İsrail-Türkiye ilişkileri kolay kolay kopamaz

Türkiye’yle İsrail arasında Özgürlük Filosu saldırısına dair karşılıklı suçlamaların yerini ulusal çıkar pragmatizmi aldı. 30 Haziran’da iki ülkeden bakanlar Brüksel’de ‘gizlice’ bir araya geldi; amaç anlaşmazlıkları gidermek ve dibe vuran ikili ilişkileri tamir etmekti.

Bu, Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoğan’ın saldırının ardından yaptığı öfkeli açıklamalarla tezat oluşturan, şaşırtıcı bir gelişmeydi. O günlerde Türkiye-İsrail ilişkilerinde oluşan hasarı ‘tamir edilemez’ diye niteleyen Erdoğan bir anda Gazze’de kahraman haline geldi. Bölgede elle tutulur adımlar atan ve ablukaya doğrudan meydan okuyan yegâne lider olarak görüldü. Sözleri, Ortadoğuluların yıllardır liderlerinden duymaya alıştığı diplomatik kısıtlama-lardan şaşırtıcı ölçüde arınmıştı. Baskından bu yana Türkiye elçisini geri çağırdı, ortak askeri tatbikatları iptal etti ve İsrail askeri uçaklarının hava sahasını kullanmasına izin vermedi.

AB üyeliği sürecini görüşmek üzere Brüksel’e giden Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu İsrail Sanayi ve Ticaret Bakanı Binyamin Ben Eliezer’le görüştü. Toplantı, bir hafta önce Erdoğan’la görüşen ABD Başkanı Barack Obama’nın ricasıyla yapıldı. Haberlere göre Davutoğlu ilişkilerin tamir edilebilmesi için İsrail’in üç şartı yerine getirmesinde ısrar etti: Resmi özür dilenmesi, kurbanların ailelerine tazminat ödenmesi ve uluslararası soruşturma açılmasına razı olunması.

Netanyahu’nun tutarsız koalisyon hükümeti de hemen sallanmaya başladı; aşırılıkçı Evimiz İsrail partisi lideri, Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman görüşmeyi televizyondan öğrendiğinde mosmor oldu. Anlaşılan o ki Netanyahu, kendisini ve dışişleri bakanını geride tutmuş, Türkiye dostu olarak bilinen Ben Eliezer’i göndermeyi tercih etmişti.

Karşılıklı atışmalar ve siyasi manevralar bir yana, Türkiye ve İsrail liderlerinin bakanlar arası görüşmeyi onayladığı belli. İsrail’in önceleri iyi ilişkiler yürüttüğü ve hava sahasında yaptığı eğitimlerden fayda sağladığı bir Müslüman ülkeyle (ve bir NATO üyesiyle) durumu düzeltmek istemesi de mantıklı. Gerçekten de, İsrail Türkiye’nin İran’la bir nükleer takas anlaşması yapıp önleyici saldırı tezine muhtemel bir darbe vurmasının karşılığını layıkıyla verdi. Türkiye’nin İsrail’le Suriye arasındaki arabulucuğunu da masadan kaldırdı. Bu hedeflere ulaşan İsrail artık stratejik ilişkinin artılarını gözden geçirip tekrar yerli yerine oturtmayı göze alabilir.

Türkiye için de ilişkiler önemli. Haziran sonunda askeri bir heyet İsrail’e gidip, İsrail ordusunun da Filistinlilere karşı kullandığı insansız uçakları ve hava araçları üzerine eğitim aldı. Türkiye Kürt isyancılara karşı yürüttüğü savaşta bu teknolojiyi kullanmaya can atıyor. New York Times’ın da belirttiği gibi, İsrail’le yaptığı 190 milyon dolarlık insansız uçak anlaşması iptal edilmedi. Jane’s Defence Weekly dergisinden bir analizcinin Türk kaynaklara dayanarak verdiği rakamlara göre, iki ülkenin 2007’deki askeri ticaret hacmi 1.8 milyar dolara ulaştı, İsrail Türkiye’nin ABD’den sonraki en büyük silah tedarikçisi haline geldi. İsrailli bir yetkilinin dediği üzere: “İş iştir.”

Ortadoğu’da gerilimleri azaltan diplomatik girişimler ve yakınlaşmalar her zaman memnuniyet vericidir. Ancak unutulmamalı ki, Türkiye ve İsrail bunu yaparken kendi çıkarlarını gözetiyor. Birçokları haklı olarak şunu soracaktır: Türkiye’nin ilişkileri tamir etmekteki amacı, arzu ettiği askeri teknolojiyi edinmeye devam edebilmek mi? Ayrıca Erdoğan’ın Gazzelileri satmamak için bir sebep bulup bulamayacağını da merak ediyorlar. (ABD merkezli internet sitesi, 10 Haziran 2010)

Kaynakı: Radikal