İsrail efsanesi, Filistin destanı

İsrail’in 8 günlük Gazze saldırıları ateşkesle sona erdi.  Ateşkes anlaşmasının özeti şu: Taraflar diğerine saldırmayacak.  Bir haftalık saldırıların bilançosu 162 şehit ve 1222 yaralı oldu. Elbette ağır yaralıların vefatı halinde ölenlerin sayısı daha da yükselecek.  Tabii ki, meseleye bir istatistik veya bilanço meselesi olarak bakmamak lazım. Geride maddi ve fiziki yaraların yanında manevi yaralar da bıraktı. Çok kişi yakınlarını, çocuklarını ve evlatlarını kaybetti. Filistinliler bir kez daha çile denizinden ve ateşinden geçtiler. İnşallah nihai olarak bu bela ve çilelerden kurtulurlar. Elbette onlar ehl-i ribat olmanın bedelini ve kan vergisini ödüyorlar. Peygamberimiz Filistin’i ‘ard-u rıbat’ nöbet yurdu olarak tasvir etmiştir. Evet! Filistin İslam dünyasının nöbet kulesidir.  Bununla birlikte Katar Emiri Hamd ve Başbakan Erdoğan’ın ifadesiyle, Filistin ile İsrail arasındaki roller değişmiştir. İsrail ikinci kez Gazze’de bataklığa saplanmıştır. Ne kara harekatı yapabilmiş ne de yeniden kalıcı işgale yeltenebilmiş ve dönebilmiştir. Devran dönmüştür. İki defadır Gazze’ye çakılmıştır ve Gazze boğazındaki bir kılçığa dönüşmüştür. Ateşkesin temin edilmesinden sonra Halit Meş’al bir değerlendirme konuşması yapmış; Allah’a şükretmiş ve ikinci defa Gazze’de İsrail’i durdurduklarını söylemiştir. 1973 yılından beri İsrail efsanesi adım adım çöküyor. Bunun yerine Filistinlilerin destanı yükseliyor. Gerçekten de İsrail, 1973 yılından beri hamle gücünü kaybetmektedir. Askeri ve siyasi sahada gerilemektedir.

*

Mısırlı gazeteci Musa Sabri, 1973 harbinden sonra ‘İsrail Efsanesinin Çöküşü’ diye bir eser kaleme almıştır. Henüz o devirde İsrail efsanesi doruktaydı. İsrail yenilmez sıfatını taşıyordu. Haşa ‘Allah’ı yenen’ İsrail karşısında zaten kim durabilirdi ki! 1973 savaşından sonra Sabra ve Şatila katliamına imza attılar. Bu katliamın mimarı Şaron idi. Bununla birlikte, 1987 yılında Birinci İntifada ile İsrail asimetrik bir mücadele yöntemiyle tanıştı. Sonrasında İsrail girdiği bütün savaşlarda istediği sonucu elde edemedi. Halit Meş’al’in dediği gibi, hamle gücünü kaybetti. Bu anlamda hezimetler hezimetleri ve zaferler de zaferleri kovalıyor ve takip ediyor. 2008 ve 2009 saldırısında İsrail kara harekatını denemiş hem de saldırısını 22 gün sürdürmüştür. Lakin bu defa 8 günde tıkanmıştır. İhtiyatları askere çağırsa da kara harekatına cesaret edememiştir. İsrail uluslar arası toplumdan da yeteri kadar yüz bulamamıştır. Zira daha önceki saldırılarıyla ‘dostluk zeminini’ kaybetmiştir. 2008-2009 saldırılarında Kadima’yı temsilen hükümet eden Dışişleri Bakanı Tzipi Livni saldırı öncesinde Mısır’ı ziyaret etmiş ve Dışişleri Bakanı Ahmet Ebu’l Geyt ile görüşmüştü. Adeta Mısır’dan onay aldıkları intibaını vermişti. Saldırının ardından Mısır elçisini falan da çekmemişti. Dönemin Başbakanı Ehud Olmert ise Ankara’ya gelmiş ve Başbakan Erdoğan’la görüşmüştü. Bu ziyaretle amaçlanan ‘Ankara da arkamızda’ mesajıydı. Lakin ters tepti. Bu ahlaksız ziyaret ve mesajdan sonra İsrail-Türkiye ilişkileri yükseliş çizgisinden iniş çizgisine dönmüştü ve ilişkiler eski berraklığını kaybetmiş ve sönme aşamasına girmiştir. . İbre tersine dönmüştü.

*

‘Eski camlar bardak oldu’ misali bu defa ne Ankara’nın ne de Kahire’nin kapısını çalabildiler. Lakin İsrail ve kimi Amerikan basını yine Türkiye’yi suçluyor ve tarafsızlığını kaybettiği için İsrail-Filistin arasında arabuluculuk yapamadığını  ileri sürüyor. Onlara göre pozitif tarafsızlık aslında İsrail’den yana taraf olmaktır. Mürsi için de aynı değerlendirmede bulunuyorlar. İsrail ile iyi ilişkiler üzerinden uluslar arası alanda rol sahibi olmaktansa hiç olmamak evladır. Zalim ile mazlum arasında tarafsız kalan zalimden yanadır. İsrail bunu istiyor. Suriye meselesinde de Esat ve Velit Muallim Ankara’dan bunu( tarafsızlık) istiyorlardı.  

Halit Meş’al’in ateşkes konuşması ilginçti. Gazze saldırısından kazananlara işaret ediyordu. Önce Mürsi’nin rolünden bahsetti ve eski Mısır ile yeni Mısır’ı karşılaştırdı ve Mürsi’ye şükranlarını sundu. Ardından da doğrudan Başbakan Erdoğan’a Türkiye’nin rolüne temas etti. Erdoğan’ın Kahire ziyaretinin zamanlaması bir kez daha ‘Erdoğan amma da şanslı adammış’ dedirtti. Üçüncü sırada ise Katar Emiri Hamd Al-i Sani’ye şükranlarını sundu. Bu dörtlü hem yeni Filistin mihverini hem de Gazze savaşının kazananlarını temsil ediyor. Me’şal, İran’a da temas etti ve geçmişteki yardımlarından dolayı şükranlarını sundu lakin Suriye meselesinden dolayı ters düştüklerini hatırlattı ve kendilerinin daima halkları tercih ettiklerini söyledi. Riyad gazetesinden Yusuf Kuveylit’in yazdığı gibi, Gazze saldırısı Arap dayanışmasını yeniden diriltti. Arap Birliği Genel Sekreteri Nebil Arabi ve bazı Arap bakanlar bu defa Gazze’yi yalnız bırakmadı (http://www.alriyadh.com/2012/11/22/article786222.html).

Bu yeni başarılarından ve saldırganı durdurmalarından dolayı özelde Gazze ve  genelde Filistin halkını tebrik ediyoruz. Gazaları mübarek olsun….