Sovyetlerin dağılmasının ardından kolayca bağımsız olan devletler, Putin’in işbaşına gelmesine kadarki sürede kendilerini, Batıdan gelen içi boş demokrasi ile, güneyden gelen klasik İslam telkinleri arasında buldular. İki tarafın da en büyük eksikliği, bölgeyi ve bölge halklarını yeterince tanımıyor olmalarıydı.
Türkiye ise, Özal’dan sonraki dönemde Amerika’nın Orta Asya’daki taşeronlığı politikalarından dolayı, hep bölgede iflas etmek ve hezimete uğramakla suçlandı.
Ancak, bu tür değerlendirmelerin Türkiye menşeli sivil toplum kuruluşlarının bölgedeki çalışmalarının ve başarılarının dikkate alınmadan yapılmış olduğunu unutmamak gerekir.
Türkiye’nin Orta Asya ve Türk Cumhuriyetleri ile ilgili politika ve stratejileri usulen Cumhurbaşkanlığı kanalıyla yapıla gelmiştir.
Özal’dan sonra Demirel’in “Ahbap Çavuş ilişkileri” olarak isimlendirilen ve sıklıkla eleştirilen politikaları dahi, Sezer döneminde kesintiye uğradı.
Şangay İşbirliği Teşkilatı (SCO) nın 15 Haziran 2001 tarihinde Özbekistan’ın üyeliğinin kabul edilmesinden öceki adının, “Şangay Beşlisi” olduğunu önceki yazımızda belirtmiştik. Bu beşli Çin’in inisiyatifinde toplanmıştı.
Çin’in bu girişiminin asıl amacı, komşu Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarını elde etmelerinin ardından, Doğu Türkistan’daki Uygurların da bağımsızlık mücadelesini engellemek ve özellikle de Kazakistan ve Kırgızistan’da yaşayan Uygurların Doğu Türkistan’a olabilecek etkisini kırmaktı.
Çünkü, Kırgızistan’daki Uygurlar, 1992 yılında Doğu Türkistan’da bir bağımsız devlet kurmak amacıyla parti kurmak istediler. Bu girişimin ardından bağımsızlık gündeme geldi ve Doğu Türkistan’da ayaklanmalar yaşandı.
Bu ayaklanmaların bastırılmasının ardından sınırlarını kontrol altına almak isteyen Çin, Rusya’yı da yanına alarak sınır güvenliğini sağlamak istiyordu. Bu sebeple Çin, Rusya, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan dan oluşan Şangay Beşlisini 1996 yılında topladı.
Sonraki yıllarda yapılan toplantılarda ekonomik, askeri ve siyasi işbirlikteliler de gündem geldi. Son Bişkek toplantısında ise, gündemi daha çok yeni üyelerin teşkilata kabulü oluşturuyor.
Pakistan, Hindistan, İran, Moğolistan ve Türkmenistan Teşkilat üye olmak istiyor. Özellikle de İran’ın üyeliği bütün dünyada yakından takip ediliyor.
Teşkilata üyeliği görüşülen ülkelerin başında Hindistan bulunuyor ancak, Rusya İran’ın üyeliği ile -nükleer programla ilgili özel konumundan dolayı- daha yakından ilgileniyor.
İran’in teşkilata üye olmasını Rusya özellikle destekliyor. Şangay üyesi altı ülkenin dışişleri bakanları bir ay önce Bişkek’te toplandı. Toplantıda konuşan Rusya dışişleri bakanı Lavrov’un “Teşkilata yeni üyelerin kabul edilmesi gerekir.” şeklindeki sözleri Bişkek’te Rusya’nın İran’la ilgili takınacağı tutumu ortaya koymuştu.
İran’ın üyeliğininin kabul edilmesi veya bunun gündeme getirilmesindeki hedefin Teşkilatı, “İslamcı akımların yükselişini durdurmaya çalışılıyor” imajından kurtararak, izolasyonu azaltmak olduğu düşünülebilir. Amerika’ya gözdağı verme hedefi de göz ardı edilmemelidir.
Bu yaklaşım tarzı, daha çok İran’ı Taliban ve El Kaide gibi Sünni gruba dahil ederek değerlendirdiğinizde ve dışarıdan baktığınızda ortaya çıkıyor. İran’ın Şii ideolojisi ve bölge stratejileri açısından bakabildiğinizde ise, görünen tablo oldukça farklı.
Radikal İslamcı akımlar olarak isimlendirilen grup ve cemaatlerin, İran’ı da tehdit ettikleri ve kafir olarak gördüklerini, İran’ın Amerika’nın Taliban’a karşı savaşını desteklediğini, Irak’ta Şii gruplara El Kaide’ye karşı yardım ettiğini, Azerbaycan Karabağ meselesinde Ermenistan’dan yana tavır takındığını hesaba kattığınız vakit, İran’ın Şangay İşbirliği Teşkilatına üye olmak istemesindeki tutumunun isabetli olduğu anlaşılacaktır.
İran Cumhurbaşkanı Ahmedinecat’ın, 14 Ağustostaki Afganistan ziyareti, Afganistan’da Taliban’a karşı ABD-İran işbirliğinin delili olarak yeterlidir.
Nükleer programından dolayı neo-çılgınların baskılarını ayrıca belirtmeye gerek yok sanırım.
Özellikle Çin ve diğer üye ülkelerin çekinceleri durumunda İran’ın ve diğer aday ülkelerin teşkilata üye olmaksızın anti terörist oluşum veya Teşkilat bünyesinde kurulması düşünülen “Enerji kulübüne” üye olabilecekleri alternatifi, Rusya tarafından “B” planı olarak gündeme getiriliyor.
Teşkilata üye olmak isteyen sürpriz ülke ise Türkmenistan. Türkmenistan’ın BM deki tarafsızlık statüsü önemli bir engel. Türkmenbaşı’nın kurmuş olduğu, eğitimden ekonomiye kadar bütün alanlardaki içe dönük politikalar tıkandığı için, Şangay Teşkilatına üyelik bir çıkış olarak düşünülüyor.
Teşkilatın iç tüzüğüne göre, Türkmenistan’ın üyelikten önce gözlemci olarak toplantılara katılması gerekiyor olması da diğer bir engel.
Türkmenistan’a yukarıda bahsettiğimiz özellikle “Enerji kulübü” projesi için ihtiyaç duyuluyor.
Berdimuhammedov’un İran ziyareti ve Ahmedinecat’ın Bişkek toplantısından önceki Türkmenistan ziyareti de aynı paraleldeki gelişmeler.
Irkdaşı bulunduğu tek devlet, Tacikistan’ın özel desteği ile İran’ın Teşkilata üyeliği gerçekleşirse, İran, nükleer programını ve ülke güvenliğini kısmen garantiye almış olacak.
Çin ve Rusya geçen ay İran’ın Şangay İşbirliği Teşkilatına daimi üye olarak katılmasını önermişlerdi.
Türkiye ise, ileriki yıllarda Orta Asya’daki dört Türk Cumhuriyetinin de üyesi olacağı oluşuma şimdilik mesafeli durmayı tercih ediyor.
Hâlbuki Türkiye’nin, Türk Cumhuriyetleri’nin bulunduğu bu tür uluslar arası oluşumlarda yer alması, halklar ve devletlerin yakınlaşması ve “Ata Yurd’a” verilen değer adına önemlidir.
Soğuk savaş döneminde NATO’nun doğudaki son karakolluğu vazifesini üstlenen Türkiye, Varşova Paktına kapılarını kapatmıştı. Halbuki Yunanistan NATO üyesi olmasına rağmen, Rusya ile de ilişkilerini de sürdürmüş ve iki taraftan da istifade ederek ulusal çıkarlarını korumuştu.
Tabiî ki karar kıymetli devlet ricalimizindir ancak, Türkiye’nin aynı hataya tekrar düşerek, Orta Asya ve Türk Cumhuriyetlerini ikinci kez ihmal etme gibi bir lüksü bulunmamaktadır.
Kazakistan Devlet Başkanı Nazarbayev’in ön ayak olduğu “Orta Asya Birliği” girişimlerini de Türkiye uzaktan seyretmemeli, bölgedeki gelişmelerin dışında kalmamalıdır.
Teşkilatın enerji karnakları Orta Asya’dan
2020 yılına kadarki ekonomik ve ticari yardımlaşma projesinin açıklanmasından sonraki dört yılda, Teşkilat içince ciddi gelişmeler kaydedildi.
Teşkilatın enerji alanındaki kaynakları Rusya, Kazakistan, Özbekistan tarafından oluşturuluyor. Üyeliğinin kabul edilmesi durumunda Türkmenistan da bu grupta yer alacak.
Çin, Orta Asya gazını Kazakistan’dan almaya başladı. Urumçi-Şangay gaz boru hattı kuruluyor. Diğer boru hatları ile ilgili olarak Çin’li yetkililer Kazakistan ‘Kaz Munay Gaz’ şirketi ile görüşmeleri tamamlamak üzere.
2008 yılına kadar Kazakistan, Çin’e 10 milyar metre küp gaz satmış olacak. Bu rakamın 2020 yılına kadar 30 milyara çıkması bekleniyor.
Çin 2009 yılında Türkmen gazını da almaya başlayacak. İki ülke arasında 2006 yılında yapılan enerji antlaşmasındaki pürüzler, Berdimuhammedov’un Pekin ziyaretinde giderilmişti.
Sonuç
Bu tür uluslar arası oluşumlar, dünya dengelerini etkilemektedir. Türkiye de dengelere oynayabilecek güçte bir ülkedir. Yeterki başını Cumhurbaşkanlığı seçimi kumundan çıkarıp, elindeki gücü doğru istikamete yönlendirebilsin.