İranlı sinemacılar ve Yeşil Hareket

 

İran sineması, devrimden sonra gerçekleşen yeni kültürün çok çarpıcı bir temsili. Farklı sanat alanları sönükleşirken sinema, sanatçıların enerjilerinin temayüz ettiği bir alan olarak gelişti. Bu dinamik alanda ülke gündemini ilgilendiren belli başlı konuların, mesela  hicap ve mahremiyet meselesinin, yeni bir kamusallığın, teknoloji ve kültür arasındaki ilişkilerin, geleneksel sanat alanlarının sunduğu imkânların ve daha pek çok başlığın açık veya örtük olarak tartışılması sürüyor.

Ayetullah Humeyni olsun, sinemanın yeni dili için çaba gösteren ve Farabi kurumu içinde örgütlenen islamcı entelektüeller olsun, yeni sinemanın bir propaganda sineması olmaması gerektiği konusunda hemfikirdiler. İran sineması devlet tarafından desteklendiği halde işte bu yaklaşımın etkisiyle gelişmeye açılmıştır. Devlet desteği sinemanın gelişiminde büyük önem taşıyor. Çünkü ne Muhsin Mahmelbaf, ne de Mecid Mecidi gibi önemli yönetmenler devlet maddi ve teknolojik imkânlar sunmasaydı, tasarılarını hayata geçirebilirlerdi.

Devrimci hissiyat ve bu hissiyattan etkilenen toplumsal dalgalanmalar, kuşkusuz İran sinemasının taze bir nefesle yeniden oluşumunda belirleyici olmuştur. Bir şeyler dipe çökmüş, bir şeyler görünür hale gelmiştir. Eleştirel bakış, yeni İran sinemasını geliştiren bir diğer önemli etken.

Muhafazakâr kadroların sansüre dayalı yönetimi ise, sinemacıların her zamanki imtihanı. Halihazırda sinema, muhafazakârların siyasette hakim olduğu 90’lı yılların başlarındaki sansürcü anlayış nedeniyle yeni bir bocalama dönemi yaşıyor. Tecrübeli sinemacı Behmen Fermanara, « Konya’ya Yolculuk » isimli, yenilerde çekmeye hazırlandığı filmini izin almadan yapmak istediğini söylüyor. Çünkü bir film için izin almanın senaryoyu ve filmi değişmeye zorlayan sürecini yaşamayı göze alamıyor. Bu durumda filmi tamamlandıktan sonra sansür kurulundan geçemeyebilir.

Sinema kültüründen bihaber bulunan sansürler, makaslamalar, önemli yönetmenlerin her zaman yakındığı konular. Mahmelbaf filminin âmâ sansür memuru, eline geçirdiği makasla filmleri rastgele bir şekilde orasından burasından kesiyor. Bu yüzdendir ki «Ah Efsanesi» gibi sıradışı bir filme imza atmış olan Tehmine Milani yıllardır, yönetmen olarak sahip olduğu büyük yeteneğe karşılık kendini aşamayarak piyasa filmleri yapmakla kalıyor. Bir zamanlar derin ve anlamlı sebeplerle ifade edilmiş olan « dini sinema »  anlayışı ise giderek, sinemacının filmine gösterim izni alabilme kaygısının da etkisiyle, şekillere yoğunlaşıyor.

Bu şartlar altında dini konuları ve dinler tarihini konu alan filmler devlet kurumları tarafından desteklenmeleri nedeniyle de daha fazla başarı şansına  sahip oluyorlar.

İranlı sinemacılar propaganda filmi yapmama konusundaki özenlerine karşılık,  politikayla fazlasıyla ilgililer. Kemal Tebrizi, Ali Rıza Derviş ve Mecid Mecidi, geçen yıl gerçekleşen olaylı seçimlerde reformist liderler Musevi ve Kerrubi’nin televizyonda yayınlanan tanıtım filmlerini yönettiler. Rahşan Beni İtimat oldum olası siyasetle ilgili bir yönetmendir. Şaibeli seçim sonuçlarını protesto eden toplumsal gerçekçi filmlerin yönetmeni, bir süre film yapmama kararı aldı.

İran sineması bir yönetmenler sinemasıdır, yönetmenlerin star olarak belirdiği sinemadır. Dolayısıyla, itibarlı yönetmenlerin tepkileri her zaman ses getiriyor. Mecidi, Haziran 2009 seçimlerinin ardından çeşitli platformlarda reformist hareketi desteklediğini anlatan açıklamalar yaptı. Abbas Kiyarüstemi, Daryuş Mehrcuyi ve Mesut Kimyayi seçim günlerinde yayınladıkları mektup ve bildirilerle reformist adayları desteklediklerini ortaya koydular. Mahmelbaf ülke dışından seçim sonuçlarından sonra gerçekleşen protestoların şiddetle bastırılmasına karşı eleştirilerini sürdürdü. Bu alanda adı en fazla öne çıkan yönetmen ise Cafer Penahi oldu. Seçimin ardından gerçekleşen protesto gösterilerinin arka planını konu alan belgeseli nedeniyle tutuklanan Penahi, birkaç hafta önce yüksek miktarda bir kefaletle hapisten çıkabildi.

Fatıma Mutemetarya karakter oyuncusu olarak starlaşan bir sanatçı. Oyunculuk geçmişi, yeni İran sinemasının geçmişiyle özdeş neredeyse. Mutemetarya da geçtiğimiz günlerde, uluslararası bir festivalde yeşil bir bileklikle göründüğü için, ülkesinde gösterim yasağı ile karşı karşıya kaldı. Söylentilere bakılırsa Mutemetarya’nın karşı karşıya kaldığı yasağın bir sebebi de yabancı festivallerde başı açık görünmesi. İki iddianın karışması, protest sinema sanatçılarının dini değerlerin aleyhinde oldukları gerekçesiyle sınırlamalara maruz kaldığı şeklinde bir açıklamayı sokuyor, fısıltı gazetelerinin gündemine.

Yeşil rengin sinema yönetmenlerinin, oyuncularının bileklerinde bir sembol olarak belirmesi doğrusu irdelenmeye değer. Sinemacılar, devrimin onlara sağladığı yüksek pozisyon nedeniyle susmayı kendine yediremeyen kişilikler olarak görünüyorlar bazen. İslami bir temsil gücüne sahip olduğu düşünülen yeşil renk, devrimin de şiarlarında öne çıktığı gibi fikir (ve elbette fikrin beyanı) özgürlüğünün sembolü olarak okunmakta. Yeşil hareketinin lideri  Musevi’nin Müslümanlığındaki, devrimciliğindeki samimiyete de kimsenin diyecek sözü yok. Sanatçılarına, gençlerine politik ve protest olmayı öğreten bir devrimin onlardan  şaibeli bir seçimin sonuçları karşısında suskun olmayı beklemesi ise bir hayli ironik. Bu soru üzerine görüşlerini aldığım aydınlar, böyle bir beklentiyi öne sürenin devrim değil durum olduğunu söylüyorlar gerçi. 

Antiparantez:  Sinemacılara yönelik sansür sürerken, Ahmedinejat hükümeti yurtdışında sürgünde bulunan veya gönüllü olarak Batı ülkelerine göç etmiş sinema sanatçılarını, bütün olarak ülkeleri dışında yaşayan sanatçıları İran’a geri çekmeye dönük bir planı gerçekleştirmeye çalışıyor. Bir tarafta bu plan için çalışmalar yapılırken, yaz mevsimine girilmesi sebebiyle kılık kıyafet yasakları ülke gündemine yerleşti. Yasakların bu kez para cezalarıyla desteklendiği görülüyor. Saçı görünen, oje sürmüş ya da yüzü aşırı bronzlaşmış olan kadınlara, kısa tişörtler giyinmiş olan erkeklere ayrı ayrı para cezaları öngörülüyor. Bu arada  Ahmedinejat İranlı kadınların bu tür muameleleri haketmediği şeklindeki açıklamasıyla, aşırı sağ kanattan siyasilerin eleştirilerine hedef oldu. Reformist kesimde bu eleştiriler, muhafazakârlar arasındaki görüş ayrılıklarının bir göstergesi olarak değerlendiriliyor. Ahmedinejat’ın yasak uygulamalarına karşı çıkışı ise, bu uygulamalara tepki duyan kesimlerde prestij kazanmayı amaçladığı şeklinde yorumlarla karşılanıyor.