İspanya'da Medeniyetler Arası Diyalog

Aydınların, entelektüellerin bugünlerde en çok üzerinde durdukları konu, medeniyetlerin birbiriyle kurdukları ilişkinin  karşılıklı hoşgörü çerçevesinde olmasını savunanlarla söz konusu medeniyetlerin karşılaşmalarının saygı ve takdir koşullarının gözetilmesiyle olabileceğini savunanlar arasındaki diyalog.

Medeniyet kelimesinin kendisi tüketilmiş durumda. Diğer taraftan "medeniyetler arası diyalog" üzerine diyalog, gerçek eylem planları ortaya koymadıkça kendisini dinleyen bir kulak bile bulamayacaktır. İspanya, söz konusu düşüncenin evrensel oluşuna istinaden Birleşmiş Milletlerin sponsorluğunda, medeniyetler arası diyaloga işlerlik kazandırabilmek amacıyla dünya çapında 350 kişiyi davet ettiği büyük hacimli bir girişimde bulundu. Aslında İspanya, diyalog düşüncesine en uygun mekan. Çünkü bu ülke Avrupa toprakları üzerinde yer almakla birlikte İslam Medeniyetlerinin en büyük ve azametlisi olan Endülüs Devleti'ne ev sahipliği yapmakla ve Amerika kıtasını keşfe çıkılan İber yarımadasının parçası olmakla  medeniyetler tarihinin sahnesi durumundadır. Coğrafî olarak Afrika kıtasına geçittir ve geçmişte savaşçılar için iki kıta arasında köprü olurken, günümüzde legal ve illegal göçmenler için bu işlevini devam ettirmektedir. Bununla birlikte İspanya'nın 2004 yılı Mart ayında radikal "el-Kaide" üyeleri tarafından hedef seçilen ülkelerden biri olduğunu unutmamalıyız. İspanya hükümeti Müslüman nüfus ve diğerleri arasındaki iyi ilişkilerin devamı için takdire şayan çalışmalar gerçekleştirmiştir. Bunlardan dolayı İspanya, çatışan çağdaş kavramların sağlamasının yapılacağı ideal bir mekandır.

O halde, söylediğim gibi, sorun; katılımcılarının arasında diyaloga ve teröre karşı toplumsal barışa gerçekten inananların da olduğu "medeniyetler arası diyalog"ta boş laflardan daha fazlasına ihtiyaç olmasıdır. BM Genel Sekreteri de konuşmasında şöyle diyerek bu duruma işaret etti: "Kültürler arasında hoşgörüden, dostluktan ve karşılıklı güvenden bahsetmek kolay. Fakat gerçekten zor olan, bu söylemlerin eyleme geçirilmesidir." Erdoğan'ın ifade ettiği çare ise, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne dahil olması. Ben bu ülkenin AB'ye katılımının teröre nasıl çözüm olacağını bilmiyorum. Türkiye'de öyle dünya çapında bir terör örgütü olduğunu da duymadık. Eğer ille de terörle alakası olan devletler AB'ye dahil olacaklarsa öncelikle Suudi Arabistan, Mısır ve el-Kaide liderlerinin mensup olduğu Yemen dahil olmalıdır.

Türkiye'nin AB'ye üyeliği için Erdoğan bu buluşmayı bir fırsat olarak kullansa da onun düşüncesi İslam ülkeleriyle dayanışma açısından önem taşıyor. Medeniyetlerin diyalogu özgürlükler gibi ve bunların kanunlaştırılıp uygulanması gibi yaşam biçimlerini zorunlu kılan üyelik ilişkisiyle tamamlanıyor. Türkiye AB'ye girebilmek için siyasi ve ekonomik iyileştirici büyük adımlar attı ve bunlarda büyük bir iç başarı da yakaladı. Türkiye henüz AB'ye katılımı gerçekleştirememiş olsa da bu yeni düzeni uygulamaya koyması Türk halkı için olumlu bir devrim meydan getirdi. İster aracılık, isterse ittifak yoluyla olsun Arap dünyası da Avrupa ile yakınlaşabilse Müslümanlar için dengeli, olumlu bir değişim meydana gelebilir. Batılılar da İslamî kavramları yakından tanıyabilirler. Fakat medeniyetler arası diyalogda neden sadece Müslümanların ve Avrupalıların oluşturduğu iki taraftan bahsediyoruz? Çünkü mevcut kriz, diğer bölgelerden daha çok hem din ve hem coğrafya olarak bu çerçevede hüküm sürmektedir. Hinduizm, Budizm, Sihizm veya diğer topluluklar henüz bir sorun teşkil etmiyor. Demek ki, medeniyetler arası diyalog söylemini duyduğumuzda Müslümanlar ve Batılılar arasındaki gergin ilişkiden bahsedildiğini anlayacağız.

Bu makale Aynur Erdoğan tarafından Dünya Bülteni için çevrilmiştir