İran 'velayet-i ordu' rejimine teslim

İran ve Türkiye’yi karşılaştırmak mümkün olabilir mi? Bu makalede her iki devletteki askeri gücün önemli rolüne yoğunlaşacağım. Türkiye 20 yıl boyunca doğrudan ve dolayı şekilde ordu yönetimine boyun eğdi.

Ordu laikliğin koruyucusu olduğunda ısrar etti ve bu bağlamda durum değerlendirmesi yapma misyonunu üstlendi. Laikliğin bir ikilemle karşılaştığını anladığında da darbelerle müdahalede bulundu.

Mustafa Kemal Atatürk’ün modern ve laik cumhuriyeti kurmasından bu yana ordu devletin resmi ideolojisi olan Atatürkçülüğün hamisi konumunu sürdürdü. Türk ordusu, siyaseti etkileme gücünü koruyor. Siyasete müdahaleyle dolu uzun tarihi sır olmayan ordu, 1960, 1971 ve 1980’de darbeler yaparak ve İslamcı eğilimlere sahip Necmettin Erbakan’ın hükümetini siyasi manevralarla devirme başarısı göstererek, 20. yüzyılın ikinci yarısında birkaç defa yönetimi üstlendi.

27 Nisan 2007’de de, geçmişte yasaklı İslamcı hareketlere ve partilere üye olmuş Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanı seçilme ihtimaline tepki olarak bir bildiri yayımladı.

Türkiye devrime sahne oluyor
Şu ansa Türkiye doğru yolda gidiyor gibi görünüyor. Ordu Avrupa ülkelerindeki gibi olması gerektiği yerde. Bir başka deyişle, Türkiye büyük bir devrime sahne oluyor. Bu kazanımın yansımalarını birçok alanda açıkça görmek mümkün. Türkiye’nin ekonomisi Avrupa’nın yedinci büyük ekonomisi haline gelmişken, ülke bölgede esaslı bir aktör. Türkiye uluslararası ilişkilerde de büyük bir ağırlığa sahip. Hatta her iki tarafa da yönelik akılcı ve tarafsız tutumu dikkate alındığında, Hamas’la Fetih arasında bile belirgin bir rol oynayabilir. Diğer yandan, İran Hamas’ın tarafında durduğu için aynı rolü oynayamaz. Ayrıca Fetih İran’ın yapıcı rolüne inanmıyor.

İran’daki Devrim Muhafızları’ysa kendi tarihinde yeni bir döneme giriyor. Bu kurum son cumhurbaşkanlığı seçiminde sonuçlarla oynamasının ardından, birçok düşünür, yazar ve gazeteciyi de tutukladı. Ayrıca içişleri bakanlığının güçleri üzerinde hâkimiyet kurdu. Aslında Ayetullah Humeyni silahlı kuvvetlerin siyasileşmemesini istiyordu.

Ne var ki anayasanın 150. maddesi Devrim Muhafızları’nı ‘devrimin ve kazanımlarının koruyucusu’ olarak tanımlıyor.

Besiç güçlerini destekleyenler bu gücün siyasallaşmasını istediğindeyse, reformcular, ılımlılar ve Ayetullah Humeyni’nin torunu Hasan Humeyni bu fikre karşı çıkmıştı. Eski cumhurbaşkanı Ali Ekber Haşimi Rafsancani de siyasi rollerine son vermek için Devrim Muhafızları’nı radikal düşüncelerden temizlemeye kalkıştı, ancak kurum reformcuların kendisini tehdit ettiğini hissedince dini lider Ali Hamaney’e bağlılığını korudu. Devrim Muhafızlarının gücü Mahmud Ahmedinecad’ın cumhurbaşkanlığının gölgesinde arttı ve 2009’da da Besiç güçleri üzerinde resmi olarak kontrolü üstlendiler. Devrim Muhafızları anayasanın 150. maddesini kullanarak siyasete müdahalesini meşrulaştırma yolunda güçlü bir kanıt da sundu. Bu madde şöyle diyor: “Devrim zaferinin ilk günlerinde kurulan Devrim Muhafızları devrimi ve kazanımlarını korumadaki rolünü oynamayı sürdürecektir.”

Devrim Muhafızları, ‘devrimi ve kazanım-larını korumak’ bağlamında herkesi öldürmeyi ve tutuklamayı meşrulaştırıyor. Ahmedinecad ilk kez seçildikten sonra gizli bir meclis oturumunda, Devrim Muhafızları’ndan bakanlar seçeceğini veya kararlarını bu kurumla istişare ederek alacağını belirtmişti.

Seçimler gücünü iyice artırdı
Devrim Muhafızları geçen yılki cumhurbaşkanlığı seçimlerinden önce de ‘kadife devrim’ uyarısı yapmış ve bu yöndeki her girişimi ezme tehdidinde bulunmuştu. Seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından Devrim Muhafızları Komutanı General Muhammed Ali Caferi karışıklıklar nedeniyle güvenlik güçleri üzerinde kontrol kurduklarını açıklamış ve devrimin canlandırılması çağrısı yapmıştı. Birçok kaynak kurumun gücünün seçim sonrasında artacağını ve ordunun İran’da en güçlü garantör olmayı beklediğini belirtmişti. Birçok İranlı Devrim Muhafızları’nın seçimde açık bir darbe yaptığına ve ülkenin, Şii ve dini bir rejim görüntüsü altında askeri bir hükümete dönüştüğüne dair endişelerini dile getiriyor.

Büyük Ayetullah Montezeri “İran’da bugün yaşadıklarımız velayet-i fakih değil, velayet-i ordu” demişti. Görünen o ki, velayet-i fakih yolu Devrim Muhafızları’na hazırlıyor. Türkiye’de ve hatta Pakistan’da temel bir siyasi rol oynayan ordu şimdi doğru yönde yürüyor. İran’daysa tam tersi yaşanıyor. Devrim Muhafızları Humeyni’nin nasihatinin aksine bütün siyasi mevkileri işgal etti. Bu durum Ahmedinecad hükümetinin Devrim Muhafızları’nın kuklası olduğunu da açıkça ortaya çıkarıyor. (Londra’da Arapça yayımlanan Şark ül Evsat gazetesi, İran’da Muhammed Hatemi döneminin kültür bakanı, 15 Mart 2010)

Kaynak: Radikal