İsrail 40 yılda bir ders almadı

İsrail'in Aralık 1968'de Beyrut havaalanına saldırmasıyla Aralık 2008'de Gazze'ye savaş açması arasındaki 40 yıl bağlantılı. Korkmuş ve kibirli İsrail'in bütün bu yıllar boyunca silahın Arapların sükûnetini sağlamadığını, sınırları da güvenli kılmadığını öğrenmesinin zamanı geldi de geçiyor.

Tanrı, sonradan daha mütevazı olan bir nesle Kenan Diyârı'na (vaat edilmiş topraklar, Filistin) giriş izni vermeden önce Eski Ahit'teki Yahudilerin kibrini ve aşırı gururunu, onları 40 yıl boyu sahrada dolaştırarak cezalandırdı. İsrail'in Gazze'ye yönelik son acımasız saldırısına bakıldığında öyle görünüyor ki, mevcut İsrail Yahudileri kuşağı bu 40 yıllık dersi yeteri kadar anlayamamış.
Bugünden 40 yıl önce - 28 Aralık 1968'de - İsrailli komandolar Beyrut havaalanına baskın düzenledi ve Atina'da bir İsrail uçağına yönelik Filistin saldırısına misilleme olarak 13 Lübnan sivil uçağını yok etti. İsrail, Arapları Filistinlilerin İsrail'le savaşmalarını önlemeye sevk edecek biçimde şoka uğratacak kadar sert bir intikam cezası uygulamayı amaçlıyordu.

Beş maddelik, 40 yıllık rehber
Bugün, 40 yıl ve sayısız saldırı ve savaştan sonra, İsrail yine Gazze'de yaşayan Filistinlilere boyun eğdirmek için ağır misilleme ve cezalandırıcı güç yönetimini uyguluyor. İsrail saldırısının ilk 24 saatinde yüzlerce Filistinli öldü ve operasyonun sonuna kadar ölü sayısı birkaç bini bulabilir. Peki amaç ne?
Zalim bir dünyanın siyasi yalanlarının ve aldatmacalarının çamurunda debelenip durmak yerine tarihi anlamak isteyen İsrail ya da Washington'daki biri için son 40 yıl güvenilir bir rehber niteliğinde. İsrail'in Filistinlilere, Lübnanlılara ve diğer Araplara karşı açık askeri üstünlüğünü kullanması sürekli olarak birbiriyle paralel ve bağlantılı, yanı sıra tahmin edilebilir olan beş sonuca yol açtı:

1.
İsrail gücünün Filistin ve Arap askeri ve sivil altyapısını geçici olarak yok etmesi Arapların yeniden bir araya gelmesine ve birkaç yıl sonra İsrail'le savaşmak üzere çok daha fazla teknik ustalık ve siyasi iradeyle geri dönmelerine yol açtı. Bu, 1970'te Ürdün'den sürülen Filistinliler sonuçta Lübnan'da daha çok öldürücü üssü yeniden tesis ettiklerinde ya da İsrail birkaç yıl evvel Batı Şeria ve Gazze'deki polis merkezlerini yok ettiğinde, bunun yerine çok geçmeden kendilerini Hamas'ın güçleriyle savaşırken bulduklarında gerçekleşti.

2. İsrail'in askeri zalimliği, barış müzakerelerindeki ikiyüzlülüğü ve devam eden sömürgeleştirmesinin birleşimi, 'ılımlı' grupları ve Fetih gibi barış yapıcı ortaklarını, yavaş yavaş kendini imha edecek ya da daha güçlü rakiplerinin meydan okumasıyla karşılaşacak veya bu rakiplere yerini bırakacak unsurlar haline getirdi. Fetih, Hamas ve İslami Cihad'la kendi içindeki El Aksa Şehitleri Tugayları gibi askeri kanatlara yol verdi. İsrail 1982'de Güney Lübnan'a saldırdıktan ve burayı işgal ettikten sonra Lübnan'da Hizbullah ortaya çıktı.

3. İsrail'in bütün Ortadoğu'ya askeri anlamda hâkim olma ısrarı, vaktiyle stratejik müttefiklere sahip olduğu Lübnan ve İran gibi topraklarda yeni düşmanlar doğmasına yol açtı. İsrail eskiden Lübnan'daki bazı önde gelen Hıristiyan gruplarla yakın çalışıyordu ve İran Şahı'yla derin güvenlik ilişkileri vardı. Bugün - simgesel 40 yıldan sonra- İsrail var olan en ciddi tehditlerin Lübnan'daki Hizbullah'tan ve İran'da iktidarda bulunan radikal rejimden geldiğini görüyor.

4. İsrail'in sıradan Filistinlilere çektirdiği muazzam ıstırap büyük ölçüde uysal bir nüfusu, militanlar, direniş savaşçıları, intihar bombacıları, teröristler ve diğer savaşçılar için adam toplama havuzuna dönüştürüyor. İsrail'in Filistinlilere yönelik yıllardır süren toplu hapsetme, açlık, boğma, sömürgeleştirme, suikast, saldırı ve terör taktiklerinden sonra Filistinliler nihayet -İsrailli askerleri ve sivilleri öldürmek üzere aynı tür vahşi yöntemleri kullanarak - insanlıktan çıkarılmalarına tepki verdi. 

5. Yıllardır süren İsrail politikaları, Arap dünyasında genel siyasi ortamın İslamcılık yuvasına dönüşmesinin ve daha çetin Arap polis devletlerinin ortaya çıkmasının büyük bir - ama tek değil- nedeni. Arap bölgesine siyasi anlamda hâkim olan İslamcılar -ister Şii Hizbullah ya da Sünni Hamas isterse arada duran herhangi başka bir yapı olsun - İsrail'in 1948'de kurulmasından beri Siyonizm'e karşı savaşma iradesini ve yeterliliğini kanıtlamış olan yegâne Araplar konumunda.
Bütün bu eğilimlere İsrail'in Gazze'ye yönelik son saldırısı sırasında tanık olunabilir: Filistin ve Arap radikalleşmesi, pan-Arap yorgunluğu arasında İslamcı tepkiler, Mahmud Abbas hükümetinin gözden düşmeye devam etmesi ve İsrail'e, koruyucusu ABD'ye ve çoğu Arap hükümetine karşı bölgesel halk tepkisi. Bunların hiçbiri yeni değil, ama İsrail'in Gazze'ye yönelik savaşının hem İsraillerin hem Arapların başına bela olacak yukarıdaki beş eğilimin tekrarlanmasının zeminini hazırlaması şu günlerde kesinlikle önem taşıyor.

Adil bir anlaşma tek çözüm
İsrail'in 28 Aralık 1968'de Beyrut havaalanına saldırmasıyla 27 Aralık 2008'de Gazze'ye savaş açması arasındaki 40 yıllık süre korkunç bir şekilde bağlantılı. Korkmuş ve kibirli İsraillilerin bütün bu yıllar boyunca silahlarının komşu Arapların sükûnetini sağlamadığı gibi, İsrail sınırlarını da güvenli kılmadığını öğrenmelerinin zamanı geldi de geçiyor. Ancak tam tersi oluyor ve şimdi her şey tekrar yaşanıyor.
Gelecek 40 yıllık dönem için sayaç çalışmaya başlamışken, kafa yorulması gereken bir husus var: İsrail'le Araplar arasında kalıcı barış getirebilmiş tek şey, adil, müzakere edilmiş, Arapları ve İsraillileri güvenlik ve istikrarlı bir devlet olma yönünde eşit haklara sahip olan halklar olarak kabul eden (Mısır ve Ürdün ile) barış anlaşmalarıydı. (Lübnan'da İngilizce yayımlanan gazete, 29 Aralık 2008)

Kaynak: Radikal