İslamcılar ve devrimciler

Arap dünyasında halk hareketlerinin veya devrimin ve devrimcilerin kimliği tartışılıyor. The Independent gazetesi yazarı Robert Fısk’e göre, İslamcılar devrimlerin önünde değil arkasında gözüküyor. Ya da İslamcılar devrimlerin rehberi ve öncüsü değil.  Göstericilerin ağzından tağutlara karşı tekbir sözleri (Allahu Ekber) düşmese de Fısk’e göre, bu devrimcilerin İslamcılıklarının bir nişanesi değil. Yeterli bir kanıt değil. Halk İslamcı olmasa da zaten Müslüman ve adaleti talep ettiklerinden dolayı da Allahu Ekber avazıyla sokakları inletiyorlar.

Robert Fısk’ın tespitini nasıl değerlendirmeli? Gerçekten de devrimlerin rehberliğini İslamcılar yapmıyor mu? Bu hususta İslamcıların hakları mı yeniyor?  İslam dünyasının tanınmış liderlerinden ve En Nahda hareketinin kurucularından Raşid Gannuşi de çeşitli beyanlarında Arap dünyasını boydan boya hareketlendiren ve saran ve sarsan devrimlerin halk devrimleri olduğunu İslamcıların da devrimci dokunun bir parçası olduğunu lakin hareketin bir bütün olarak İslamcılara mal edilemeyeceğini söylüyor. Dolayısıyla Gannuşi de Robert Fısk’i doğrulamış oluyor. Bu anlamda, halkın İslamcıların önüne geçtiği de görülüyor. Halk sömürgecilik kalıntılarını temizlediği gibi aynı zamanda İslamcıların da önüne geçmiş ve Arap dünyasındaki tıkanmayı aşmış ve her seviyede yaşlanma halini durdurmuştur. Bununla birlikte, her ülkede bazı İslamcılar öncü rolde bulunuyor.  Sözgelimi, 25 Ocak (11 Şubat) Mısır devriminin kalbinde halk olsa da rehberliğinde Yusuf Karadavi vardır. Bundan dolayı bazı İsrailliler veya Batılılar Karadavi hakkında kinaye yollu ‘Mısır’ın Humeynisi’ tabirini kullanıyorlar. Zafer cumasında hutbe okumuş ve Tahrir Meydanından halka ve dünyaya seslenmiş ve devrimin yol haritasını çizmiştir.

*
Tunus’da Bin Ali’ye karşı Raşid Gannuşi gibi isimler öne çıkarken Yemen de Ali Abdullah Salih’e karşı Abdulmecid Zendani ulemayı yönlendirmekte ve Ali Abdullah Salih’den halkın taleplerine kulak vermesini istemektedir.  Libya’da da ulemayı ön planda görmekteyiz sözgelimi bunlardan birisi olan Ali Sallabi Türkiye’de de tanınan simalardan ve şahsiyetlerden birisidir. Buna mukabil, bazı selefiler devrimlerin önünü kesmeye ve despot ve zorba rejimlere müzahir olmaya çalışmışlardır. Bunlardan bazıları gösterilerin İslam ruhuyla bağdaşmadığı söylemiş ve dalgakıran bir rol oynamak istemiştir. Lakin yine de bunların karşısına ulema çıkmıştır. İskenderiyeli alimlerden Ahmet Mahallavi bu tarz selefileri susturmuş ve önlerini kesmiştir. Klasik ve geleneksel selefi akımı temsil eden ve bazen İlmi Selefilik akımı olarak da anılan gruplar Arap dünyasındaki halk hareketlerini ‘fitne’ olarak nitelendirmiş ve yapılanları veliyyi’l emre ve ulu’l emre karşı çıkış olarak görmüştür. Ürdün’de bu kesimin önemli isimlerinden Şeyh Meşhur Hasen ve Şeyh Ali Halebi de bu yaşanılanları fitne bağlamında değerlendirmiş ve kalkışmaları kınamıştır.  Bu grup, Ürdün’de İhvan adına yayın yapan es- Sebil gazetesiyle karşı karşıya gelmiş ve es- Sebil gazetesinin desteklediği devrimleri fitne olarak nitelendirmiştir. Arap dünyasının genelinde İhvan yanlısı hareketler devrimlere ya katılmışlar ya da desteklemişlerdir.  Devrimlere mesafeli duran selefilere mukabil, Yemenli Abdulmecid Zendani halk hareketlerini emr-i bi’l maruf bağlamında ve kapsamında değerlendirmektedir.

*
Klasik selefi gruplar devrimleri taşkınlık olarak görmüş ve nitelendirmişlerdir. Meşhur Hasen, fitne hadislerini dile getirdikten sonra selefilerin referans isimlerinden Nasirüddin Elbani’nin kendisini ziyaret eden Kaddafi’nin oğlu Sadi’ye nasihat ettiğini ve onun aracılığıyla babasına şu mesajı ilettiğini söylemiştir :” İslam ve ehlinin hukukuna riayet etsin ve bu hususta Allah’tan korksun.” Batılılar ve İsrailliler gibi kimi selefi internet siteleri de Karadavi’ye verip veriştirmekte ve onun ‘sapıklıklarına ve küfürlerine’ temas etmektedir!  İslami hareketler uzmanı Hasan Ebu Hüneyye ‘siyasal İslam’ın dışında bir tavır belirleyen selefiler ile iktidar sahiplerinin uyuştuklarını ve onlara vaaz vermek ve ulu’l emre itaati teşvik etmek için uydu kanalları tahsis ve temin ettiklerini ifade etmektedir. Bu bağlamda, Kaddafi’nin oğullarından Sadi’nin önce Nasreddin Elbani ve ardından da onun postuna oturan Ali Halebi’yi sık sık ziyaret ettiğini hatırlatmaktadır. Bununla birlikte, Hüneyye İskenderiyeli selefilerin Mübarek’in indirilmesini talep etmeden de olsa halk gösterilere katıldıklarını hatırlatmaktadır. Suud Müftüsü Al-i Şeyh ve Mısırlı selefilerden Mahmud el Mısri sokağa çıkanları ve halk hareketine katılanları ‘ayak takımı’ olarak nitelendirmekten maada Hariciler olarak da vasıflandırmışlardır. Lakin farklı selefiler de var. Bunlardan ikisi; Hamid el Ali ve Hakim el Mutayri (El Matiri) ayaktaki gençliği ve halkı selamlamış ve gayretlerini kutlamış ve mesailerini tebrik etmiştir.

Sonuç olarak, halk pratikte İslamcıların önüne geçerken bazıları de şer’i çerçevede kalma adına yanlış içtihatla saltanat uleması haline gelmiştir.