İsrail güvenlik kurumları İran anlaşmasını destekliyor

İsrail’den gelen haberler, İsrail’in Cenevre’de yapılan İran nükleer anlaşmasından nefret ettiğidir ama bu tam olarak doğru değil. Elbette Netanyahu ve hükümetindeki bakanların (Adalet Bakanı Tzipi Livni hariç) anlaşmanın kötü, çok kötü, çok çok kötü olduğu ve Obama ile Batı’nın yine Yahudileri Hitler’e sattıklarını düşündükleri doğrudur. Ama İsrail’de anlaşmanın o kadar da kötü olmadığını, anlaşmanın Bibi ve AIPAC’ın olması için çalıştığı anlaşmazlıktan iyi olduğunu düşünen son derece güçlü İsrailliler de var. Bu İsrailliler, ülkenin ordu-istihbarat yapısını oluşturuyorlar.

Bu, büyük bir sürpriz olmamalıdır; Cumhurbaşkanı Şimon Peres ve İsrail medyasının yardımıyla Netanyahu ve o zamanın savunma bakanı Ehud Barak’ı geçen sene İran’ı bombalamaktan durduranlar da aynı kişilerdir. İsrail’de generaller Amerika Birleşik Devletleri’yle kafa kafaya gelmek istemezler. Onlar paranoyalar, kıyamet kopacak görüşleri ve korku bezirganlığıyla yaşamazlar. İşte bu yüzden bunların niçin İran konusunda Netanyahu ile birlikte hareket etmediklerini yeterince idrak edebilirsiniz. İsrail yüksek rütbeli subayları kesinlikle barış yanlısı değillerdir. Onlar sadece nükleer silahlı bir İran’a çok ihtimal vermiyorlar. Onlar prensip olarak İran’ın nükleer tesislerinin bombalanmasına karşı değiller. Aslında, çoğu İsrailli gibi bunlar ABD’nin İran nükleer tesislerini bombaladığı bir çözümü tercih ederler. Ama Netanyahu ve sağın aksine, bunlar İran’a baktıkları zaman otomatik bir şekilde kırmızı görmezler ve onlar kendilerini Netanyahu’nun talep ettiği gibi Batı’nın İran’ı müzakere masasında hemen teslim olmaya, nükleer programından vazgeçmeye zorlayabileceğiyle avutmazlar. Başbakan ve takipçilerinin aksine, İsrail ordu-istihbarat yapısı makul bir gruptur ve bunlar ihtimalleri değerlendirirler. Bunlar anlaşmayı ya da anlaşmaya yol açan müzakereleri kınamıyorlar. Bunun yerine bunların mesajı, İran’ın nükleer projelerini sökmeyecek ama yavaşlatacak bir anlaşmanın, bunun alternatifinden, yani Bibi’nin istediği gibi daha fazla İran tavizi yerine İran’ın müzakerelerden çekileceği ve hiçbir İran tavizi olmayacağı durumdan çok daha tercih edilebilir olduğudur.

Maalesef, yüksek rütbeli subaylarda hükümetle olan görüş ayrılığı haberlerde açık bir şekilde gelmiyor. Ama ordu-istihbarat yapısındaki liderlerin, Başbakan’ın ofisi ve kabineyle yüksek sesli ve sürekli “uyarılarla” açık bir şekilde çelişen bir dizi açıklaması oldu.

Cenevre’de pazar günü anlaşma imzalanmasından sonra, eski askeri istihbarat başkanı, Hava Kuvvetleri komutan yardımcısı ve şimdi de ülkenin önde gelen stratejik düşünce kuruluşunun yöneticisi emekli general Amos Yadlin, gazetecilere, “Bu nihai bir anlaşmaysa gerçekten çok kötü bir anlaşma olur. Ama durum böyle değil” dedi. Ona göre durum, bunun geçici, altı aylık bir anlaşma olup daha sonra müzakere edilecek ve belirleyici olacak nihai bir anlaşma olmadığı olduğunu söyledi. O, nihai anlaşmanın, şimdi, geçici anlaşmadaki gibi İran’ın bombaya doğru ilerlemesini durdurmaktan ibaret olmamasını, bunu tersine çevirmesi gerektiğini söyledi. O ayrıca, dünya güçlerinin İran’dan ek tavizler elde etmesinin sağlanması konusunda Netanyahu’ya kredi verdi. Ama Yadlin, Neyanyahu’nun “dünyayı daha tehlikeli yaptı” diyerek kınadığı pazar günkü anlaşmanın aslında tam tersini yaptığını söyledi:

“Anlaşma olmasaydı İran’ın bomba yapmaya yönelik hamle yapmaya karar vereceği imkan dahilindedir. Zira yaptırımlar ona çok acı veriyor.”

Üstelik Yadlin güvenlik kurumunda bir şahindir; diğer üyeler anlaşma için daha isteklidirler. Geçen hafta üst düzey bir İsrail istihbarat yetkilisi, gazetecilere ülkedeki ajan kardeşliğinin Cenevre’de bir anlaşmaya varılmasını ümit ettiğini, zira İran’a uygulanan yaptırımların gevşetilmesinin ülkedeki militanlara karşı mücadelesinde Ruhani’ye yardım edeceğini anlattı. Christian Science Monitor şöyle bildirdi:

İsminin açıklanmaması şartıyla konuşan bu subay, “Oldukça problemli olsa da biz anlaşmanın daha istikrarlı olacağına dair biraz ihtimal görüyoruz” dedi. Ama o bunun, “nükleer proje, daha çok da İran ekonomisi üzerindeki yaptırımlarda ferahlama konusunda” müzakerelerin başarısına bağlı olduğunu söyledi.

Yine geçen hafta, savaş ve barış meseleleri konusunda halen burada sesi çok duyulan eski Milli Güvenlik Danışmanı emekli general Giora Eiland’ın, The New York Times’ta yüksek rütbeli subayların Cenevre görüşmelerine karşı Netanyahu’nun sert söylemlerinden rahatsız olduğuna dair insanlara fikir verecek bir dil kullanarak yaptığı açıklamalar aktarıldı:

Eiland, “Durum değişti. İsrail hariç herkes bir anlaşmanın daha esnek olunması anlamına geleceğini anlıyor” dedi. “Netanyahu sadece iyi bir anlaşma hakkında konuşuyor. Amerikalılarsa makul bir anlaşma hakkında konuşuyor, bu hiç anlaşamamaktan iyidir.”

Birkaç ay önce, şimdiki Askeri İstihbarat Başkanı General Aviv Kochavi, İran hakkında bir rapor yazarak, Ruhani’nin haziran ayında cumhurbaşkanı seçilmesinin, yaptırımların getirdiği fakirlik ve izolasyona son verilmesine dair   ülkenin kuvvetli arzusunun bir göstergesi olduğunu, bunun da İsrail ve Batı için bir fırsat sunduğunu ifade etti. Kochavi, İran’ın nükleer hedeflerinin Ruhani yönetimi altında değişmediğini yazdı ama İran’ın gayesinin İsrail’i yok etmek hatta nükleer bomba imal etmek olduğunu söylemedi. O bunun yerine, İslam Cumhuriyeti’nin gayesinin, karar verince kısa sürede nükleer bomba imal edebilecek kapasiteye sahip “nükleer eşik” ülkesi olmak olduğunu ifade etti. Haaretz’ten aktarırsak:

“Kochavi, İran’ın nükleer programında değişiklik yokken, seçimden bu yana İran’ın iç siyasi durumunda, yıllardır görülmeyen türde bazı gerçek değişiklikler olduğunu yazdı. Kochavi, Ruhani’nin zaferinin göz ardı edilemeyecek derin değişiklikler süreci başlattığıyla devam etti. O, değişiklikleri “önemli” ve hatta “stratejik” diye nitelendirdi.”

Kochavi, analizini [kısmen] Ruhani ve kabinesinin, iç reformun teşvik edilmesi, ülkenin Batı’ya açıklığının arttırılması ve İran’a uygulanan ekonomik yaptırımlara son verilmesi konularında yaptıkları açıklamalardaki niyetlere dayandırdı.

Bu, Netanyahu, Lieberman, Savunma Bakanı Moşe Ya’alon ve AIPAC’ın müzakereler ve İran’la geçici anlaşma konusunda yaydıklarından çok farklı bir mesajdır. Ama İsrail yüksek rütbeli subayların mesajları, siyasi liderler ve lobiciler sürekli ve yüksek sesli açıklamalarla ana akım medya için İsrail’in Batı’nın Tahran’a açılmasına tepkisini belirlerken büyük ölçüde “radarlardan uzak” kaldı. Bu, dünya İsraillilerin o ülke hakkında en çok şey bilenler olduklarını ve saf olarak da tanınmadıklarını, Bibi’nin histerilerine kanmayacaklarını bilse İran konusundaki tartışmaları değiştirebileceği için utanç vericidir.

Kaynak: +972 (Blog temelli internet dergisi) Dünya Bülteni için çeviren: Mehmet Şeyhoğlu