Ortadoğu ve Orta Asya'da komşularıyla gerilimli ilişkileri bulunan İran'ın iç dengeleri de her durumda istikrara işaret etmiyor. Bugün, küresel dengeler bakımından güvenlik krizi yaratan oyuncu gibi görülen İran'ın aslında daha keskin istikrarsızlıklar yaşaması halinde daha riskli bir ülke haline gelme ihtimali var. Suudi Arabistan-İran dengesine dayanarak Ortadoğu halkları arasındaki çatışmaların yönetilebileceği anlayışından hareket edenler için de, eski yöntemlerle bu ülkenin "yönlendirilir" olamayacağı anlaşılmış durumda.
Görünüşe göre İran, uranyum zenginleştirme faaliyetlerini iç ve dış politikasının merkezine oturttuğundan beri "Batı" açısından risk grubunda kabul ediliyor. İran, bu faaliyetleri hakkında gizemli bir tutum sürdürdüğünden dolayı, nükleer çalışmaların İran'ın belirttiği gibi "enerji açığı"na değil, "güvenlik açığına" yönelik olduğu düşünülüyor. Kısacası birçok ülkede İran'ın nükleer çalışmaları nükleer silah yapma çabası olarak görülüyor.
İran'ın nükleer silah üretme ihtimali, dünyadaki ülkelerin farklı iki eğilimde gruplaşmasına yol açıyor. Bir kısmı, bunun kabul edilemez bir tehdit olduğu, küresel güvenlik bakımından risk oluşturduğu görüşünde; bir kısmı ise Pakistan, Hindistan ve İsrail'de varken neden İran'da olmasın anlayışından hareket etmekte. Bu iki farklı yaklaşımın hemen tek ortak noktası, nükleer silahların tümünün yok edilmesi gibi anlayışını temsil etmemesi. Kısacası mesele kimin bu silahlara sahip olmasının makul, ahlaki ya da verimli olduğu ile ilgili.
Öte yandan İran'ın nükleer silah üretmeme ihtimali de bulunuyor. Bu ihtimali biraz da "Batı" tutumuna göre belirleyeceği anlaşılan İran yönetimi, sadece enerji ihtiyacına yönelik bir çaba içindeyse bile, yine hedef olmaktan kurtulamayacak gibi gözüküyor. Zira enerji kaynaklarını çeşitlendirerek güçlenme ihtimali taşıyan bir İran'ın hem Irak-Suriye, hem İsrail, hem de Rusya-Batı ilişkilerini sarsacak etkileri olabilir. Doğrusu buna ABD kadar Rusya'nın da sinirleneceği düşünülmeli. Tam da bu nedenle BM Güvenlik Konseyi üyeleri ve Almanya, 5+1 olarak İran ile masaya oturma derdinde. Bu vesileyle Almanya'nın da fiilen Güvenlik Konseyi'ne dahil olduğu söylenebilir.
Bu görüşme, İran'ın tecrit edilerek daha saldırgan bir tutum almasına engel olma ve uluslararası güç dengelerine uygun davranmasını sağlama amacını taşıyor. İran'da iç ve dış siyasetin değiştirilmesi talebi demek bu ve dolayısıyla İran yönetimine maliyeti var. Bu nedenle de İran, pazarlıkları en üst noktadan, "nükleer" konusundan başlatarak daha az taviz vererek normalleşme sürecine giren bir ülke olmayı deniyor. Bununla birlikte, başta Obama yönetimi olmak üzere "batı" ülkeleri diyalog sürecinde daha tatlı-sert bir yöntemi tercih eder gözükürken İran'dan benzer bir karşılık gelmediği hatırlatılmalı.
İran sürekli olarak menzillerini uzattığı füzelerini deniyor ve dünyaya askeri güç ile savaş araçlarını elinden bırakmaya niyeti olmadığını gösteriyor. Bir elde silah varken diğerin elin tutacağı kalemden pek hayır geleceği düşünülemez. Ancak bu sürecin iki yararlı sonucu olabilir. Biri, silahlanma politikaların ekonomik olarak sürdürülebilir olmadığı gerçeğinin yakında açığa çıkacak olması; İkincisi ise, İran'ın bu hale gelmesinde rolü olan İsrail'in de uluslararası baskıya maruz kalması.
Kaynak: Star