İran'a karşı 'aktif ilgisizlik'

İran, konusu Türkiye'nin "radarlarından" büyük ölçüde düştü, ancak dünyanın yakın ilgisini çekmeye devam ediyor. 12 Haziran'da yapılan seçimler sonrasında patlak veren sokak gösterileri büyük ölçüde sona ermiş gibi gözükse de ülkedeki gerginlik devam ediyor.
Molla rejiminin, zayıflamış olan konumunu şiddet ve baskı yoluyla güçlendirmeye çalışması ise belirsizliği besleyen ana faktör olarak ön plana çıkıyor. Bu arada Mollaların, bu hallerdeki klasik yöntem olan "dış düşman" ve "yabancı parmak" bahanesiyle, bu kez İngiltere'yi hedef seçmeleri de Tahran ile Avrupa'nın arasını açmış bulunuyor.
AB üyelerinin, İngiltere'nin Tahran büyükelçiliğinde çalışan yerli uzmanların gözaltına alınmalarını topluca protesto etmeleri aynı zamanda bir Batı-İran zıtlaşması şeklinde dışa yansıyor. Molla rejimi böylece, İran'a daha ılımlı yaklaşan AB üyelerini de kaybetmişe benziyor.
İran Genelkurmay Başkanı Hasan Firuzabadi'nin, AB ülkelerinin nükleer konusunda artık aracılık yapamayacaklarını açıklaması ise gerginliğin eriştiği noktayı ortaya koyuyor.  Kısacası, İran seçimleri sonrasında yaşanan olaylar ABD ve AB'yi İran'a karşı aynı noktaya getirmeyi başardı.

Davutoğlu'ndan düşük profil
Bu arada, bu hafta İtalya'da yapılacak G-8'ler zirvesinden de İran'a karşı bir açıklamanın gelebileceği belirtiliyor. Bunun gerçekleşmesi halinde, Rusya ve Çin de Mollaların karşısındaki kampa geçmiş olacaklar.
İran'daki karışıklığın süreceğini gösteren işaretlerin başındaysa, ülkenin önde gelen dini liderlerinden eski Cumhurbaşkanı Haşimi Rafsancani'nin reformcu lider Mir Hüseyin Musevi'yi desteklemeye devam etmesi geliyor.
Bu arada, reform karşıtı Mollaları destekleyen Kayhan gazetesinin, İslam devrimi kahramanlarından olmasına rağmen, Musevi'nin "ihanetten" yargılanmasını istemesi İran'daki ciddi kamplaşmanın bir başka işareti olarak görülüyor.  İran'daki karışıklık sürerken ve Batı ile İran arasındaki gerginlik artarken, bu gibi hallerde aidiyet sorunu ön plana çıkan AKP iktidarının Molla rejimine karşı nasıl bir politika izleyeceği ise diplomatik çevrelerde artan bir şekilde merak ediliyor.
Dışişleri Bakanlığı'na yakın kaynaklara bakılacak olursa, Ankara'dan İran hakkında büyük çıkışlar ve girişimler beklenmemeli. Bölgeye duyduğu özel ilgiye rağmen, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun da bu konuda alçak profilli bir politika izleyeceği anlaşılıyor.

Başka parti de aynısını yapardı
Ankara'nın Türk-İran ilişkilerinde herhangi bir siyasi gerginlik istemediğini kaydeden bu kaynaklar, "AKP değil başka bir parti iktidarda olsaydı o da aynı yolu izlerdi" diyorlar.
Öte yandan, Davutoğlu'nun İran'daki gelişmeler karşısında "pasif kaldığını" da kabul etmiyorlar. Kendisinin, o ülkedeki kişisel temasları sayesinde yatıştırıcı bir rol oynamaya çalıştığını belirtiyorlar.
Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Burak Özügergin'in kısa bir süre önce yaptığı ve İran'da demokratik yolların tıkanmamasını istediği açıklamanın da Ankara'nın gelişmeler karşısında duyarsız kalmadığını gösterdiğini belirtiyorlar.
Türkiye'nin güttüğü bu sessiz ve ihtiyatlı diplomasinin, reformculara karşı dişlerini giderek daha fazla gösteren Molla rejimi üzerinde fazla etkili olmayacağını savunan diplomatik gözlemciler ise, Özügergin'in açıklamasını "yapılması gerekenin asgarisi" olarak niteliyorlar.
Cumhurbaşkanı Ahmedinecad'ın, Cumhurbaşkanı Gül'ün son Tahran ziyareti sırasında, Türkiye'nin ABD ile İran arasında arabuluculuk yapmasını istemediğini açıkça söylediğini de anımsatan gözlemciler, Ankara'nın AB ile İran arasında bir rol oynamasını da mümkün görmüyorlar.
Bu durumda Ankara'ya İran konusunda kalan tek seçenek, ne suya ne de sabuna dokunmadan işleri kendi haline bırakarak, gelişmelerin Türkiye'ye olumsuz yansımaları olmamasını dilemekten ibaretmiş gibi görünüyor.
Buna "aktif ilgisizlik" politikası da denebilir.

 

Kaynak: Milliyet