Joe Biden’ın büyük bir hayranıyım. Başkan yardımcısı ABD’nin dışarıdaki çıkarlarının yorulmak bilmez bir savunucusu. Bu nedenle son İsrail ziyaretiyle ilgili söyleyeceklerim bana ıstırap veriyor: Binyamin Netanyahu’nun hükümeti Biden’ın burnunu Doğu Kudüs’teki bazı yeni konut planlarıyla sürttüğünde, başkan yardımcısı güçlü bir sinyal gönderme şansını kaçırdı.
Dizüstü bilgisayarını şak diye kapatmalı, doğruca uçağına binmeli ve şöyle bir not bırakarak ülkeye dönmeliydi: “Amerika’dan İsrail hükümetine mesaj: Dostlar birbirlerinin sarhoş araba kullanmasına izin vermez. Ve siz şu an sarhoş kullanıyorsunuz. Yegâne gerçek müttefikinizi, ülke içindeki bazı siyasi hesaplar uğruna utandırdığınızda bunun bir bedeli olmayacağını mı sanıyorsunuz? Gerçeklikle bağınızı tamamen kaybetmişsiniz. Ciddi olduğunuzda bizi arayın. Bizim kendi ülkemizi inşa etmeye odaklanmamız gerekiyor.”
Bence bu, iki nedenden dolayı son derece faydalı olurdu. Birincisi İsraillilerin yaptığı şey, Obama ekibine dair ‘Acaba bu adamlar ne kadar sert?’ sorusunu dile getiren bir yığın insanın ekmeğine yağ sürdü. Başkanın, İran ve Çin’le (Kongre’yi saymıyorum bile) uğraştığı bir dönemde ihtiyacı olan son şey, ABD’nin kendisine en bağımlı olan müttefikince itilip kakılabileceği izlenimi vermek.
Öncelik tercihli sorunlu
Ve ikincisi, İsrail aklını başına toplamalı. Batı Şeria’da devam eden yerleşim inşaatları, dahası ihtilaflı Doğu Kudüs’teki konut planları düpedüz çılgınlık. Filistin Kurtuluş Örgütü lideri Yaser Arafat Yahudi banliyölerinin bir barış anlaşmasında İsrail egemenliği altında kalacağını, Doğu Kudüs’ün Arap kısımlarının da Filistin’in başkenti olacağını kabul etmişti. Planlanan konut yayılımı İsrail’in Doğu Kudüs’ün Arap mahallerinin Filistin başkenti olmasına yanaşıp yanaşmayacağına dair soru işaretleri yaratıyor ve bu büyük bir sorun.
İsrail Batı Şeria’da bir hayli toprak tırtıklamış durumda zaten. Bir Yahudi demokrasisi olarak kalmak istiyorsa, tek önceliği Filistinlilerle, Batı Şeria’daki yerleşimleri Filistinlilere İsrail’den verilecek aynı miktarda toprakla takas etmesine imkân tanıyan bir anlaşma yapmak ve ardından ihtilafın sona ermesinin meyvelerini toplamak olmalı.
Ne yazık ki geçen hafta olan bu değil.
Amerika’nın Ortadoğu Özel Temsilcisi George Mitchell son dokuz aydır, İsraillilerle Filistinliler arasındaki barış görüşmelerini başlatmanın bir yolunu bulmaya çalışıyor. Filistinliler Netanyahu’ya güvenmiyor ve Netanyahu Filistin’in bölünmüş liderliğinin bu işin altından kalkıp kalkamayacağına dair ciddi kuşkular besliyor. Buna rağmen Mitchell iki tarafı ‘dolaylı görüşmelere’ ikna etmeyi başardı.
Mitchell ile Netanyahu’nun yardımcıları gayrıresmi bir anlaşmaya varmıştı: ABD görüşmeleri başlatabilirse, Doğu Kudüs’te inşaata dair hiçbir açıklamada bulunulmayacak, Filistinlileri zor durumda bırakacak ve masadan kalkmalarına yol açacak adımlardan kaçınılacaktı. Amerikalı yetkililere bakılırsa Netanyahu bunu kabul etti, fakat kamuoyu önünde bir taahhütte bulunamayacağını da açıkça söyledi.
Peki ne oldu? Biden dolaylı görüşmelerin başlamasından bir gün sonra İsrail’e vardı ve İsrail İçişleri Bakanlığı İsrail’in Arap Doğu Kudüs’te 1600 yeni konut yapılması planlarını onayladığını açıklayıverdi.
Netanyahu arkadan vurulduğunu söyledi. Dar anlamda bu doğru olabilir. Karar Netanyahu’nun, Doğu Kudüs’te mutaassıp Sefarad Yahudileri için konut yapılmasını kimin daha güçlü savunabileceği konusunda iki sağcı Sefarad bakanı arasındaki rekabetin parçası gibi görünüyor. Bu, İsrail’in desteğimizi ne kadar çantada keklik gördüğüne ve İsrail’deki dinci sağın Amerika’nın ihtiyaçlarıyla ne kadar alakasız olduğuna dair de bir ölçü. İsrail’in gerçek bir dostu olan Biden, İsrailli muhataplarına şöyle diyordu: “Sizin bu yaptığınız, bizim Irak, Afganistan ve Pakistan’da savaşan askerlerimizin güvenliğinin altını oyuyor. Bu durum bizi ve bölgesel barışı tehlikeye atıyor.”
Tam da şu an tarih yazılabilir
Bütün bu patırtı şu anın potansiyelini gözden kaçırmamıza da yol açıyor: Sadece Netanyahu gibi sağcı bir başbakan Batı Şeria konusunda anlaşma yapabilir; Netanyahu’nun oradaki politikaları Filistinlilerin ekonomilerini büyütmesine ve terörü önlemek için İsrail ordusuyla beraber çalışan güvenlik güçlerini devreye sokmasına yardımcı oldu; Filistinli liderler Mahmud Abbas ve Selam Feyyad çözüm için çalışmak konusunda, hiçbir İsrail liderinin bulmayı umut edemeyeceği kadar ciddi; Hamas saldırıları durdurdu; kafayı İran’a takan Sünni Arapların İsrail’le birlikte çalışma arzusu hiç olmadığı kadar güçlü ve İran’ı tecrit etmenin en iyi yolu Filistin ihtilafı kozunu Tahran’ın elinden çekip almak.
Özetle, şu an gerçek bir fırsat söz konusu olabilir. İsrail lideri kesin bir karar vermeli: Tarih yazmak mı, yoksa bir kez daha tarihin dipnotu olmak mı istiyor? (14 Mart 2010)
Kaynak: Radikal