Ortadoğu'da normalleşmenin anahtarı Filistinlilerle İsraillilerin barış ve güvenlik içinde yaşamasını sağlayacak şekilde uluslararası yasaların yeniden tesisinden geçiyor. Oysa bunun için kılını kıpırdatan yokken, çabalar hep statükonun biteviye devamına yönelik.
ABD Başkanı Barack Obama'nın göreve geldiğinde bu meseleyi önceliği ilan etmesi pek çoklarını umutlandırmıştı. Ama anlaşılan 'güvenilen dağlara kar yağıyor'. Geçen haftaki BM Genel Kurulu vesilesiyle dünya diplomasisinin kalbinin attığı New York'taki gelişmeler, adeta malumun ilanı gibi:
'İsrail'e istemediği hiçbir şeyi dayatamazsınız'.
Taraflar arasında yeni barış süreci başlatmak isteyen ABD Başkanı, aylardır aşağı tükürse sakal, yukarı tükürse bıyık misali bir pozisyondaydı. Zira İsrail'in Batı Şeria ve Doğu Kudüs'teki işgal topraklarında biteviye Yahudi yerleşimleri kurarak genişlemesinin gayrı-meşruluğu, ilk kez uluslararası toplumda bu denli destek buldu.
Mahmud Abbas liderliğindeki Filistin Yönetimi de Bush yönetimi dönemi boyunca adeta mumla aradığı bu desteği arkasına alıp müzakerelere başlamak için yasadışı yerleşimlerin dondurulması şartı getirdi. Obama, Ortadoğu özel temsilcisi atadığı, saygınlığıyla namlı George Mitchell aracılığıyla İsrail'e bu şartı kabul ettirmeye çabaladı. Nafile! İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu alenen yerleşimleri dondurmayacaklarını söyleyip müzakereler için de önşart kabul etmedi.
İşte Obama'nın BM kürsüsünden yaptığı konuşmada 'Yahudi yerleşimi inşaatlarının dondurulması' önşartını anmadan 'Artık müzakerelerin başlama vaktinin geldiğini' söylemesi, pes ettiğinin göstergesi. İsrail'e söz geçiremeyen Obama yine Araplardan medet umacak.
ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, cumartesi günü Arap liderlerle buluşmasında, İsrail yerleşim inşaatlarını dondurmasa dahi Filistinlileri masaya oturmaya ikna için siyasi ve mali destek istedi. Yetmedi, Arapların İsrail'le ticari ilişkiler, hava ulaşımı, akademik ve kültürel değişim yoluyla ilişkileri normalleştirmeye girişmelerini telkin etti. ABD'li diplomat Jeffrey Feltman'ın "Arapların İsrail kamuoyunu İsrail'in kabul edileceği, bölgenin normalleşmiş bir parçası olacağı konusunda ikna etmenin yollarını bulacaklarına inanıyoruz" sözü pek manidar. Yani İsrail'in kimseyi ikna etmesi icap etmiyor!
Eğer meseleye Obama gibi 'iki devletli' çözüm arayışındaysanız, işin özü, İsrail'in yerleşimler yoluyla yayılma siyasetinin, Filistinliler için üzerinde yaşanabilir devlet kuracak toprak bırakmamasıdır. Yerleşimler meselesinde baştan İsrail'e 'teslim bayrağı' çekilirse, ortada müzakere edilebilecek bir sınır, bir Kudüs meselesi yahut mülteciler de yok demektir.
'Zeitgeist' kavramında vücut bulan 'çağın ruhu', çok etnik kimlikliliği ve çok kültürlülüğü demokratik bir yapıda birleştiren devletleri gözde kılıyor. İsrail ise, akıntıya karşı kürek çekercesine ırk temelli 'Yahudi devleti' olarak tanınmakta ısrar ederken, 'iki devletli' çözüm peşinde koşuyor görüntüsü sergiliyor. Bir yandan da 'Yahudi devletinin' sınırlarını yerleşimler aracılığıyla genişletme siyaseti izliyor. Bunun Türkçesi statükonun bir tarafı ezecek şekilde devamından ibarettir. Ve ezilen taraf, yani Filistinliler, diğerine rahat vermeyecektir. Obama sorunun çözümünde samimiyse, bu siyaseti bozması icap ediyor.
Kimbilir, belki de, Amerikan Başkanı'nın geçen hafta dünya ahalisini bu kez BM kürsüsünden şaşırtan Libya lideri Muammer Kaddafi'nin Time dergisiyle söyleşisine kulak vermesi gerekiyordur: "İsrail-Filistin çatışmasında herkes iki devletli çözüm çağrısı yapıyor. Fakat bölgenin demografik yapısından anlamıyorlar. Bu iki devletin yan yana olmasının yolu yok. Zira entegre olmuşlar bile. İsrail'de 2 milyon Filistinli yaşıyor. Gazze lime lime edilmiş ve tecrit altında. Müslaman ülkeler, nükleer silahlara sahip olduğu sürece İsrail'i tanımayacak. Bu sorunlara yanıt verilmeli."
Kaddafi, Obama için "O bir senatördü, temsil ettiği devleti ve Amerikan halkını düşünüyordu. Bu yüzden sorunu yeterince derinden anlayamaz" da demiş. Kanımca, vakti zamanında Edward Said gibi bir aydınla dostluk etmiş birinin bu sorunu anlamıyor olması pek tuhaf kaçar. Mesele Amerikan kurumsal yapısının İsrail mevzu bahis olduğunda 'Zeitgeist'ı dikkate alıp almayacağında düğümleniyor.
Kaynak: Radikal