ABD Kasım ayı başlarında İran’a karşı yeni bir suçlama dalgası başlatarak S. Arabistan’ın Washington büyükelçisini hedef alan suikastta İran parmağı olduğunu iddia etti. Yeni senaryo çeşitli açılardan analiz edilebilir. Birincisi, Amerikan siyaseti, iddialarını ispatlayacak sağlam delilleri olduğunu ileri sürerek bu ithamı en üst düzeyde sahiplendi. İkincisi, Devrim Muhafızlarına bağlı Kudüs Ordusunun veya İran’a bağlı başka kurumların suikasta bulaştığı hikâyesi öylesine tuhaf ki Amerikalı uzmanlar ve medya dahi şüphelerini dile getirdiler. Üçüncüsü, yeni senaryo, iyi hesaplanmış amaçların peşinden gitmektedir ve ABD’nin ciddi ekonomik zorluklar içerisinde bulunduğu bir zamanda; Ortadoğu’da devam eden gelişmeler, S. Arabistan’ın kırılgan durumu, İsrail’in bölgedeki yerinin sallantıda olması, İran’ın özel statüsü, yaklaşan ABD seçimleri, Irak ve Afganistan’dan asker çekme planları yüzünden Amerika’nın derin sıkıntılar yaşadığı bir sırada ortaya atıldı.
Kaydetmeye değer bazı hususlar şunlardır:
1 Bu iddialar ortaya atılıp yayınlandıktan sonra İran’a yöneltilen bu suçlamaların muteber olup olmadığı hakkında ilk günlerde sıcak tartışmalar yapıldı. Hikâyenin tümü üzerinde ciddi bir etkileri olmayacaktır elbette. İran nokta-i nazarından bir senaryodan ibarettir bu. Ancak bu senaryoda, Amerikan yönetiminin en iyi avantaj elde etmek amacıyla tuhaf denilecek şekilde hızlı hareket ettiği ve tuhaf bir ısrar sergilediği göze çarpıyor. Amerikalı yetkililer İran’a karşı suçlamalar yöneltip önemli bir İran havayolu şirketine karşı derhal müeyyide uygulamaya başladılar. Radikal Amerikalı politikacılar çeşitli şekillerde ve farklı diller kullanarak İran’a karşı askeri bir yanıtın gerekli olduğuna işaret ettiler. Ellerindeki senaryoyla, bölgedeki bazı Arap ülkeleri ve Arap kurumlarına ilave olarak, S. Arabistan’la aynı safta buluşmakta hiç vakit kaybetmediler. Mesele birkaç gün içerisinde BM Güvenlik Konseyine gitti. Bu esnada, iddialarının sahihliği hakkında tüm ülkeleri ikna edebilecek geçerli delillerinin olduğuna dair Amerikan yönetimi en düzeyde ısrar etti. Bu tedbirler, dünya kamuoyu önünde muteber en küçük bir delil bile ortaya konulmadan alındı. Dolayısıyla, Amerika’nın bu hikâyeden elde etmeye niyetlendiği avantaj, bu hikâyenin doğru veya yanlış olmasından çok daha önemlidir.
2 Bu ithamlar sonrasında, Amerikalı politikacılar sağlam deliller sunmayı vaad eder, İranlılar da ithamları kategorik olarak reddederken, uzmanların ve medyanın suikast planının İran tarafından icra edilip edilmediği tartışmaları henüz sıcakken olumsuz bir nokta gözden kaçtı: İran Kudüs Ordusunun çoktan ülke dışındaki terörist faaliyetlere bulaşmış olduğu ve işini parmağını bile kaldırmadan her daim yaptığı iddiası defalarca tekrarlandı. Suikast senaryosundan şüphe duyan uzmanlar bile İran’ın en büyük askeri kurumunun ismini terör kelimesiyle sık sık yanyana kullandılar. Öyle görünüyor ki bazı çevreler, dünyayı bu çağrışıma alıştırmak için yani İslam Cumhuriyeti Devrim Muhafızlarının ismi, dünya kamuoyu nezdinden terörü çağrıştırsın diye uğraşıyorlar. İleride BM Güvenlik Konseyinde İran’a karşı daha başka iddiaları haklı kılmak için çabaladığı vakit diğer ülkeleri ikna etmekte büyük bir yardımı dokunacaktır ABD’ye.
3 ABD’nin bu senaryodan devşirmeye çalıştığı ana faydayı ancak zaman gösterecektir. Fakat ABD’nin Ortadoğu bölgesinde karmaşık durumlarla yüzyüze olduğunu unutmamalıdır.
a) Amerikalı yetkililer, askeri kuvvetlerinin bir kısmını yargı dokunulmazlığı da sağlayarak Irak’ta tutmak için ellerinden gelenin en iyisini yapıyorlar. Bu mesele, Irak siyasetinde yer alan çeşitli partilerin protestolarına yol açtı. ABD (galiba kasıtlı bir hata yaparak) bu muhalefetin hiç değilse bir kısmını İran’a hamletmektedir. Böylelikle bazı Amerikalı analizciler şu hükme varmışlardır: İran’ı Suud büyükelçisine suikast tezgâhına bulaştırmak ve meseleyi BM Güvenlik Konseyine taşımak suretiyle Washington’a sağlanacak güçlü bir manivela sayesinde İran ve Irak arasındaki mesafe artırılabilir. ABD bu yolla Irak’taki planlarını uygulayabilir ve bir kısım askeri gücünü bu ülkede tutabilir.
b) Ortadoğu’daki son siyasi gelişmelerin ve Arap ülkelerinde reform arayışındaki hareketlerin İran’ın devrimci görüşünden ve hatta İslami öğretilerden ilham almadığı, olan bitenin sadece siyasi bir doğasının olduğu, İslami ve Batı karşıtı olmadığı farzedilse bile şu inkâr edilemez: Bu gelişmelerin başlıca kazananı İsrail, S. Arabistan hatta ABD değil İran’dır. Dolayısıyla da İran’ın bölgedeki imajını daha da bozacak herhangi bir şeyden ABD’ye fayda çıkmayacaktır.
c) ABD yıllardır bölgede İran-fobi projesinin başını çekiyor. S. Arabistan ve diğer Körfez ülkelerine devasa silah satışları, denge yaratmak amacıyla İsrail’e ileri teknoloji ürünü teçhizat satışları, İran’dan kaynaklanan füze tehdidi bahanesiyle Türkiye’ye füze kalkanı [ÇN:Radar] konuşlandırılması, İran’ın barışçıl nükleer faaliyetlerinin bölgesel barış ve güvenliğe karşı tehdit olarak sunulması ve diğer örnekler bu gerçeğe delâlet eder. ABD’nin nihâi gâyesi, İran’ın imajını karartmak, ülkeyi daha da tecride düşürmek ve en çok da diğer ülkelerin İran’la aynı safta buluşmalarının mâliyetini artırmaktır.
4 İran ne yapmalı?
Mevcut şartlarda İran’ın elindeki en iyi şık, çok fazlı/evreli bir yaklaşım izlemektir. Birincisi, Tahran, Riyad’la arasını düzeltmeli, bu yönde sarfedilecek herhangi bir çabanın ABD ve İsrail’i altüst edeceğini hesaba katmalıdır. Sonuçların ortaya çıktığını görmek için sabır talep eden tedrici bir süreç olmalıdır bu.
İkincisi, geçen birkaç yıl zarfında İranlı nükleer fizikçilere düzenlenen suikastlar hakkında daha özenli bir çalışma yürütmek zorunludur. İran, söz konusu suikast emirlerinin yabancı istihbarat örgütleri tarafından verildiğini ve onlar tarafından desteklendiğini gösteren bol miktarda delilin elinde olduğunu iddia etmektedir.
Üçüncüsü, uluslararası düzlemde faal ve dinamik bir diplomatik gayret sergilenmelidir. İran’a yöneltilen ithamları reddetmekle yetinmemelidir; gerçeklere, gelişmelere ve olumlu noktalara da vurgu yapmalı ve İran’ın mevcut zaaflarına çareler bulmak için elinden gelenin en iyisini yapmalıdır. Ayrıca, İran’a ve İran’ın nazari temellerine karşı yapılan suçlamalara ciddi şekilde meydan okumalıdır.
Etrafımızı saran böylesi puslu bir çevrede tetikte olan, zorluklara dayanabilecek şekilde esnek ve gerçekçi olan oyuncu muhakkak ki oyunu kazanacaktır.
Kaynak: İran Review
Dünya Bülteni için çeviren: Ertuğrul Aydın