İran dış politikasında bölgeselcilik

 

Bölgeselciliğin İran dış politika stratejisindeki yeri nedir? İran'daki hâkim görüşe göre İran ve bölge ülkeleri bilhassa da Arap ülkeleri arasında farklı güç ve siyasi yapılardan, farklı kültürel ve sosyal farklılıklardan dolayı İran'ın bir dış politika stratejisi olarak bölgeselciliğe odaklanması ya çok zordur yahut da böyle bir stratejiden çok az fayda sağlanacaktır. Bu tür savları kabul ediyorsam da bu bakış açısının tabiî neticesinin İran dış politikasında hareketsizlik, bölgesel ve uluslararası saygınlığında bir zayıflama olacağını savunuyorum. 11 Eylül ve Irak krizi sonrasında ortaya çıkan Ortadoğu, tüm bölgesel oyuncuların “keni rollerini” belirlemeye çalıştığı yeni bir siyasi ve güvenlik düzenine doğru yol alıyor. İran, kendi bölgesel rolünü kurumsallaştırmak ve büyük güçlerle ilişkisinde stratejik önemini artırmak için bölgedeki devletlerle işbirliğini genişletmek, temaslarını artırmak ve koalisyon kurmak zorundadır.


İran dış politikasına bölgesel yaklaşım lehine ayar vermek faydalı olmakla kalmayıp İran'ın ulusal ve güvenlik çıkarlarını yürütmenin kilididir de. Ancak böylesi bir strateji, İran dış politikasındaki coğrafi-jeopolitik, tarihsel-medeniyetsel ve siyasi-güvenlik yaklaşımları arasında “denge” gütmekle olabilir. Ve çeşitli coğrafi bölgeler, siyasi-güvenlik-ekonomik alt-sistemlerle ilişki kurmaya dayanmalıdır. Bu savın İran için önemli siyasi sonuçları vardır. Geçen on yıllarda dış politikada bölgeselciliğe karşı sergilenen dikkatsizlik İran'ın ulusal ve güvenlik çıkarlarına telafisi imkansız zararlar verdi. Afganistan'da Taliban'ın güçlendirilmesi, bölgedeki iktisâdi, siyasi ve güvenlik fırsatlarının kaçırılması, yabancı güçlerin özellikle de Amerika'nın İran sınırlarındaki mevcudiyetinden kaynaklanan yeni güvenlik sorunları en çarpıcı örneklerden bazılarıdır. Uluslarla, devletlerle iktisâdi, siyasi ve güvenlik koalisyonları şeklinde temasların genişletilmesi ve bölgeselcilik ise İran'a bölgede oynayacağı iktisâdi ve siyasi roller verecek, daha başka tehditleri önleyecek ve büyük güçlerle ilişkisinde İran'ın pazarlık gücünü artıracaktır.


Bölgeselciliğe yönelik eleştirel bakış açıları


İran'daki kültürel ve siyasi yapının, güç yapısının bölgeselciliğe odaklanmayı uygulamada faydasız kıldığını savunanlar var İran'da. Bu bakış açılarını şu şekilde özetleyebiliriz: Birinci bakış açısı, bölge ülkeleriyle koalisyon kurmanın imkansız olduğu fikrine katılma eğilimi sergilemektedir. Bu bakış açısı, bir yanda İran'daki siyasi ve güç yapısı, İran yönetiminin müslümanları ve kurtuluş hareketlerini desteklemeye öncelik veren ideolojik doğası, diğer yanda Arap dünyasının güç yapısı, koalisyon inşası ve bölgede daha ileri seviyede işbirliği umutlarını boşa çıkarmaktadır der (1).


İkinci bir bakış açısı, küreselleşmeye ve Batının teknolojik önemine odaklanır ve küreselleşme ve kalkınma sürecinde İran'ın batıdaki bilim ve zenginlik yaratma merkezleriyle bağlarını geliştirmesi gerektiğini savunur. Bu bakışa göre, koalisyonlar oluşturmak veya Arap-İsrail çatışması gibi Ortadoğu'daki siyasi ve güvenlik meselelerine karışmak, İran'ın batıyla ilişkilerini daha da karmaşıklaştırmaktan ve ülkenin kalkınmasına ayak bağı olmaktan başka bir işe yaramayacaktır (2).


Üçüncü bakış açısı, İran ve bölge ülkeleri arasındaki kültürel ve içtimâi farklılıklara, İran'ın bölgedeki yalnızlığına ve eşsizliğine vurgu yapar. Bu bakışa göre, İran'ı komşu Arap ülkelerinden ayıran derin kültürel, içtimâi ve tarihi hatlar var ve siyasi, iktisâdi sahada, güvenlik sahasında herhangi şekilde bir işbirliğini imkansız kılmaktadırlar. Bu görüşün taraftarları, İran'ın Arap dünyasında güvenilir dostları olmadığını, 1979 İran Devrimi'nden sonra Arap devletlerle olan ilişkilerde en çalkantalı dönemin tecrübe edildiğini savunmaktadırlar. İran'ı Arap komşularıyla yakın bağlar tesis etmekten men eden bir karamsarlık mevcuttur (3). Böylesi bir karamsarlık, söz konusu olan İran'ın bölgesel amaçları ve stratejileri olduğunda, benzer şekilde Arap dünyasına da hâkimdir.
Taraflar arasında mevcut siyasi, içtimâi ve tarihi farklılıklar gözönüne alınınca, İran dış politikasında bölgeselcilik konusu hakkında böylesi bir karamsarlığın olması bir yere kadar ikna edicidir ve akla yatkındır. Bununla birlikte, önemli ve kaydadeğer olan şey, bu eğilimin devamı halinde İran dış politikasının hareketsizleşmesinin kesin olması ve uzun vadede ulusal çıkarlarını bölgesel ve uluslararası düzlemde pekiştirmek için İran'ın çeşitli güç kaynaklarını seferber edebileceği fırsatların kaçmasına yol açmasıdır.


İran dış politikasında bölgeselciliği sâbiteleri


İran'ın bölgesel rolü 11 Eylül sonrasında özellikle de 2003 Irak krizi sonrasında önemli derecede arttı. Bu durum, İran'a bölgedeki dost siyasi hizip ve devletlerle ilişkilerini geliştireceği bir zemin sağladı. İran'ın ABD'yle olan stratejik problemlerini çözeceği iyi bir fırsat da sundu. İran'ın bölgesel rolünün artması, İran'ı Büyük Ortadoğu'daki (Orta Asya, Kafkasya, Afganistan, Pakistan, Basra Körfezi, Irak ve Arap Ortadoğusu) coğrafi alt-sistemlerin merkezinde gören, İran dış politikasında bölgeselciliğe ilgi lüzumundan dolayı kültürel-tarihi, kalkınmacı-iktisâdi yaklaşımları benimseyen geleneksel jeopolitik unsurlara dayalı değildir yalnızca. Bilâkis, el Kaide terörizmini, kitle imha silahlarının özellikle de nükleer silahların bölgede yayılmasından kaynaklanan tehditleri öne çıkaran siyasi-güvenlik ve stratejik yaklaşımlara dayalı olarak, İran dış politikasını etkileyecek yeni unsurlara vurgu yapmaktadır aslında (4).


İran'ın bölgesel rolünü artırmak maksadıyla üç yaklaşım setini biraraya getirip (örneğin, kültürel-tarihi, kalkınmacı-jeopolitik, siyasi-güvenlik) İran İslam Cumhuriyeti dış politikasında yürütmek, İran dış politikasında bölgeselciliğe odaklanma ihtiyacını besleyecektir. Bölgeselci yaklaşımı güçlendirmek için önemli üç etken mevcuttur.


Güçlü bir ulus devlet: İran, ona bölgede özel bir yer sunan güçlü bir ulus devlete sahiptir. İran, Ortadoğu kültürünü dünyanın geri kalanına bağlamış olmakla Ortadoğu medeniyetinde büyük bir hisse talebinde bulunmaktadır. İran'ın bölgedeki tarihi ve kültürel varlığı müthiştir. Ulusun birliği, kalkınmaya ve ilerlemeye duyulan hırs ve sarsılmaz kararlılık, İran devletinin ana vasıflarıdır. Bu nedenden dolayı, İran tarih boyunca bağımsızlığını koruyabilmiştir. Aynı zamanda, İran bölge ulusları ve devletleriyle olan tarihi, siyasi ve kültürel bağlarını muhafaza etmiştir öyle ki Afganistan, Azerbaycan ve Irak dâhil bölgedeki çoğu devlet, İran'a büyük bir siyasi ve kültürel güç nazarıyla bakarlar. Tarihte yer yer İran'ın rakibi olmuş Türkiye ve Rusya gibi ülkeler bile bu nedenlerden dolayı İran'a her daim saygı duymuşlardır. Türkiye ve Rusya hâriç İran'la bu vasıfları paylaşan başka hiçbir bölge ülkesi yoktur.


İran'ın jeopolitik kimliği: İran, büyük Ortadoğu'da jeopolitik kimlik ve bölgesel alt-sistemlerle eşzamanlı olarak irtibat halindedir. Başka bir ifadeyle, İran'ın jeopolitik, siyasi, güvenlik, tarihi ve kültürel nitelikleri çeşitli kimlik ve alt-sistemlerin parçası olarak görülebilir. İran, Güney Asya'yı Basra Körfezi ve Arap dünyasına bağlayan Orta Asya ve Kafkasya'nın buluşma noktasıdır. Bu alt-sistemlerin her biri, farklı siyasi ve güvenlik konularında İran dış politikasıyla yüzyüze gelmektedir. Güney ve Doğu Asya arasında bir bağlantı noktası olarak İran'ın rolü, güvenlik, enerji ve kalkınma konularıyla yakından ilgilidir. İran, tarihi ve kültürel bakış açısından, Büyük Aryan'ın parçasıdır, ki Büyük Aryan kuzey-güney hattında Tacikistan'dan Tibet ve Maldivlere, doğu-batı hattında Burma'dan İran'a (Arakan'dan Horasan'a) uzanmakta, 1.25 milyarlık büyük bir aileyi barındırmaktadır ve İran bu kültürel aidiyetin büyük bir diliminde merkezi yere sahiptir (5).


İran, Pakistan, Hindistan ve Çin dolayımıyla Doğu Asya'da enerji güvenliğiyle ilgiliyken Afganistan dolayımıyla da bu alt-sistemdeki güvenlik meseleleriyle ilgilidir. Aynı şey, Orta Asya, Kafkasya, Türkiye, Basra Körfezi, Irak ve Arap dünyasının geri kalanına ilişkin olarak İran'ın jeopolitik kimliği için de doğrudur, ki dış politika stratejisinde bölgeselcilik kavramını güçlendirmesi için İran'a özel bir kapı açmaktadır. Dolayısıyla, İran Ortadoğu'nun geniş coğrafi enginliğinde potansiyel olarak ana kavşaklardan biri gibi hareket etmektedir.


Şia ideolojisi ve ulusal güç: Bu etken, çağdaş İran tarihinde İran dış politikasını sürekli olarak etkilemiştir. Bazı analistler, dış politikanın geliştirilmesinde ideolojiye belirgin bir rol atamamış da olsa, İran'ın bölgedeki rolünü ve siyasi nüfuzunu artırmak maksadıyla Şah rejiminin bile bu etkeni kullandığını savunmaktadırlar (6).


Bununla birlikte, 2003 Irak krizi ve Ortadoğu güç yapısındaki güçlü Şii varlığından sonra bu etkenin İran dış politikasında ve bölgesel stratejisinde kullanılması daha bir ciddiye alınır oldu. Sonuç itibariyle, Irak, Lübnan ve bir bütün olarak Ortadoğu'nun siyasi ve güvenlik meselelerinde İran'ın oynadığı rol arttı. Şii etken, ideolojik cihetine ilave olarak, İran'ın rolünü ve ulusal gücünü artırmak maksadıyla bölgeselcilik çerçevesine çekilebilir. Başka bir ifadeyle, bu unsurun kullanımı sadece güvenlik sorunlarının yaşandığı tehlikeli zamanlarda kısa vadeli hedeflere ulaşmakla sınırlı tutulmamalı, İran'ın diğer uluslarla ve devletlerle ilişkilerini kuvvetlendirmek için ve hatta İran'ın ABD'yle siyasi-güvenlik meselelerinin farazi çözümlerinde kullanılmalıdır. Örneğin, İran'ın Irak politikasının işleyişinde Şii rolünün güçlendirilmesi, 2003-2005 arasında ABD kaynaklı yakın güvenlik tehditlerini dengelemede muazzam bir rol oynamıştı (7).


Bu arada, Irak'ın güç yapısında Şii unsurunun güçlendirilmesi, konvansiyonel askeri tehdidin önünü alarak Irak'ı dost bir devlete dönüştürmekle kalmayıp Basra Körfezi'nde siyasi-güvenlik düzenlemelerini yeniden tanımlama teşebbüslerinde İran'ın rolünü de güçlendirecektir. Dolayısıyla da bu unsurun güçlendirilmesi, İran'ın bölgesel ve uluslararası rolünü güçlendirebilir, ki İran dış politikasında bölgeselciliğe daha fazla odaklanılması için güçlü bir mantık sunmaktadır.


İran dış politikasında bölgeselciliğin güçlendirilmesi


Uluslararası sistemin öyle bir doğası var ki devletlerin rolü ve nüfuzu ne kadar artarsa, temasların ve işbirliklerinin artması, ittifaklar oluşturmak ve bölgeselciliğe yoğunlaşmak da bir o kadar kaçınılmaz oluyor. II. Dünya Savaşı sonrası Amerika ve Irak işgali sonrası Türkiye iki örnektir. Yani İran bu bakımdan istisna değildir. Hassas jeopolitik durum ve güvenli olmaktan uzak bir muhitten dolayı - bilhassa Irak ve Afganistan'da – İran çeşitli siyasi ve güvenlik sorunlarıyla yüzyüze. Bu esnada, İran'ın karşı karşıya kaldığı meselelerin tabiatı gereği (mesela nükleer program) İran'ın güvenliği uluslararası güvenlikle irtibatlıdır. İran'ın bölgede ve dünyada siyasi, iktisâdi ve güvenlik rolünü genişletmek, dünyanın farklı bölgeleriyle özellikle de geleneksel olarak İran'ın nüfuz sahaları içerisinde yer alan Ortadoğuyla daha fazla temas kurulmasını gerektirmektedir. İran'ın siyasi, iktisâdi ve güvenlik çıkarları bağlamında dünyanın çeşitli yerlerinde varlık göstermesi, İran gibi yükselen bir güç için yararlı olacaktır.


İran dış politika stratejisinde önemli bir diğer husus, bölgeselcilik ve küreselcilik (Batıyla yakınlık) arasında denge kurulmasıdır. İran, dış politikasında bu seçeneklerden her birini benimsemek gibi bir ikilemle sürekli olarak yüzyüze gelmiştir. Bölgeselciliğin geleneksel şekliyle desteklenmesi, özellikle de İslam Devrimi itibariyle, bölgesel devletlerle bilhassa da islam ve Arap dünyasıyla ilişkilerin artması anlamına geldi. İran'daki diğer bakış açılarına göre Doğuyla, özellikle de Güney Asya, Orta Asya, Kafkasya, Çin, Rusya ve Asya'nın diğer kesimleriyle ilişkilerin genişletilmesi, İran'ın bölgeselci politikasının bir parçasıdır. Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad hükümeti, İran'ın Latin Amerika'daki faal rolüne dahi İran dış politika formülasyonuna dâhil edilmesi gereken bir nevi bölgeselcilik nazarıyla bakmaktadır. İran dış politikası, bölgeselciliğin tersine, küreselleşmeye de iştirak etmekte, Batıyla ilişkileri pragmatik bir dış politikanın icâbı olarak görmektedir. Bu bakışa göre Batı özellikle de Amerika zenginliğin, teknolojinin ve bilimin ana üreticisidir ve bölgesel güç olma yolundaki İran, bölgede ve dünyada üstüne düşen önemli siyasi ve güvenlik rollerini oynayacaksa, Amerika ile temas kurmak durumundadır. Kalkınma doğrultusunda yoluna devam etmesi için İran, Batılı sermaye ve teknolojiden yararlanmalıdır.
Söz konusu iki yaklaşımın bir bileşimi İran'ın ulusal çıkarlarına daha iyi hizmet edecektir. Gerçekte İran'ın uluslararası önemi, yine onun bölgesel güvenlik-siyasi gücüyle yakından ilgilidir. İran 11 Eylül olayları evvelinde de önemliydi ama bu olaylardan sonra, özellikle de Irak işgalinden sonra önemi büyük ölçüde artmıştır. El Kaide teröristleriyle savaşmak, kitle imha silahlarının yayılmasını önlemek ve Irak, Afganistan, Lübnan ve Filistin'deki bölgesel krizlerin çözümü, uluslararası güvenliğin başlıca hedefleri arasında yer alıyor (8).


Yukarıda anılan meselelerin hallinde İran'ın oynayacağı hayâti roller var. İran'ın Ortadoğu bölgesinde artan rolü ve yanısıra nükleer program, nükleer yakıtı bağımsız üretme kararı “siyasi stratejik pariteyi” sağlayan etkenlerdir ve İran-ABD arasında yapılacak muhtemel bir stratejik müzakereye giden yolun taşlarını döşemiştir.


“Geleneksel bölgeselcilik” denilebilecek İranlı bakış açısı, İran'ın Ortadoğu meselelerine özellikle de Lübnan ve Filistin gibi Arap dünyasına ilişkin meselelere aşırı dahlini mâliyetli ve İran dış politikasının stratejik öncelikleri arasında gerilim yaratıcı, dahası Tahran ve S.Arabistan, Mısır gibi başlıca Arap aktörler arasındaki ilişkilere zarar verici bulmaktadır. İran'ın ilgili yabancı güçlerle ilişkilerine de zarar vermektedir. Demek ki İran dış politikasında bölgeselciliğe aşırı vurgu yapılmamalıdır.


Bu bakış açıları, İran dış politikasında, ulusal çıkarlara yönelik pek çok fırsat ve tehdidi beraberinde getiren İran'ın hassas jeopolitik konumuna vurgu da yapan “gelişimsel” bir yaklaşımın güçlendirilmesine odaklıdırlar. Böylece, İran komşu ülkeler seviyesindeki yakın güvenlik çevresinde faal bir varlık göstermelidir.


Bir de “yeni bölgeselcilik” kavramı var. İran yakın çevresindeki (mesela Irak, Afganistan, Basra Körfezi) güvenlik meseleleri hakkında kaygı duymakla kalmayıp Lübnan ve Filistin gibi Ortadoğu'nun diğer kesimlerinde faal bir rol oynamalı, ABD ve İsrail kaynaklı güvenlik tehditlerini geri püskürmek için orada güç ve nüfuzunu kullanmalı ve bu sûretle bölgedeki stratejik çıkarlarını büyük güçler karşısında korumalıdır şeklinde bir siyasi ve güvenlik yaklaşımını benimser.* Başka bir ifadeyle, iktisâdi kalkınma ile güvenlik ve ulusal çıkarları arasında bir denge yaratmalıdır.


İran dış politikasında bölgeselciliğe odaklanmak, bölgeselciliğin geleneksel ve yeni şekilleri arasında bir denge kurmaya dayalı olmalıdır. Hindistan ve Türkiye gibi yükselen bir bölgesel ve potansiyel dünya gücü olarak İran, dünyanın farkı kesimlerindeki, özellikle Ortadoğu'daki dost ülke ve uluslarla koalisyona dayalı faal bir dış politika izlemek durumundadır. Aynı zamanda, yükselen bir güç, ekonomisini geliştirmeli, bölge ve dünya ekonomisine bütünlükçü bir yaklaşım sergilemelidir. Dolayısıyla faal bir dış politikanın alâmeti, civar bölgeye yönelik olarak siyasi-güvenlik, iktisâdi-kalkınmacı yaklaşımların eşzamanlı olarak benimsenmesidir. Basra Körfezi, İran'ın muhiti içerisinde güvenlik ve ulusal çıkarları adına en ehemmiyetli olanıdır şüphesiz. Bu bölge, İran'ın deniz güzergâhlarına açıldığı ana noktadır; İran doğalgazı ve petrolünün ihracında, ihtiyaç duyulan malların ithalatında hayâtidir. Bölgede artan aşırılık ve uluslararası enerji güvenliği gibi siyasi-güvenlik meselelerine karşı hassasiyetine bakınca, Basra Körfezi İran dış politikasında bölgeselciliğin yürütülmesinde merkez nokta olmalıdır. Basra Körfezi, aynı zamanda Güney ve Doğu Asya'ya, Arap Ortadoğusuna giriş noktasıdır. İran'ın büyük güçlerle özellikle de ABD'yle ilişkilerinde odak noktasıdır.


Bölgeselciliği eleştirenler, İran ve bölge ülkeleri arasındaki farklı siyasi ve güç yapılarına, kültürel ve sosyal farklılıklara gönderme yaparken, dolayısıyla da bölgeselciliğe beyhude bir strateji muamelesi yaparken, dahası, İran'ın bölgedeki siyasi-güvenlik meselelerine bulaşmaktan sakınması gerektiğini iddia ederlerken aslında İran'ın bölgesel ve uluslararası rolünü tam da böyle bir bakış açısının zayıflatacağı savunulabilir.


11 Eylül olayları ve Irak işgalinin ardından Ortadoğu, bölgesel ve bölge dışı her bir aktörün kendi yeni siyasi-güvenlik-iktisâdi rolünü belirlemeye çalıştığı yeni bir siyasi-güvenlik düzenine yol alıyor. Yükselen bölgesel ve potansiyel küresel bir güç olarak İran, bölgedeki farklı alt-sistemleri birbirine bağlayan hassas bir jeopolitik konuma sahiptir. Bu arada, İran nükleer programı İran'ın bölgede ve dünyada önemini artırırken, ulusal çıkarlarına ve güvenliğine yönelik yeni tedhitleri de beraberinde getirmiştir. Yeni fırsatlar yaratmak ve tehditlerin üstesinden gelmek için İran'ın farklı bölgelerle temas kurması ve devletlerle yeni koalisyonlar oluşturması gerekiyor. Güçlü ulus devlet, jeopolitik konum, dinamik Şii ideoloji gibi İran ulusal gücünün kaynakları, bölgesel gelişmelerde başat rolü oynaması için İran'a yeterince el verir. İran'ın stratejik önemi, 11 Eylül 2001 terör saldırılarını müteakip uluslararası güvenlikle yakından ilgili olan Ortadoğu'daki meselelerle ilişkisinden dolayıdır, öyle ki İran'ın dış politika stratejisinde bölgeselciliğe yeniden yönelmek ve odaklanmak ülkenin güvenlik ve ulusal çıkarlarına faydalı olacaktır.


*İran Ulusal Yüksek Güvenlik Konseyi'ne bu tür bir düşünce hâkimdir. Konsey'in eski sekreteri Ali Larijani bu bakış açısının destekçisidir. Irak'ta güvenlik ve siyasi meseleler hakkında ABD'yle yapılan üç turluk doğrudan görüşmeler, İran'ın bölgesel rol ve önemi üzerinde daha fazla vurgu yaparak İran'ın siyasi ve güvenlik meselelerini çözme arayışındaki bu tarz düşüncenin ürünüdür.

Yazar hakkında: İslami Azad Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümünde Yrd.Doç; Harvard Kennedy School, Belfer Center'da araştırmacı.

Kaynak: Iran Review

Dünya Bülteni için çeviren: Ertuğrul Aydın

Dipnotlar:

1 Mahmoud Sariolqalam, Foreign Policy of the Islamic Republic of Iran: Theoretical Review and Paradigm of Alliance, Tehran, Center for Strategic Research, 2000, p. 56

2 See Hooman Peimani, Iran and the United States: The Rise of West Asian Grouping, Westport, CT: Praeger Publishers, 1999.

3 Ahmad Naghibzadeh, "Rectification of Iran's Foreign Policy Shortcomings  during  Khatami's  Presidency," Discourse : An  Iranian Quarterly, Vol. 3, No. 3, Winter 2002 , pp. 85-100; also see, Ahmad Naghibzadeh, Study of Situation of the Islamic Republic of Iran in Regional System, Middle East Studies Quarterly, 3rd year, No. 1, Winter 1997.

4 For more information on root causes of increased influence of Iran in the region see, Kayhan Barzegar, "Iran, Middle East, and International Security," Foreign Policy Journal, 22nd year, No. 3, Fall 2008, pp. 654-655.

5 V. P. Vaidik, the special Lecture delivered in the International Seminar on "Indigenization of Afghan Reconstruction: Challenges and opportunities”, Kolkata, India, 18-19 March 2009.

6 Graham E. Fuller & Rend Rahim Francke, The Arab Shia: The Forgotten Muslims; translated by Khadijeh Tabrizi, Tehran, Qom, Shia Studies Center Press, 2005, pp. 171-172.

7 For more information on Iran’s foreign policy goals and strategies in Iraq see, Kayhan Barzegar, "Iran's Foreign Policy in Post-Invasion Iraq," Middle East Policy, Vol. XV, No. H, Winter 2008.

8 Manouchehr Mottaki, "Iran's Foreign Policy under President Ahmadinejad," Discourse: An Iranian Quarterly, Vol. 8, No. 2, Winter 2009, pp. 7-8.

9 Kayhan Barzegar, "Iran, Middle East, and International Security," op. cit., p. 654.