İran: Tek çözüm konuşmak

Cenevre Gölü'nün kıyısındaki bir villada dün başlayan görüşmelerin başarısız olmasını aklı başında hiç kimse istemez. ABD temsilcisi William Burns ile İranlı meslektaşı Said Celili'nin yarım saatlik toplantısı, 30 yılı aşkın zamandır iki ulus arasında gerçekleşen ilk resmi görüşmeydi.

Eğer bu toplantı, otuz yıldır maalesef eksikliği çekilen hakiki bir diyaloğun başlangıcını işaret ediyorsa, bu, en memnun edici sonuç olacaktır.

Görüşmelerin alternatifi korkunç. İran'ın nükleer tesislerini bombalamak -ki bu, İsrail'in gerçekleşmesi için kulis yaptığı ve pilotlarını eğittiği seçenek-, en iyi ihtimalle, bir nükleer bombayı sadece birkaç yıl geciktirir; İran'ın bomba imal etme ihtimalini kesinliğe dönüştürür. Her ne kadar İran'ın bomba yapma kapasitesi ve bilgisini geliştirmekte olduğu kesin olsa da, bu, dinî lider Ayetullah Ali Hamaney'in, askerî bir programı gündeme almaya karar vermesiyle aynı şey değil. İran'ın uranyum zenginleştirme tesislerine saldırmakla onun yerine bu karar verilmiş olur. Bir hava saldırısı ne kısa olabilir ne de noktasal. Hürmüz Boğazı'ndan çabucak Irak'a, Afganistan'a, İsrail'e, Gazze'ye ve Lübnan'a sıçrayacak olan bir yangının başlangıcı olur. İsrail'in askerî stratejistleri, bunun, ödemeye değer bir bedel olduğu kanısında. Ancak bedel o kadar ağır ve etkileri o kadar geniş olacaktır ki, bu çağrıyı yapmak İsrail'in işi değil. Daha sert yaptırımlar işe yarar mı? Tek kelimeyle, hayır. Saddam Hüseyin üzerinde nasıl bir etkileri olduğunu gördük. Kendisi istediği tüm sarayları inşa ederken Iraklıların sefaletine "Made in America" etiketini yapıştırmasını sağladılar. Geçtiğimiz yıl petrol fiyatları zirve fiyatının dörtte birinin altına düştüğünde, devrim bekçileri umarsızca yollarına devam etti. Bir yakıt ablukası, uygulansa bile, -ki Çin'den yapılacak ithalatların yanı sıra sınırların uzun ve kaçakçılığa açık olması nedeniyle uygulanması çok zor- bu, dinî liderin başına devlet kuşu konması anlamına gelir. Haziran ayındaki tartışmalı seçimlerden beri otoritesi sarsılmış durumda. Şu anki öfkenin odağı, tutuklulara kötü muamele edildiği ve tecavüze uğradıkları iddiaları.

Tecavüze karışan İslamî bir rejimden mi bahsediyoruz? Muhalefet lideri Mir Hüseyin Musavi "düzenin adamlarını", tecavüzü, tutukluları sessiz olmaları yönünde tehdit etmek için kullanmakla suçluyor. Bu, Tahran için, nükleerden daha önemli bir mesele. İran'ın nükleer programına tek taraflı kısıtlamaları hiçbir aday desteklememişti. Öte yandan, İran dışında, hapisteki 200 kişinin toplu yargılanmasına dair pek laf eden yok. Eğer ABD İran'da reformu desteklemek istiyorsa, İranlıları dinlemeye başlamalı. Belki arkasından, hükümetleri nezdinde işe yarayacak araçları bulabilir. Başyazı, The GuardIan 2 Ekim 2009
 
Kaynak: Zaman