İran krizi gene kızışıyor

Arap Baharı, “İran krizi”ni unutturmuştu. Aylardan beri dünya Kuzey Afrika ve Ortadoğu’daki halk ayaklanmaları ve rejim değişiklikleri üzerinde odaklanmış durumda. Oysa geçen yıl bütün dikkatler, İran’ın nükleer faaliyete ve bunun sebep olduğu gerginliğe çevrilmişti...
Bir süreden beri küllenmiş olan İran krizi şu sırada yeniden alevleniyor.
Bunun bir nedeni Washington’daki Suudi Arabistan büyükelçisine karşı iki İranlının bir suikast tertiplediği iddiasıdır.
ABD yetkilileri Büyükelçi Adil El Cubeyir’e karşı komplonun Tahran’da hazırladığını ve Devrim Muhafızları’nın desteklediği “El Kuds Güçleri” adlı örgüt tarafından yürütüldüğünü öne sürüyorlar. Eylemi yapacak olan iki İranlı’dan biri yakalandı, diğeri İran’a kaçtı...
Başkan Obama bizzat bu iddia ile ilgili ellerinde kanıtlar bulunduğunu belirtti. İran ise iddiaları yalanlıyor.

İki cepheden atak

Ancak gerek ABD gerekse Suudi Arabistan bu meselenin peşini bırakmak niyetinde değiller.
Suudiler konuyu BM’ye taşıyor ve Güvenlik Konseyi’nin bu işe el koymasını istiyor. ABD yönetimi ise bu vesile ile İran’a karşı yeni ekonomik yaptırımların uygulamasını talep ediyor. Washington, İran Merkez Bankası ile iş ilişkilerinin kesilmesini, ayrıca Devrim Muhafızları’yla ilişkili İran şirketlerinden petrol ithalatına son verilmesini istiyor...
Tam bu sırada ABD İran krizini tekrar gündeme getiren ikinci adımını da atmış bulunuyor. Dünya Arap dünyası da olup bitenlerle meşgul iken, İran sessizce kendi nükleer programını sürdürmekten geri kalmadı. Bazı haberlere göre BM’nin deneticileri, İran’ın atom bombası üretiminde kullanılan zenginleştirilmiş uranyum alanındaki çalışmalarını bir hayli ilerlettiği bilgisine ulaştılar.
Şimdi ABD, Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’nun (IAEA) bu bilgi ve bulgularını açıklamasını talep ediyor.
Dolayısıyla ABD uzunca bir suskunluk döneminden sonra birdenbire İran’a karşı iki cephede birden atağa kalkmış durumda. Washington her iki olayı İran’a karşı baskılarını arttırmak ve onu tamamen izole etmek için, uluslararası camianın desteğini sağlamaya çalışıyor.
Bu diplomatik çabaların ne sonuç vereceği henüz belli değil; ama gerçek şu ki, unutulmaya yüz tutan “İran krizi” şimdi tekrar gündemde...

Ankara zorlanıyor

Mesele Türk dış politikasının gündemine de geliyor.
ABD yönetiminin, Suudi diplomatına karşı İran komplosu konusunda destek sağlamak için başvurduğu ülkelerden biri de Türkiye.
Nitekim ABD’nin bu amaçla çeşitli başkentlere gönderdiği özel temsilci Ankara’ya da geldi. Dışişleri Bakanı Davutoğlu ile yapılan görüşme sırasında ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’ın bizzat telefon etmesi, Washington’un Türkiye’nin desteğine verdiği önemi gösterdi.
Anlaşılan Ankara bu aşamada daha çok Washinton’dan gelen bilgileri not etmekle ve gelişmeleri yakından izlemekle yetiniyor.
ABD’nin bu inisiyatifinin, Türk-İran ilişkilerinde bazı pürüzlerin ortaya çıktığı bir zamana rastlanması da anlamlı. Ankara ile Tahran arasında Suriye’ye karşı izlenen politika, NATO füze kalkanının Türkiye’de ve konuşlandırılması, “Karayılan olayı” konusunda uyuşmazlıklar ve kuşkular yüzeye çıktı.
Ancak hükümet şimdiye kadar İran’ı karşısına almamaya özen gösterdiği gibi, özellikle nükleer program nedeniyle Tahran’a karşı yaptırım uygulanmasına da karşı çıktı. Türk yetkililer prensipte yaptırımların yararına inanmadıklarını hep söylerler.
Her ne kadar Ankara, Suriye konusunda daha farklı davranıyorsa da, İran’a gelince eski tutumunu devam ettirmek eğiliminde görünüyor...
Ancak şimdiki farklı ortamda İran krizi, Türkiye’yi daha çok zorlayacağa benziyor.