İsrail yerleşimleri tartışması yanlış yere odaklanıyor

İsrail 'yerleşimleri dondursun mu, doğal büyümeye izin mi versin' tartışması en temel noktayı göz ardı ediyor. İşgalci bir gücün işgal ettiği topraklara nüfusunu taşıması zaten yasadışı. Tek yapılacak şey yerleşimleri kaldırmak

İşgal altındaki Filistin topraklarında bulunan İsrail yerleşimlerine yönelik tartışma genelde 'dondurulsunlar mı, yoksa doğal büyümelerine izin mi verilsin' çerçevesinde yürüyor.
Fakat bunun, 'hırsızın çaldıklarını elinde tutmasına izin verilsin mi, yoksa biraz daha çalmasına göz yumulsun mu' diye sormaktan pek farkı yok. En temel nokta gözden kaçırılıyor: Uluslararası hukuk uyarınca, işgal altındaki topraklarda inşa edilen her yerleşim yasadışı. Ve tek bir çare var: İsrail yerleşimleri dağıtıp yerleşimcileri 1967 sınırlarında iskân etmeli ve Filistinlilere yerleşimlerin yol açtığı kayıplar için tazminat ödemeli. Yerleşimlerin kaldırılması, Cenevre Konvansiyonu'na tabi; bu anlaşma, işgallerin geçici olduğunu belirtip, işgalcilerin kendi nüfuslarını işgal edilen topraklara taşımasını yasaklıyor. Amaç, işgalci gücün nüfusunu 'sahadaki gerçeklik' diye gösterip toprak talep etmesini önlemek; İsrail'in Doğu Kudüs'te yaptığı ve Batı Şeria'nın büyük kısmında yapmak istiyor gibi göründüğü işte bu.
İsrail yerleşimlerinin Filistinlilere maliyeti muazzam ve bu kısmen İsrail'in buraları koruma zorunluluğundan kaynaklanıyor. Bu toprakların yasal sakinlerinin hareketini denetlemek için kurulan 634 kontrol noktası seyahati işkence haline getiriyor. Filistinliler için bazen işe, okula veya evlerine gitmek bile imkânsız oluyor. Kimliklerini göstermek için saatlerce beklemek zorunda kalıyorlar ve bazen gelişigüzel geri çevriliyorlar veya gözaltına alınıyorlar. İsrail 700 kilometrelik 'güvenlik duvarı'nın yüzde 87'sini Filistin topraklarında inşa ediyor ve bu, İsrail'i intihar bombacılarından korumaktan ziyade (böyle bir amaç olsaydı, Yeşil Hat'ta bir duvar dikilerek başarılabilirdi) Batı Şeria'nın yüzde 10'unu, yerleşimcilerin büyük kısmıyla beraber İsrail'e katmakla ilgili. Ve İsrail askerleri yerleşimcileri silahlı Filistin gruplarından korurken, Filistinlileri yerleşimcilerin çapulcu çetelerinden koruyan pek bir şey yok. Bu çeteler yerel nüfusu terörize ediyor, ekinlerini imha ediyor ve evleriyle okullarını taşlıyor.
Batı Şeria ve Doğu Kudüs'teki Filistinlilere karşı yürütülen hükümet destekli ve yaygın ayrımcılığa da pek az dikkat gösteriliyor. İsrail sadece yerleşimcilerin kullandığı yollar yapıyor ve suya, yakıta, eğitime, sağlık hizmetine, ulaşıma, altyapıya ve bütün diğer sosyal hizmetlere son derece eşitsiz erişim içeren bir sistem uyguluyor. Yerleşimcilere anında inşaat izni verilirken, 'yasadışı' evleri sık sık göz açıp kapayıncaya kadar yerle bir edilen Filistinlilerin taleplerini geri çeviriyor. Aynı toprak üzerinde yaşayan iki halka muameledeki dikkat çekici fark,
İsrail'i ahlaki ve siyasi açıdan töhmet altında bırakıyor. Yerleşimlerin gitmesi gerektiğini kabul eden İsrailli ve Amerikalı siyasetçilerin ortak nakaratı, buraları dağıtmanın siyaseten zor olacağı, zira önemli bir oy deposu olan yerleşimcilerin ve destekçilerinin infiale kapılmasına yol açacağı yönünde. Siyasetçiler, yerleşimcilerin gelecekteki müzakerelerin parçası olması gerektiğinden ve olası bir toprak takasından dem vuruyor.
Fakat böyle bir tutum yerleşimleri genişletme çabalarını güçlendirmekten ve siyasi çözümü iyice zora sokmaktan başka işe yaramıyor. Ayrıca İsrail'in yerleşimcilerin güvenliği adı altında süregiden hak ihlallerini de örtüyor ve barış görüşmelerinin sonucunu beklemek zorunda olduğunu iddia ettiği Filistinlilerin haklarına saygıyı ikinci plana itiyor. İsrail'in vatandaşlarını korumak gibi bir görevi var, fakat Filistinlilerin haklarını ihlal ederek değil. Yerleşimcilerin güvenliğini yasal olarak korumanın yolu, onları İsrail'e taşımak. Yerleşim tartışmasının başlangıç noktası bu olmalı. (İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün Ortadoğu direktörü, 28 Haziran 2009)

Radikal