12 Haziran'da İran'da Cumhurbaşkanlığı seçimi yapılacak. 471 kişi cumhurbaşkanı olmak için aday oldu, ancak Anayasa Koruyucu Konseyi bunlardan sadece dördünün aday olabileceğine karar verdi. Sadece bu durum bile İran'daki siyasal ortamın yeterince gerginliklere gebe olduğunu göstermeye yetebilir. Ancak bundan daha önemli bir gösterge var ki o da İran'ın artan silah kapasitesini sıklıkla sergilenmesi.
İki gün önce Sicil 2 füzesi denendi, Ahmedinecad 2000- 2500 km menzilli bu roketin öncekilere oranla daha gelişmiş olduğunu anlattı, bu övünç dolu konuşma alkışlarla karşılığını buldu. Füze hedefine ulaşmayı başardı mı bilinmiyor, ancak bilinen o ki bu tür füzeler nükleer başlık taşıyabilir ve İsrail ile ABD'nin Ortadoğu'daki birçok askeri üssünü tehdit edebilir. Zaten İran bir yerleri tehdit etmek istiyor ki, sürekli füze üretiyor diye düşünmek mümkün.
Bu türden silah denemeleri, caydırıcılığın en üst düzeyden sergilendiği ve tehdit etme halinin en yüksek dereceden duyurulduğu durumları ifade eder. Bu denemenin de zamanlaması anlamlı. Bir yandan seçimler var. İran'da da, birçok yerde olduğu gibi 'dış tehdit' üzerinden içerideki korku oylarını toplayacak otoriter bir yapı söz konusu. Dış tehdit büyük ölçüde İsrail gibi gözükmekle birlikte, İran'ın ABD'yi daha büyük düşman gördüğü bir sır değil. Füze denemesi, ABD Başkanı Obama'nın yıl sonuna kadar İran'ın nükleer programını uluslararası görüşme masasına getirmemesi halinde uluslararası düzeyde 'sert' yaptırımlara maruz kalacağını açıklaması ardından yapıldı. Kısacası ABD tehdit etti, İran da füzeyle karşılık verdi. Bu tavır muhtemelen İran'daki oyların yönünü etkiler, ancak füze, savaş, silah üzerinden alınacak milliyetçi oyların hakkını vermek de gerekebilir. Diğer bir ifadeyle, bu silahlanma durumu iç politikayla ilgili bile olsa kullanılmasını daha kolay hale getiren bir ortam sağlar.
Bununla birlikte, İran'ın füze deneyip durmasını sadece seçimlerle açıklamak yeterli olmaz. Geçen hafta İsrail Başbakanı Netanyahu ile Obama arasında biraz gerilimli bir görüşme oldu. Obama ABD'si, İsrail'deki koalisyon hükümetinin Bush döneminden kalma sertlik politikalarını benimser halinden hiç hoşnut değil. İçinde barış sözü geçen her masayı terk etme eğilimi gösteren İsrail, muhtemelen ABD'nin Ortadoğu için öngördüğü işbirliği ve diyalog gibi konular üzerine inşa ettiği politikasının en sorunlu ayağı olarak görülüyor. Ortadoğu halklarının en azından birazının kalplerini kazanmaya uğraşan Obama için İsrail hükümetindeki bazıları sabotajcı olarak bile görülüyor olabilir. Bu nedenle Obama, Netanyahu'ya Batı Şeria'daki yerleşimlerin boşaltılmasını, Gazze'yi de içine alacak biçimde Filistin devleti kurulması için uğraşmalarını ve Suriye görüşmelerine geri dönmelerini tavsiye etti.
Bu tavsiye daha çok direktif gibi anlaşılmış olsa gerek ki, Netanyahu yeniden içinde barış olan cümlelerle açıklamalar yaptı. İsrail'i bu yola sevk ederken ABD'nin İran konusunda İsrail'in yanında yer alacağını fısıldamış olma ihtimali büyük. Sanki İsrail'in seçimlere kadar İran'la değil evin içiyle ilgilenerek 'iyi niyet' sergilemesi, ardından İran konusunu da ABD'ye bırakması önerilmiş gibi. İşler böyle gelişecekse, İran füzelerinin Suriye ve Filistin sorunlarının çözümüne katkı sağlayacağı söylenebilir.
Bununla birlikte, İran tutumunu değiştirmediğinde Obama'nın kılıcını çekme ihtimalinin de arttığına dikkat çekmek gerekiyor. Kısacası ABD, çılgınlık yapıp ilk hamleyi İran'a yaptırtacak, İsrail'i mağdur hale sokacak bir baskı uygulamaya kararlı.
Kaynak: Star