Bir gece önce bütün Tahran'ı kaplayan sloganların uğultusu geceyarısı üçe doğru sustu. Bütün sloganların arasından sanki bir teki sıyrılıyor ve pencereleri titretiyordu: Himayet himayet niyrui intizami (Polis, polis, bizi destekle!) Himayet himayet İrani-i ba gayret (Destekle destekle, ey gayretli İranlı.) Arada Türkçe bir slogan: Ölürsem de ölürüm, oyumu geri alırım! Akabinde: Darbe hükümeti, istifa, istifa! Öteki sloganlar: "Allahu Ekber! Kahrolsun diktatör! İran Şili Olmayacak!" Daha yaygın olarak kullanan bir slogan ise Fetih Suresi'nin 1. ayetine göndermede bulunuyordu: "Zafer Allah'tandır ve fetih yakındır, bu halkı kandıran hükümet kahrolsun!"
Sabah saatlerinde Musevi'nin taraftarlarının internet sitesinde, öğleden sonra Tahran Üniversitesi önünde toplanılacağı ve Azadi Meydanı'na kadar yürüyüş yapılacağı, bu yürüyüşe Musevi'nin de katılmasının beklendiği duyurulmuştu. Daha sonra bu yürüyüşün izin alınamadığı için iptal edildiği duyuruldu. Bu haberi, protestocuların kararlaştırılan yürüyüş noktalarına doğru aktığı, Musavi ve Kerrubi'nin de yürüyüşe katılanları yatıştırmak için aynı noktalara doğru yola çıktığı şeklindeki haber izledi.
Yüzbinlerce insan Azadi meydanına akıyordu. Bunca insan Azadi meydanına akıyorsa, Ahmedinejat'a oy veren milyonlarca kişi nerede, diye soruyordu kimileri. Sanki otuz yıl önce gerçekleşen devrimi tazeliyordu insanlar, sloganlarıyla. Devrim sırasında kullanılmış sloganları şimdiki şartlara büyük bir maharetle uyarlıyorlardı. Mesela devrim sırasında kullanılmış "Savaşırız, ölürüz, uzlaşmayı kabul etmeyiz" diye bilinen slogan, "Savaşırız, ölürüz, oyumuzu geri alırız", şeklinde okunuyordu.
Coşkulu kalabalık karşısında geri çekildi polis ve yürüyenleri seyretmekle yetindi. Göstericilere önemli bir hadise olmadıkça müdahale edilmemesi istenmişti sanırım. Bir besicinin (gönüllü askerin) göstericilere ateş açarak bir genci öldürdüğünü daha sonra öğrendim.
Yürüyüşçülerin genel ruh halini anlatmak istersem, Türkiye basınında geçtiği gibi "nefret dolu" ifadesi yerine, "coşkulu ve temkinli" kelimelerini kullanırdım. Sloganlar ise yine Türkiye televizyonlarında yorumlandığı gibi rejime değil, hükümete yönelmişti. Bazen sloganlar hızlandığında, "Sus!" işaretli afişleri gösteriyorlardı.. Bir olaya sebebiyet verilmemeli, aksi takdirde izinsiz gösteri yapmakla itham edilmeleri daha kolay olurdu. Şimdi, Musevi'nin ve taraftarlarının elinden zafer sevincinin çalındığını düşünüyor ve ona destek vermeye devam edeceklerini, seçimler iptal edilinceye kadar bu gösterileri sürdüreceklerini bildiriyorlardı. Daha önceki gün ve gecelerde yakılıp yıkılan arabalar ve otobüslerin ise Musevi taraftarlarının değil, özel bir polis biriminin (veya İran'da "libas-ı şahsi" diye çağrılan, sivil giyimli, kim oldukları belirsiz bir grubun) işi olduğunu öne sürüyorlardı. Böylelikle amaçlanan Musevi taraftarlarının tahripkâr bir gürûh olduğu izlenimini uyandırmaktı.
Ahmedinejat, seçim sonuçlarının ardından yabancı basına yaptığı bir basın toplantısında bu protestocular üzerine bir soruya cevap verirken, "birkaç çer çöp işte" diye söz etmişti onlardan. Ama saymakla tükenmiyor değil, sayılamıyorlardı. Bir yerden sonra ilerlemek mümkün olmadı, meydanlar dolmuştu, yollar tıkalıydı.
İnsanlar kendilerini kandırılmış, aptal yerine konulmuş hissediyorlar. Oyların yeniden sayımın bir yere götürmeyeceğini, seçimin bütünüyle iptal edilmesini istiyorlar. Niye mi?
Sebeplerini şöyle sıralıyorlar:
1-İlk olarak seçim sonuçlarına itiraz edenlerin listesi, başta Musevi olmak üzere halkın sözüne itibar ettiği isimlerle, Kerrubi, Hatemi, Sanei... şeklinde uzayıp gidiyor. Hepsi devrimin içinden gelen, toplumun her kesiminden insanın sözlerine güven duyduğu kişilikler.
2. Ahmedinejat'ın oyları 2005 yılı seçimlerinde, birinci etapta yaklaşık olarak 7 milyondu. 2. etapta bazıları Rafsancani seçilmesin diye ona oy verdiği için bu sayı 15 milyona çıktı. Bu seçimlerde ise Musevi dahil herkes Ahmedinejat'ı devre dışı bırakmak üzere seçime girdi ve halk da yıllardır genellikle % 40-45 oranlarında seçime katılıyorken, bu kez % 80'in üzerinde bir katılım oldu. Artış gösteren % 40 oranındaki seçmen kitlesinin önemli bir bölümünün Ahmedinejat'ın karşısında oy vereceği düşünülüyordu. Kaldı ki reformistlerin de belli bir oy potansiyeli mevcut.
3. Musevi, Kerrubi ve Rızai, kendi doğum yerlerinde bile Ahmedinejat'ın aldığı oyun dörtte birinden daha azını aldılar. Bu, dünyadaki ve İran'daki genel seçim grafiklerine çok aykırı. Musevi Tebrizliler tarafından çok seviliyor ve Kerrubi de doğduğu şehirde geçen dönem seçimlerinde en yüksek oyu almıştı.
4-Seçimlerde televizyondan her zaman şehir şehir sonuçları verilir, ardından toplam bir sonuca gidilirdi. Bu kez sonuçlar kısa süre içinde toplu bir şekilde 5'er milyon aralıklarla verildi. Burada ilginç olan, ilk bildirilen oy oranıyla son bildirilen oy oranlarındaki dengelerin hep aynı kalmasıydı. Ahmedinejat başından itibaren % 60, Musevi başından itibaren % 30'du. Bu da herkes tarafından seçim sonuçlarının bir mühendislik işi olduğu izlenimini pekiştirdi.
5-Ahmedinejat seçimlerin ardından Vel-i Asr meydanında bir kutlama toplantısı düzenledi. Bu toplantıya katılanların sayısı 50 bini geçmezdi. Halbuki bu toplantı için bütün gazeteler, radyo ve televizyon sürekli propaganda yapıyordu. Tam bir gün sonra ise Tahran'da Musavi'yi destekleyenlerin katıldığı yürüyüş-miting gerçekleşti ve bu miting yasaklandığı, hiç bir propaganda imkânı da bulunmadığı halde katılanların sayısı en az 500 bindi.
6-Ahmedinejat dışındaki adayların sandıklardaki denetçi-temsilcileri, pek çok bölgede sadece seçim günü seçim mekanlarına alındı, bazılarına ise hiç denetim izni verilmedi.
"Musevi, seçimlerin ardından sandık başına gidebilen denetçileri tarafından kendisine ulaştırılan verilere dayanarak, seçimleri kazandığını ilân etmişti, ama zafer sevincini yaşayamadı, belki de zafer sevinci gaspedildi"; göstericiler böyle düşünüyor.