Suriye ile İsrail arasındaki anlaşmazlıkların listesi oldukça geniş olmakla birlikte, öne çıkan sorunların başında Lübnan ve Ürdün'le de komşu olan Golan Platosu geliyor. Bölgenin Suriye'ye terk edilmesi gündemde ve aslında Suriye'ye ait olan bu topraklar bir dizi pazarlığın konusu olmuş durumda.
2007 Eylül başlarında İsrail uçaklarının Suriye topraklarını bombaladığı, Suriye'nin de karşılık verdiği haberleri ile gerginleşen ilişkiler, tarafların savaşması halinde Ortadoğu'nun denetlenemez bir kaosa sürüklenmesi ihtimalini ortaya çıkarmıştı. Başta ABD olmak üzere uluslar arası güçlerden gelen baskılar, tarafların sorunları savaşarak değil görüşerek çözmeleri yolunda bir kapı aralamış, Mısır'ın arabuluculuğu yeniden devreye girmiş ve 2008 yaz aylarında da Türkiye meseleye dahil olmuştu. İsrail'in bir yandan Suriye ile ikili ilişkilerini düzenleme öte yandan İran-Suriye bağını koparma, İran'ın Suriye üzerinden İsrail'e müdahalede bulunmasını engelleme amacı bulunuyordu.
Bugün bu amaçlarını korumayı sürdürse de, İsrail'de bazı değişimler olduğunu belirtmek gerekir. Öncelikle, çatışma-dolaylı müzakere gelişmelerinin arkasına eklenen İsrail seçimlerinden "sağ" hükümet çıktı ve Netanyahu'nun başbakanlığında kurulan kabinede dışişleri bakanı gibi gayet radikal kişiler yer aldı. Bu çerçevede İsrail'de uzlaşmacılar ile uzlaşmamacılar arasındaki ayırım keskinleşti. Golan'ın Suriye'ye geri verilmesi karşılığında "alınacaklar" konusunda kendi içinde anlaşmazlığa düşen İsrail, Suriye'nin de mesafeli duruşu sonrasında bölgeyi terk etmemenin daha uygun olacağına ikna oldu. Dolayısıyla görüşmelerin başlangıç noktası görüşme gündeminden çıkarılıyor izlenimi doğdu, arabulucuların elindeki malzeme azaldı.
Öte yandan Bush döneminde İsrail'in uzlaşmayan tavrından rahatsız olmayan iktidarın yerine bu durumdan endişe duyan Obama geldi. ABD, özellikle yerleşimciler ve komşu ilişkileri nedeniyle İsrail'e baskı yapmaya başladı. Suriye, Lübnan ve İran'ın sisteme kazandırılmasını isteyen ABD, İsrail'in buna yardımcı olmadığını vurguladı. Doğrusu bu konuda Avrupa ülkeleri de benzer bir tutum sergilemeyi becerdiler. Büyük bir olasılıkla Türkiye'nin bir biçimde bu sorunun içine girmesinde "Batı"nın İsrail'e doğrudan yapamayacağı "telkinleri", Türkiye üzerinden yapma girişiminin yeri büyüktü.
Türkiye her ne kadar Rusya gazını İsrail'e uzatacak anlaşmalara imza atıyorsa da, Hamas ve Gazze sorunlarından kaynaklanan anlaşmazlıkları dile getirmiş ve Suriye ile yakınlaşmayı sürdürmüş bir ülke. Tüm Ortadoğu yeni arayışlara girmişken ve başta Türkiye komşularla sıfır sorun, maksimum işbirliği siyaseti yürütürken "sertlik" siyasetine bu kadar bağlı bir İsrail ile fazla yakınlaşmanın esasen zemini de bulunmuyor. Dolayısıyla İsrail haklı, Türkiye arabuluculuk misyonunda başarılı olamadı, zaten hiçbir oyuncu uzlaşmaya niyeti olmayana bir şey yapamaz.
İsrail bundan sonra Suriye ile doğrudan kendisi görüşecek. Bu, uzlaşmama halinin sürdürülmesi anlamına da, Türkiye üzerinden yapılan "batı" baskısını bertaraf etmesi anlamına da gelebilir. Baskı yapmanın tek aracı Türkiye olmadığına göre, aslında İsrail aradan çıkardığı Türkiye'yi nereye sürükleneceği belli olmayan bir süreçten kurtarmış oldu. Üstelik Türkiye-İsrail ilişkilerinin diğer sorunların gölgesinden kurtularak yeniden düzenlenmesine izin veren bir durum ortaya çıkıyor; bundan sonrasının vebali sorunlara yol açanların boynuna.
Kaynak: Star