IŞİD'in yükselişinin ilk sorumlusu Esad'tır

El-Kaide’nin uzantısı Irak ve Şam İslam Devleti (IŞİD) örgütünün Irak topraklarının yaklaşık üçte birini saatler içerisinde ele geçirmesinin ardından ülke, yeniden uluslararası medyanın gündemine oturdu. Ülkede etkinliği azaldığı sanılan örgütün, nasıl olup da yalnızca birkaç yüz militanla orduyu küçük duruma düşürdüğü sorusu ise beraberinde, yapılan analizlerin sorgulanmasını getirdi.    

Aceleyle olayın suçlusunu işaret etmek isteyen parmaklar, olağan komplo teorileriyle, Irak Başbakanı’nı ve Tony Blair’a yöneliyordu. Ancak, hedefte yalnızca onlar yok. Geniş bir kitle, IŞİD’in büyümesinin asıl nedeninin Batı’nın müttefiki gibi görünen “ikiyüzlü Araplar”, Körfez diktatörlükleri olduğunu iddia ediyor; savlarını ise, Arap’ların, Bin Ladin’i 1980’lerde “besleyen” Afgan mücahitlere destek olmasını gündeme getirerek temellendiriyorlar. Ne zaman dersimizi alacağız?      

Bu hengâme, verilerin serinkanlı bir şekilde değerlendirilmesinden çok, eski ve bilindik teorilerin ısıtılıp masaya konmasından ibaret. Kesin olan bir şey var ki, IŞİD’in bugün olduğu konuma gelmesinde geri kalan herkesten daha fazla pay sahibi olan biri var: Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad.    

Öncelikle Körfez ülkeleri teorisini ele alalım. Zira, her yanlış yorum gibi, bu da bazı doğru yönler ihtiva ediyor. Josh Rogin’in Daily Beast’te yazdığı gibi, Arap monarkların IŞİD’inde aralarında olduğu radikal örgütlere önemli miktarlarda para gönderilmesinin önüne geçmek için pek fazla çaba göstermediği su götürmez bir gerçek. Örneğin, Kuveytli Ghanim al-Mteiri, kasım ayında New York Times’ta el-Kaide’nin Suriye uzantısı olan el-Nusra’ya finansal destek sağladığını reddetmedi ve el-Sabah rejiminin, Rogin’in hala “terörle mücadele” dediği, sürece bağlılığını ortaya koyacak ne varsa söyledi.

Ancak bu, IŞİD’in Suudiler ve Körfez ülkeleri yönetimleri tarafından izlenen bir politikayla fiili ve kastlı bir biçimde desteklendiğini söylemekle aynı anlama gelmez. Zira bu, Riyad’ın bölgeyle ilgili arzuları doğrultusunda ortaya çıkan bir yakınlıktan daha ötesi değildir. Rogin’in yazısı, Amerika’nın Müttefikleri IŞİD’i Finanse Ediyor başlığıyla yayımlanmıştı. Bunun aksine IŞİD, Suudiler tarafından Suriye’de asıl desteklenen gruplar olan İslami Cephe ve kabaca bir ifadeyle Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) ile savaş halindeydi- ki kuzeydeki örgüt üyeleri sayesinde başarılı da oldular. Gerçekten de, IŞİD ile diğer gruplar arasındaki husumetin nedenlerinden biri de Suudi müdahalesini reddetmesidir. ÖSO liderleri, Riyad’ın kendilerine yardımları için açıkça şükranlarını bildirirken; IŞİD sözcüsü Abu Muhammad al-Adnani, Suudi Krallığı için “İslami olduğunu iddia eden devlet” ifadesini kullanmış ve “Suudiler, Amerikalılar ve Batı’nın kâfirleri tarafından desteklenen kim varsa haindir” demişti. 

Sürtüşmenin diğer bir nedeni ise, ÖSO’nun sıklıkla IŞİD’i rejimle işbirliği yapmakla suçlamasıdır. Bu argüman, bazen akıl dışı ve komplovari görünse de, Batı’nın Suriye’ye yönelik tutumunu [yanlış] şekillendiren “Esad ya da teröristler” dikotomisinin, inandırılmak istendiğimiz kadar doğru olmadığını ortaya koyan, inkar edilemez gerçekler var:

Uzunca bir süre için rejim, ülkenin geri kalanında yaptığının aksine IŞİD’e yönelik önemli bir hava ya da kara saldırında bulunmadı. Bir hükümet danışmanı, New York Times’tan Anne Barnard’a “Bu, sınırdaki muhalefeti yok etmek için izlenen, hem Esad’ın hem de radikallerin tercihini ortaya koyan, gerçekten de planlı bir politikaydı” dedi. Eski IŞİD üyesi, Daily Telegraph’a: “Rejimin bizi bombalamayacağından emindik. Uyumak için kaldığımız yerde çok fazla ses çıkartıyorduk.” Aynı kişi, rejim güçlerinin IŞİD’e sızıldığını şu sözlerle aktarıyordu: “Önceden subay, polis ya da Suriye istihbaratından olup, bugün IŞİD’in safında yer alan kişiler tanıyorum. Sakallarını uzatıp örgüte katıldılar. IŞİD’in Esad tarafından bombalanmaması için bir diğer iyi neden!    

Daily Telegraph’ta yer alan habere göre, IŞİD ve el-Nusra, kontrolleri altındaki topraklardaki ham petrolün satılmasıyla rejime milyonlarca dolar kazandırdılar- ki bu, devlet aktörleri ve IŞİD arasındaki ortaklığı apaçık ortaya koyan bir örnek.

IŞİD, resmi olarak Mayıs 2013’te kurulmuş olmakla birlikte örgütün kökleri Irak el-Kaide’sine dayanıyor. Esad’ın daha önce bölgede Amerikalılara karşı savaşmaları için ödeme yaptığı ve ekipman sağladığı grup, bugün Irak’ta tam olarak aynı bölgeyi ele geçirmiş durumda. 2003’te Suriye’nin genellikle ılımlı Başmüftüsü Sheikh Ahmad Kuftaro, gladyatörce bir fetva vererek, bombalı intihar saldırıları da dahil olmak üzere, Irak’taki Amerikan askerlerine saldırı çağrısında bulundu. Rejim tarafından eğitilip, para verildikten sonra sınıra gidip ancak oradan canlı dönenler, Şam’daki “ünlü” Sadnaya hapishanesine atıldılar. Bundan yıllar sonra, 31 Mayıs 2011’de Esad, Sednaya’daki en tehlikeli onlarca mahkûmu birdenbire affedip serbest bırakma kararı aldı. Bu kişiler, tahmin edileceği üzere, İslami isyancı ve radikal örgütlerde liderlik etmek üzere yola koyuldular. Mahkûmların serbest bırakılması, rejimin sokaklardaki barışçıl, seküler ve demokrasi isteyen eylemcileri hapishanelere tıktığı, işkence yaptığı ve öldürdüğü sürecin başlangıcına tekabül ediyordu. Peki ne oluyordu? Carnegie Endowment’ın “Suriye Krizi” sayfasının editörlüğünü üstlenen Aron Lund’un ifade ettiği gibi: “Rejimden gelen herhangi bir iyi niyet göstergesi yoktu”     

Suriye’nin Irak eski Büyükelçisi Nawaf al-Fares, rejimin 2012’de “cihatçılar tarafından gerçekleştirilmek üzere” bir dizi bombalı intihar eylem emri verdiğini iddia etti. Böylelikle muhalifler yaftalanarak, bir kez daha dünyaya Esad’ın alternatifinin teröristler olduğu mesajı verilecek; Esad tercih edilecekti. Al-Fares, “Suriye yönetimi, el-Kaide’yi Batı’ya “biz ya da onlar” demek için bir pazarlık kozu olarak kullanmak istiyor” dedi. Eski bir istihbarat çalışanı olan Afaq Ahmad da, benzer şekilde, cihatçı grupların ve örgütlerin “rejim için çok işe yarar” olduklarını hatta rejimin bu grup ve örgütlerle çatışmasızlık anlaşmaları yaptığını söyledi.

Daha açık olmak adına, kimse IŞİD savaşçılarının tamamıyla “provokatör ajanlar” olduklarını ya da rejimin kendi çıkarları söz konusu olduğunda onları öldürmediğini iddia etmiyor. Irak’ta Musul’un düşüşünün ardından Esad, IŞİD’in kendisinin umduğundan daha fazla güçlendiğini fark etmiş ya da İran tarafından “kardeşçe” uyarılmış olacak ki, geçtiğimiz hafta rejimin hava kuvvetleri tarafından ülkenin kuzeydoğusundaki IŞİD güçlerinin mevzileri bombaladı.

Bunun herhangi bir anlamı varsa, o da rejimin söz konusu IŞİD mevzilerini en başından beri bildiğidir. Şiddetle saldırılan Irak Başbakan’ı Nouri al-Maliki de dahil olmak üzere, IŞİD’in bu denli güç kazanmasında Esad kadar doğrudan payı olan başka bir aktör yoktur. Bugüne kadar sürekli “Esad ve teröristler” arasında bir seçim yapmak zorunda kalan Suriyeliler, Esad’la iyi geçinememelerin bedelini teröristlere maruz kalarak ödüyorlar.  

 

Kaynak: now.mmedia.me

Dünya Bülteni için çeviren: Sedcan Altundal