İran İslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, salı günü BM Genel Kurulu'nda dünyayla "yapıcı diyalog" kurulmasını savunan bir konuşma yapmaya hazırlanırken ben de bu büyük ülkenin eski cumhurbaşkanı olarak kendi tecrübelerimi, husumet yerine ülkeler arasında diyaloğun teşviki için yaptığım teşebbüsleri düşünüyorum.
Benim önerimle 2001, BM Medeniyetler Arası Diyalog Yılı olarak adlandırılmıştı. Ama dünya çapında dinleyici kitlesine ulaşsa da diyalog mesajı yurt içinde olsun yurt dışında olsun en zorlu siyasi ikilemlere hemen hemen hiç nüfuz edememişti.
Orta Doğu ve kuzey Afrika'da olaylar tarihte hiç olmadığı kadar küresel ehemmiyet kazandı. Bölgenin öneminde büyük bir değişim var. İran'da 1979'daki İslam devrimiyle başlayan bu dönüşüm -uluslararası toplumda çoğu kişi için sürpriz oldu- Soğuk Savaş'ın sonunda yoğunluk kazandı.
Orta Doğu bugün bölge ötesindeki güçlerin iş birliği ve ihtilaf yeri olduğu kadar yeni siyasi, sosyal ve ideolojik kuvvetler için bir merkez oldu. Bugün Orta Doğu ve kuzey Afrika'nın karşı karşıya kaldığı problemlerin hemen hemen hepsinde uluslararası etkiler vardır. İran'ın nükleer meselesi de bunlardan biridir ama elbette en büyüğü değildir. Ama Orta Doğu'nun diğer problemlerine hitap etmek, büyük ölçüde bu problemin çözüm tarzına bağlıdır.
Her diyalog, başarılı olması için siyaset ve diplomasi dilini kullanmalıdır. Cumhurbaşkanı Ruhani'nin sağduyu ve ümit platformu, ülkeler arasında diyalog fikrinin siyaset dünyasındaki pratik tercümesidir. Ve bu, bir dizi siyasi krizin küresel bir felaket tehlikesi doğurduğu zamanda her zamankinden daha da gereklidir.
İran toplumunun hemen hemen tüm kesimlerinden yaygın destek almanın keyfini yaşayan Ruhani'nin girişimiyle, ümit ediyorum ki bu ülke küresel diyalog yoluna yönelmede başarılı olacaktır.
İran ve Batı arasında nükleer meseledeki açmaz da dahil farklılıkların diplomatik olarak giderilmesi fırsatı, yıllar önce benim cumhurbaşkanlığım sırasında da ortaya çıkmıştı. O fırsat şimdi herkesin bildiği gerekçelerle kaçtı.
Fırsatın niçin kaçtığını anlamak isteyen kişinin tek yapması gereken, o zaman İngiltere Dışişleri Bakanı olan Jack Straw'un ya da o zaman Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu genel sekreteri olan Muhammed El Baradey'in hatıralarını -ya da gerçekte o zaman İran nükleer heyetinde baş müzakereci olan Ruhani'nin hatıralarını- okuması gerekir.
10 seneden daha uzun bir zaman önce, anlaşma yapılması mümkün görünmesine rağmen diplomasi başarısız oldu. 11 Eylül sonrasında ABD, Irak ve Afganistan'da maliyeti yüksek savaşlar başlattı. Irak, kitle imha silahları geliştirdiği sahte bahanesiyle istila edildi. Bu siyasi atmosferde İran'la diplomasinin de başarısızlıkla sonuçlanması şaşırtıcı değil.
İsrail de zamanında şüphecilik ve kuşku zerk ederek Batı için İran'la anlaşmaya varma şansını sabote etti. Ruhani'nin BM'deki konuşmasının arifesinde İsrail yeniden onun itibarını düşürecek kampanya başlattı. Çünkü o, İran'la Batı arasındaki gerginliğin sona ereceğinden korkuyor.
Acı tecrübelerle kapana kısılanlar, diplomasinin bir kez daha gelişmesini sekteye uğratmak için ellerinden gelen çabayı sarf ediyorlar. Bu insanlar yurt içi ve yurt dışı politikaları arasındaki ilişki hakkında basit bir hususu anlayamıyorlar.
Cumhurbaşkanı Ruhani'nin hükümeti, İran ve daha geniş manada bölgenin sağduyu ve ümit için çaresizce bir arayış içinde olduğu bir zamanda, olumlu bir değişiklik arayan bir toplum tarafından seçildi. Bu seçim, belli bir siyasi kampla sınırlı değildi. Çok sayıda reformcu, çok sayıda siyasi tutuklu ve önemli bir muhafazakar kuruluşun da Ruhani'nin zaferinde payı vardı. İlk kez partizan hizipleşmelerin üzerinde ve ötesinde milli bir uzlaşma oluşturmak için bir fırsat var. Bu, diyalog ve küresel olarak karşılıklı anlayış vurgusuyla ülkedeki siyasi açıdan kötü duruma hitap edebilir.
İslam cumhuriyetinin manevi liderinden gelen aleni destek, sadece nükleer mesele hakkında değil, Batı'yla çok sayıda dış politika meselesinin de diplomatik çözümü için Ruhani ve arkadaşlarına gerekli yetkiyi verir.
Barış isteyen bir İran, gönüllü bir partner olarak, sadece küresel güçlerle ayrılıklarının çözülmesine değil, bölgedeki müzminleşmiş bazı siyasi ihtilafların üstesinden gelinmesine de katkı yapabilir. Ama bu, sivil toplum dokusu ve demokratik kurumları tehdit eden haksız yaptırımlarla acı verici bir şekilde hedef alınan İran halkının sesine kulak vermek üzere Batı'dan belli bir derece cesaret ve iyimserlik gerektirir.
Şimdi güven ve anlamlı diyalog ortamı oluşturmada başarısız olunması, her iki taraftaki müfrit kuvvetlere yarayacaktır. Böyle bir başarısızlığın sonuçları sadece bölgesel değil küresel olacaktır. Daha iyi bir dünya için -hem İran halkı hem de dünyada gelecek nesiller için- ben samimiyetle Ruhani'nin Birleşmiş Milletler'de sıcak ve anlamlı bir karşılık göreceğini ümit ediyorum.
İran bugün yıllar öncesinin İran'ından farklıdır. İslam devriminin sonuçları da halen görülmeye devam ediyor. Bizim son 16 senedeki olumlu ve olumsuz tecrübelerimiz, Ruhani'nin halen hem yurt içinde hem de uluslararası seviyede icra etmekte olduğu reformlara başka bir boyut kattı; bu reformlar İslam cumhuriyetinin demokratik kapasitelerini zenginleştirdi ve kuvvetle ümit ederim ki uluslararası toplumun tecrübesine katkı yaptı.
İran halkının Ruhani'yi seçmesi ve onun değişim gündemi, İran, Batı ve tüm yerel ve bölgesel güçler için rakipsiz ve muhtemelen tekrarlanamaz bir fırsat sağladı. Orta Doğu'nun kalbinde diyalog ve diplomasiye dayalı bir dış politikayla biz, hem doğu hem de batı için daha iyi bir dünya tahayyül edebiliriz. Buna İran'ın nükleer meselesinin diplomatik yoldan çözümü de dahildir ki bu, iyi niyet ve adalet varsa tamamıyla mümkündür.
Not: Bu makale İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani'nin BM'de yaptığı konuşmadan önce yazılmıştır.
Kaynak: Guardian
Dünya Bülteni için çeviren: Arif Kaya