Türkiye'nin İsrail ile Suriye arasında görüşme sürecini yeniden başlatması İran'ı yakından ilgilendiriyor. ABD'nin bu sürece destek vermesinin gerekçelerinden birisi de İran'ın Ortadoğu'daki etkinliğini kırmak. Suriye'nin Mısır, Ürdün gibi Batı dünyasına yakın duran bir Arap ülkesi haline gelmesinin, İran'la arasına mesafe koymasını getirireceği kanısı hâkim. Bu durumun Lübnan ve Filistin'deki durumu da barış çabaları yönünde rahatlatacağı varsayılıyor.
İran'ın Ankara Büyükelçisi Gholam Reza Bagheri, "Türkiye'nin barış ve istikrar için çalışmasını olumlu buluyoruz" diye başlıyor; ama sonunu şöyle getiriyor: "Türkiye iyi niyetli, ama karşısındaki değil. İsrail barış istemiyor. O nedenle bu çabaların sonuç getireceğini sanmıyorum".
İran'la ABD'nin Ortadoğu ve terörizm konularına bakışı da bu çelişkiyi besliyor. Bagheri, "Siz Hizbullah gibi İsrail'e direnişiyle Lübnan halkının gönül verdiği, seçimlerde parlamentoya vekil gönderen bir hareketi nasıl terörist ilan edersiniz? Hamas gibi Filistin'de seçim kazanan bir hareketi nasıl terörist ilan edersiniz?" diye soruyor.
Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejat'ın İsrail'in haritadan silinmesini devlet politikası olarak ilan ettiği İran'ın büyükelçisinin başkenti Tahran'la uyum içinde konuşması doğal.
Doğal, ama ne kadar doğru, ne kadar geçerli?
Filistin halkının İsrail ile iki devletli çözümü kabul eden yarısına karşı da savaşıyor Hamas. gerçi Hamas konusunda sade Türkiye değil, Fransa gibi bazı Avrupa ülkeleri de gri bölgede. Üstelik başta tepki gören bu temaslardan şimdi ABD ve İsrail yararlanma yolları arıyor. Keza Lübnan'da bütün taraflarla görüşebilen çok az sayıda ülke arasında Türkiye ve yine Fransa var. İçerideki siyasi istikrarsızlık nedeniyle dikkat edemedik ama, Lübnan'daki tarafların Katar'da vardığı anlaşmada da Türkiye rol üstlendi. Büyükelçi Ahmet Davutoğlu, Büyükelçi Feridun Sinirlioğlu ve Ortadoğu masasını yöneten Ömer Önhon'dan oluşan Türk diplomasi ekibi sessizce ama ses getiren işler yapıyor.
İran'a dönersek, Bagheri üzerlerindeki asıl baskının nükleer program konusunda olduğunu vurguluyor. Ama bu baskıya artık alışmış oldukları görüntüsünü veriyor şu sözlerle:
"ABD, 1979'daki İslam devriminden bu yana bizi tecrit etmek istiyor. Şimdi de nükleer enerji programımı bahane ederek bunu yapmak istiyor. Uluslararası anlaşmalara göre, nükleer enerji üretmek bizim hakkımız. Silah denetçileri, ki aralarında CIA ajanları olduğunu da tahmin ediyoruz, ülkemize gelip her yana baktılar, nükleer silah üretimine ait bir şey bulamadılar. Bu durum Amerikan istihbarat raporlarına da yansıdı. Hâlâ baskı kuruyorlar. Ama artık bu duruma alıştık, bu gerçekle yaşıyoruz. Çünkü İran halkı, görüşleri ne olursa olsun nükleer program konusunda hükümeti destekliyor."
Bagheri, ABD'nin tecrit çalışmalarının etkisi olmadığı izlenimi vermek istese de, ABD'nin İran'daki özellikle enerji yatırımları için ilan ettiği ambargo Tahran'ın ekonomi yönetimine ciddi hasar vermeye devam ediyor. Bagheri, "Petrolde ve doğalgazda dünyanın en zengin ikinci yataklarına sahibiz, ama maalesef yeterli üretim yapamıyoruz" diyor. Önümüzdeki 20 yıl için enerji alanında öngördükleri 500 milyar dolarlık yatırımı nasıl gerçekleştirecekleri konusunda, Türkiye dahil ülkelere çağrı yapmaktan başka yapabilecekleri pek az şey var şu anda.
Dolayısıyla, İran'ın kendi bildiği doğrudan şaşmamak yerine uluslararası camiada kendisine daha fazla dost edinmeye çalışmakta çıkarı var. Ancak İslam Devrimi ideolojisinden sapmama kaygısı, esnek dış siyasete fazla imkân tanımıyor.
İran'ın Batı'ya doğru stratejik derinliği sayılan Suriye ve Filistin'deki etkisinin azlaması, nükleer programı konusunda en azından AB çizgisi ile uzlaşmasını getirebilir. Petrolün varilinin 135 dolara fırladığı ve artacağı görülen bir dünyada, İran'in enerji yatırımlarına açılmasının herkese, ama en çok İran halkına faydası dokunacak.
Terörizmle mücadelede ABD ile ters düşen İran'ın Türkiye ile PKK (ve o anlamda PJAK) karşıtı mücadelede aynı çizgide. Bagheri de, tıpkı ABD yetkilileri gibi "PKK ortak düşmanımız, işbirliğimiz devam ediyor" diyor.
Çıkar birlikleri ve çelişkilerinin halka halka iç içe geçtiği karmaşık bir dönemden geçiyor dünya ve bölge siyaseti.
Kaynak: Radikal