İsrail-Arap barışı 'sağlandı'


Birileri, ABD Başkanı George W. Bush Arap alemine 'demokrasi' filan götüremeden iktidardan gittiği için zil takıp oynuyor olsa gerek! Allah muhafaza, ya Bush sekiz yıllık görev süresi boyunca kullandığı bu 'tuhaf retoriği' hakikaten hayata geçiriverseydi, Arap diktatörlükleri ve monarşilerinde herhalde yer yerinden oynuyor olurdu. Mısır, Suudi Arabistan, bütün Körfez emirlikleri, hepsi ama hepsi, Gazze'de yaşananlar karşısında Hamas'ı suçluyor, utangaç kınamalar eşliğinde kendi ahalilerinin sokak gösterilerini yasaklamaya kalkışıyor. Muhtemelen 'Şu Hamas da bir an önce telef edilse' hesabındalar. Peki neden? Tıpkı derdi salt fırlatılan üç-beş roketi önlemek olmayan İsrail gibi, onlar da, Arap aleminde giderek artan Acem etkisinden mustarip. Zira İsrail'in bitirmek istediği Hamas, onların gözünde de, Filistin direnişinin sembolü filan değil, alenen Tahran'ın elindeki 'Arap kartı'!

Geçen hafta bunu en net ortaya koyan Mısır Dışişleri Bakanı Ahmet Ebu Geyt oldu. Geyt, Dubai merkezli El Arabiya televizyonuna, 'Arapların Gazze saldırılarından sadece İsrail'i suçlayan dengesiz bir yük taşımaktan kaçınması gerektiğini' söyledikten sonra sadede geldi: "Arap dünyası dışında İran gibi bir ülke var ve yeni gelen ABD yönetimine 'Körfez'deki güvenlik yahut nükleer dosyadan söz etmek istiyorsanız, bizimle konuşmalısınız' demek için bütün Arap kartlarını elinde tutmak istiyor. Arap olmayanların Filistin meselesinden ellerini çekmelerini sağlamalıyız, bazı Arapların da öyle..." Tabii Geyt'e soran yok, 'Siz de meydanı boş bırakmasaydınız kardeşim' diye...
İsrail'i koşulsuz kınayan bir tek İran ve Suriye ile Lübnan'daki Hizbullah hareketi var. Diğerleri daha önce de İsrail'in Filistin hamlelerine lafta itiraz edi-yordu. Fark şu ki, bu kez kendi boşalttıkları meydanı dolduran İran'a 'sen de çok oluyorsun' diye çıkışıyorlar. Bu da demektir ki, Arap devletlerinin bölgeleri için açık tercihi Şii İran'dansa, Yahudi İsrail'dir. Yakında İsrail'in 'Düşman Araplarla çevrili bir coğrafyada yaşıyoruz' savı, 'Şii İran destekli İslamcı düşmanlarla çevrili bir coğrafyada yaşıyoruz'a dönüşürse şaşmamak lazım. Ne de olsa İran sayesinde, Arap-İsrail barışı, kâğıt üzerinde değilse bile de facto 'sağlanıyor'.

İsrail'in 10 Şubat'taki erken genel seçim öncesi kara harekâtından da kaçınmayarak giriştiği bu savaş, açıkça 2006'daki 2. Lübnan Savaşı'nın devamı. Cep telefonu mesajlarıyla Gazze ahalisine 'Ya Hamaslısın ya da insan' mealinden uyarılar yollamak gibi taktikler, sivil nüfusun başlarındakilere ayaklanacağı zannından hareket edilmesi bunun
ispatı. Üstelik sivil kayıpların İsrail'in birincil derdi olmadığını idrak etmeye bir hafta yetti. Gücü kat be kat fazla olarak saldıran tarafsanız, 'Canım, onlar da sivillerin arasına karışıyorlar' mazereti ahlâken kimseyi kurtaramaya yetmez.

Yaşananların Lübnan savaşından farkı şu ki, o zaman İran destekli Hizbullah'tan acı yenilgi tadan İsraillilerin bu kez şansı bir nebze daha yüksek. Karşılarında 'hayat damarları açık' bir Hizbullah'ın aksine, Gazze'de 1.5 milyon insanla birlikte sıkışıp kalmış, bugüne kadar evde-atölyede ne ürettiyse, Mısır sınırındaki tünellerden ne taşıyabildiyse o kadar silahı olan bir Hamas var. Ama Gazze'nin nüfus yoğunluğu ve askeri hareketleri sınırlandırıcı konumu yüzünden İsrail'in hep karadan müdahaleden kaçındığı bir yer olduğunu unutmamak lazım. Hem dünyadan büyük tepkilere sebep olacak bir kan dökme, hem de İsrail askerlerinin kamuoyunun tahammülünden fazla kayıp vermesi olasılığı azımsanacak gibi değil. Fransa ve Britanya'nın çıkışlarına karşın AB dönem başkanı Çekya'nın kara harekâtı için 'İsrail kendini savunuyor' diyerek savaşa yaptığı katkıdan -ki dün çark etmek zorunda kaldılar-İsrail'in aldığı mesaj, Gazze'yi hakikaten yeniden işgal arzusundaysa, yolunun açık olduğu. İsrail için zafer çantada keklik değil, ama askeri başarı elde ederse, başka hiçbir şey olmasa bile Lübnan'ın intikamını almış görünecek.

Ama mesele askeri zafer mi? Hamas boyun eğse dahi, Fetih lideri Mahmut Abbas'ın Gazze'ye 'İsrail tankları desteğinde girmesi', Hamas'ı, dayatılan bir barış karşısındaki direnişin sembolü yapacak. Bu da İran'ı, İslam coğrafyasında Batı'nın Ortadoğu politikalarına isyanın tek kalesi kılacak.

Radikal