeye bakarak hoşgörü, ekonomik adâlet ve tüm kültürlere saygı gibi Avrupa değerlerini teşvik etmektedir.
Batıyla arasına mesafe koymaktan çok uzak olan Türkiye, Avrupa Birliği için vazgeçilmez bir değer olmaya çalışıyor. Dış politikasının kilit gâyesi halen AB üyeliğidir. Türkiye, Obama yönetiminin mukadder testten geçtiği Irak ve Afganistan'la ilgili olarak ABD'yle yakın işbirliği içindedir.
Türkiye'nin küresel ve bölgesel barışı geniş bir coğrafyada -Irak, İran, Afganistan, Pakistan, Ermenistan, Balkanlar, Kafkasya, Kuzey Irak'ta - teşvik etmesi, İsrail'in askeri güç kullanarak sadece Filistinlilerle değil tüm bir bölgeye iradesini dayatma azmiyle topyekûn çatışmaktadır. İkisi arasında şu an yaşanan çekişmenin özü budur.
Suriye ve İran bu mücadelede Türkiye'nin ana ortakları her ne kadar sadece destekleyici bir rol oynuyorlarsa da. Türkiye-İsrail ilişkilerinin gevşemesinde her ikisinin de çıkarı var. Suriye, İsrail'in kuşatılmasına Türkiye'nin yardım etmesini istiyor – Arapların altmış yıldır denemediği bir şeydir bu.
Türkiye ve Suriye'nin müşterek bazı stratejik çıkarları var. Her ikisi de Kürt bağımsızlık emellerini engellemek istiyor. İran nükleer tesislerine muhtemel bir İsrail saldırısına her ikisi de güçlü bir şekilde itiraz ediyor. Amerika'nın Irak savaşına başta karşı çıkan bu iki ülkenin, Irak'ın tek bir bütün olarak yeniden dirilmesinde ortak çıkarları var.
Bunun aksine İsrail, Suriye ve Irak'ı zayıflatmak amacıyla on yıllardır Kürtlere gizli yardım gönderiyor; tüm dünyaya tehdit diyerek şeytanlaştırdığı İran İslam Cumhuriyetine karşı Amerikan askeri harekâtı için yorulmak bilmeden çabalıyor; Saddam Hüseyin'i devirmek üzere ABD'yi ileri süren İsrail'in şu an ki amacı, Irak'ın görünür geleceğe kadar İsrail'e hiçbir tehdit teşkil edemeyecek zayıf bir federal devlet olarak şekillendiğini görmektir.
Türkiye'nin İsrail'den uzaklaşarak yeni bir saf tutması, bölge çapındaki bir sürecin parçasıdır; bazıları ümit etmektedir ki, bu süreç, şimdiki İsrailli liderleri değilse de bir sonraki nesli, ülkelerinin güvenlik doktrini üzerinde yeniden düşünmeye yani askeri üstünlüğü değil barışı seçmeye ve komşularıyla birlikte varolmaya ikna edecektir.
Büyük soru, İsrail zihniyetinde yaşanması gereken bu evrimin, bir başka savaş olmaksızın gerçekleşip gerçekleşemeyeceğidir. Büyük oranda ABD Başkanı Barack Obama'nın ve belli başlı Avrupalı liderlerin Gazze, Afganistan ve İran'daki krize nasıl tepki vereceklerine bağlıdır bu. Kabul edilmeli ki kehânetlerin hiçbiri de onların lehine değil.
Kaynak: Agence Global
Dünya Bülteni için çeviren: M. Alpaslan Balcı