İran İslam Devrimi'nin otuzuncu senesinde yapılan onuncu devlet başkanlığı seçimi tüm dünya tarafından İran için bir dönüm noktası teşkil edeceği için ilgiyle izlendi. Dünya basınında İran seçimleri hakkında çıkan haberler ve seçimlere uluslararası gözlemcilerin ilgisi rekor düzeyindeydi.
Özellikle Amerika'da Obama'nın başkanlığa seçilmesi ile yeni Amerikan yönetiminin İslam dünyasına yönelik sürdürdüğü sıcak görüntüye İran'ın siyasî olarak nasıl bir tepki vereceği bu seçimlerin en önemli konularından birisini oluşturmuştu.
Nitekim seçim kampanyalarında İran'ın mevcut Amerikan yönetimi ile ilişkilerinin şekli önde gelen konulardan birisi idi. Savaş sonrasında Irak'taki mevcut kaos ve istikrarsızlık, Afganistan ve Afganistan'dan daha önemli olmaya başlayan Pakistan'daki siyasî çatışma ortamı ve tüm bu coğrafyanın ortasında duran İran'ın çevresinde olan bitenlere nasıl bir tavır takınacağı yine seçimlere endekslenen konulardandı. Tüm bunların ötesinde İran'ın nükleer güç olma tutkusu ve bu yönde attığı adımlar diğer konularla birlikte İran başkanlık seçimlerini dünya için bir ilgi odağı haline getirmiştir.
Aksiyonlar diyarı olan İran oluşturduğu genel siyasî kültürü ile tipik şark görüntüsü oluştursa da özelde İran'ın diğer İslam ülkelerinde ve hatta dünyanın başka milletlerinde var olmayan özel şartları mevcuttur. Bu özel şartlar tarihî süreç içerisinde İran siyasetini sürekli olarak çok bilinmeyenli yapmıştır. Örneğin; Amerika'nın Ortadoğu'daki özel dostu İran 1979 İslam Devrimi ile bir anda ABD'nin dünya üzerindeki en büyük düşmanı haline gelmiştir. Devrimden kısa bir süre önce Tahran'ı ziyaret eden Amerikan Başkanı Jimmy Carter ve İran'daki 1953 karşı darbesinin mimarı olan CIA, İran'daki kuvvetli ihtilal kokusunu alamamış ve İran devrimi "devrim siyaseti" çalışan bilim adamlarının ezberlerini temelden bozacak bir şekilde ortaya çıkmıştır. İran'daki ultra laik kadınların neden başlarını bağlayarak İslam devrimine ortak oldukları ve İran'da köklü bir siyasî geçmişe sahip olan komünistlerin neden devrime destek verdikleri ilk anda açıklanamamıştır. Ahmedinejad'ın seçimlerden hiç beklenilmediği kadar ilk turda ve açık ara başkanlığa tekraren seçilmesi dünya kamuoyunda yeni bir şaşkınlığa sebep olmuştur.
İslam devrimine destek veren laikler ve komünistlerin düşüncesi ile Ahmedinejad'ı tekrar devlet başkanı seçen İran seçmenlerinin düşüncesi aynıdır. Farklı yapı ve düşüncedeki İranlılar Şii İslam'ın ve onun ruhen ve siyaseten temsilcisi olan Ayetullah Humeyni'nin İranlılığı en iyi şekilde temsil ettiğine inandıkları gibi bugün de İranlılığı Ahmedinejad'ın en iyi şekilde temsil ettiğine inanmışlardır. Tarihleri boyunca uzun yüzyıllardır Afgan, Moğol, Arap, Türk, Rus ve İngilizler gibi başka milletlerin yönetimi altında kalan ve çok çeşitli etnik yapıdan oluşan İran halkı geliştirdiği "milli kültür" sayesinde yabancıların idaresi altında varlığını devam ettirme başarısı gösterdiği gibi, nihayetinde kendisini yönetenleri kendi kültürü içerisinde asimile etmeyi başarmıştır. Bu yüzden İranlıların en büyük siyasî öncelikleri "İranlılık" ve "güvenlik" duygusudur. Bu iki unsur iç içe geçerek İran tarzı siyaseti ortaya çıkarmaktadır. Daha Sasaniler döneminde İran bölgesinde etkin olabilmek için Zerdüşt dininin merkez görevi gördüğü bir "İranlılık" şuuru geliştirmiştir. Bu "İranlılık" geleneği İslam'la beraber Şah İsmail ve onun çevresindeki Kızılbaşlar marifetiyle 1501'de Şiiliğin İran'ın resmî dini ilan edilmesiyle yeni bir mecraya girmiş ve İslam diğer hiçbir İslam ülkesinde olmadığı kadar İran'da siyasallaşmış ve Şiilik, İranlılık kimliğinin temel taşı haline gelmişti
İran seçimleri ne anlama geliyor?
İran seçimleri İran açısından bir devrim niteliğindedir. Halk dört adaylı bu seçimde Ahmedinejad'a karşı ittifak içerisine girmiş olan İslam Devrimi'nin ağır topları Rafsancani, Hatemi ve Musavi'ye karşı pek karizmatik olarak algılanmayan tartışmalı halk adamı Ahmedinejad'ı tercih etmiştir. Bu İran'da bir dönemin yani devrim elitlerinin tasfiyesi ve ikinci devrimin başlaması anlamına gelmektedir. İran halkı tıpkı Ruslar ve Çinliler gibi otoriter rejimleri tercih etmektedir. Muhammed Hatemi devlet başkanlığı sırasında yaptığı bir konuşmasında özeleştiride bulunarak İran'ın tarihsel süreç içerisinde otoriter ve sert yönetimleri benimsediğini ve ülkede halka karşı oldukça sert olan Şahlık rejiminin ondan daha az sert olmayan İslami rejimle değiştirildiğini ifade etmiştir. Aslında İran, Ahmedinejad ile birlikte kendisine uygun bir devlet başkanı bulmuştur. Bu bakımdan nasıl ki otoriter Putin Rusya için büyük lider olarak algılanıyorsa Ahmedinejad da İran'ın gerçek bir Putin'idir. Belki de gelecek zamanlarda geriye dönüp İran siyasetine bakılacak olursa dönemin önde gelen devrim liderleri unutulmuş ve Humeyni'den sonra akla gelen ilk İran siyasisi Ahmedinejad olarak hatırlanacaktır. İranlıların Ahmedinejad tercihindeki ikinci sebep ise İran halkının ve devletinin güvenliğinin en iyi Ahmedinejad tarafından sağlanacağıdır. Otoriteye düşkün olan İran halkı güç gösterisine de önem vermektedir. İran'ın nükleer güç olması İran halkı için belki de en önde gelen siyasî konuyu oluşturmaktadır. Halka göre Ahmedinejad nükleer politikayı ABD'ye ve dünyaya rağmen oldukça başarılı bir şekilde sürdürmüştür.
Artık şurası kesindir ki bu seçimlerden sonra kimse İran'ın nükleer güç olmasını engelleyemez. Türk ve dünya basını Tahran'daki süslü, yarı açık hanımlar üzerinden İran'ın değişim haberlerini yaparken ve seçim meydanlarında boy gösterip Ahmedinejad'a meydan okuyan yenilikçi aday Mir Hüseyin Musavi'nin karısı Zehra Rahnavard üzerinden İran seçimlerinde kadın temalarını işleyip onu İran'ın "Michelle Obama"sı ilan ederken, yine gizli kalan(!) gerçek seçimler sonrasında kendisini göstermiştir. Bu seçimlerde beklenenin aksine ne kadınların ne de azınlık oylarının çoğunluğu Musavi'ye gitmemiştir.
Ahmedinejad ikinci döneminde kendisine oy veren seçmenini tatmin edecek bir sertlikte dış politika takip ederken, ülkenin ekonomik ve sosyal sorunlarına çare olacak değişimleri de başlatmak zorunda kalacaktır. İran, geliştireceği nükleer silah sayesinde bölge ve dünyada daha kuvvetli bir tehdit unsuru olarak algılanacağı için dış politikasında gayet dikkatli davranması gerekecektir. Aslında İran günümüzde rejim ihraç eden ve özellikle komşularını ve Arap dünyasını kaygılandıracak derecede sivri çıkışlar yapan siyasi görünümünden oldukça uzaklaşmıştır. İran'ın Irak üzerinde izlediği dengeli ve yapıcı politika bu durumun bir kanıtıdır. Ahmedinejad 2008 senesinde Bağdat'ı otuz yıl aradan sonra ziyaret eden ilk İran lideri olmuştur. İran'ın en yetkili ağızları bölgede İran, Türkiye, Irak ve Suriye arasında bir işbirliği mekanizmasının kurulmasını ve özellikle enerji alanında bu ülkelerin bir an önce ortak bir politika belirlemeleri gereği üzerinde durmaktadır. Ahmedinejad seçim kampanyası sırasında ABD ile ilişkilere girme gerekliliği üzerinde durmuştur. Görünen o ki Ahmedinejad nükleer güç olmayı engellememek şartı ile ABD'ye kapısını aralayacaktır. Bu şartlar altında Türkiye, başta enerji ve Nabucco projesi olmak üzere İran ile siyasî, ekonomik ilişkilerini geliştirirken aynı zamanda İran ile ABD arasındaki arabuluculuk fonksiyonuna hız verecektir. DOÇ. DR. VEDAT GÜRBÜZ
Kaynak: Zaman