Kahire
"Temizlik imandan gelir" demiş atalarımız... Abdesti namazın koşulu olarak kabul eden bir din İslam. Temizliğe büyük önem veriyor. Ruh temizliği kadar, beden temizliğine de... Sadece dinin değil, dinin güçlendirdiği geleneğin kuralları da temizliğe büyük önem veriyor. Peki günümüz toplumlarında temizlik deyince aklımıza neden Müslüman ülkeler gelmiyor?
Birkaç gündür Mısır'dayım. Kahire'nin ardından günü birliğine İskenderiye'ye geçtim.
Etiyopya'dan Irak'a kadar çeşitli ülkelerde bulundum ama ben bu kadar pisliğe tanık olmadım. Sokaklar açık hava çöplüğü gibi. Her yerde evsel atıklar.
Bir bayram günü en temiz, en güzel kıyafetlerini giymiş çocuklar. Yoksul, bir o kadar da güzeller. Bizim çocukluk dönemimizdeki gibi ahşaptan döner dolaplara, salıncaklara biniyorlar. Sokak aralarına geçici oyun merkezleri kurulmuş.
Çocuklar bayramı onca yoksulluğa rağmen neşe içinde kucaklamış. Güle oynaya oyuncakların olduğu bölgelere akın ediyorlar. Ama adım attıkları her yer pislik. Üstelik bu pisliği tarif etmenin olanağı yok.
Yoksulluğun bu kadar pislik anlamına gelmemesi gerekir. Üstelik din kurallarına uymaya bu kadar özen gösteren bir ülkede.
Ramazan boyunca Kuranı Kerim'i hatim etmeye özen gösteren, oruç tutan, beş vakit namazını kılan bir ulusun İslam'ın temizlik ilkesini bu kadar göz ardı etmesi neyle açıklanabilir acaba...
İslam'ın kurallarını sadece lafzi olarak alıp ruhunu anlayamamak mı?..
Temizliğine, sadece bedensel değil, yaşadığı çevrenin temizliğine önem vermeyen, sokağını çöplük gibi kullanan, sadece kendisini değil, çocuklarını da böyle bir ortamda yetiştiren bir insan, İslam'ın bütün kurallarına uysa bile, iyi bir Müslüman sayılabilir mi?
Bunlar sorulması ve tartışılması gereken sorular.
Batı toplumları gerek temizliğe, gerekse hijyene önem verirken Müslüman ülkelerde bunların kulak ardı edilmesi dinle mi ilgili, yoksa kültürel bir unsur mu?
Her şeyde Batı'yı suçlayan Müslüman ülkelerin temizlik konusunda dönüp kendilerini sorgulamaları gerekir herhalde.
PKK'nın telaşı
PKK kadar anlamsız bir örgüt şu anda yeryüzünün hiçbir köşesinde kalmamıştır, diyebiliriz.
"Bağımsız Kürdistan" istemediğini ilan eden örgütün, silahlı eylemle ne elde etmek istediğini, neyi amaçladığını anlamak kolay değil.
Her silahlı eylem Batı'da olduğu kadar artık Doğu'da da tepki çekiyor.
Yıllardır şiddet sarmalı içinde yaşayan bölge insanı da, bir nefes almak, çocuklarını okula göndermek, kültürel kimliğine sahip çıkarak yaşamak istiyor.
Ancak tırmandırılmaya çalışılan terör buna izin vermiyor.
Ali Bayramoğlu'nun dünkü yazısında belirttiği gibi, "Genç Kürt Siviller" de PKK'ya öfke noktasına gelmişse, örgütün telaşını anlamak mümkün oluyor.
Toplumsal tabanını kaybetme telaşı içindeki örgüt, dağ kadrosuna ancak çatışmayla sahip olabiliyor.
Aksi halde hareketsiz militanlarını kontrol edemeyeceğini biliyor.
Üç-beş kişinin keyfi için bölge insanı da, ülke de arzuladığı huzuru elde edemiyor ne yazık ki.
"Bayram ölüler için değildir. Bayram yakınlarımızla, dostlarımızla görüşmek, eğlenmek, mutlu olmak için bir fırsattır. Ölülerimizi başka zaman ziyaret ederiz ama bayramda değil" diyorlar.
Bayramı da gerçekten neşe içinde kutluyorlar.