Siyonist yönetimin varlığını tanımalarına rağmen Filistinli liderler hariç hiçbir Arap devletinden İsrail'e yeni yıl tebriki gelmedi. İran'ın yeni cumhurbaşkanı Ruhani ise Arap liderlerin yapmadığını yaptı ve yalnızca İran'dakilerin değil dünyadaki tüm Yahudilerin yeni yılını tebrik etti. İroni, tebrikin İsrail'i tanıyan devletlerden değil de Siyonizm'e karşı savaş açan bir ülkeden gelmesi oldu.
Bunun altında çok derin bir mana aramamak gerektiğini söyleyenler olabilir. Çünkü Yahudi ile olan savaş, yalnızca dinleri sebebiyle değil, Filistin'i işgal etmeleri ve halkı yerinden etmeleri nedeniyle patlak verdi. Biz ise saçma yorumlarla daha ilgiliyiz. Bilindiği üzere dünya üzerinde yalnızca 13 milyon Yahudi yaşıyor. Filistin'den çalınan topraklarda ise bu sayının yarısından azı mevcut. Yine bilinen bir şey var ki, bu az sayı yüzünden kimse Filistin'in Filistinlilere ve Araplara ait olduğunu hatırlamıyor.
Ilımlı Arap liderler, Ruhaninin yaptığını ( Yahudilere yeni yıl tebrikinde bulunma) yapma konusunda isteksiz davransalar da ve Filistin'in özgürlüğünden dem vursalar da, bu liderler gerçek tavırlarını hiçbir koşulda gizleyemiyorlar. Yeni Dışişleri Bakanı da İran'ın Holokostu inkar etmediğine vurgu yaparak İsrail'in yeni yılını tebrik etmesi de, söylemin artık ne şekilde olursa olsun değiştiğinin bir yansıması. Özellikle de Bakanın holokostu inkar edenlerin hükmünün son bulduğunu (Ahmedinecad'ı kast ediyor) ifade etmesi, zamanın artık değiştiğini vurgulamasına işaret etmişti.
İran'ın yeni diplomasisinin en önemli anahtarı olarak Yahudilerle yapılan bu flört, güzel bir zeka ürünü. İran'a, nükleere programı yüzünden uygulanan tüm ambargo ve yasakların, aslında İsrail'in korkularının sonucu olduğunun farkına varanlar, nükleer programın ne Amerika'ya ne de Batı'ya zararı olduğunu bilirler. İsrail'in korkusunun da Tahran'ın kendisine karşı nükleer silah kullanma ihtimaliyle alakası yok şüphesiz. O tamamen bölgedeki güç dengesinin kırılmasından endişe duyuyor. Olur da İran Yahudileri razı ederse – ki Yahudileri memnun etmek İsrail'i memnun etmekten geçer- Tahran yüz yüze kaldığı ambargo krizinden çıkabilir ve Batı kapıları açılabilir. Kapının en önünde ise neredeyse tüm Ortadoğu'nun anahtarını taşıyan Yahudi lobisine sahip olan Amerika var.
En başta unutulmaması gereken bir şey var. Ruhani'nin başkanlık seçimlerini kazanması İran'da otoriteyi elerinde tutan demir sistemlere ve dini liderlere rağmen gerçekleşmedi. Çünkü eğer isteselerdi diğerlerine yaptıkları gibi onu da uzaklaştırmayı bilirlerdi. Ruhani, büyük olasılıkla radikaller ve reformistler arasına mesafe koyan siyasi vizyonu sayesinde seçimleri kazandı. Onu reformist görenlerin en büyük delili ise seçimlerde Hatemi'nin ve Rafsancani'nin desteğini almasıydı. Bir diğer unutulmaması gereken konu ise, İran dini liderinin, ülkenin cumhurbaşkanından gelen bir takım söylemlere karşı bıraktığı yorumların şekli. Eğer hoşuna gitmeyecek bir durum söz konusu ise dini lider, bazen yüksek konseyin pozisyonunun değiştirmeyeceğini vurgulayan bir üslup kullanır, bazen diğer tarafa kolaylık olması için manevra yaparak bir işaret gönderir, bazen de ciddi bir tavır takınarak reddini ciddi bir şekilde ifade eder.
Burada ilginç olan, her ne kadar İsrail çevrelerinde büyük yankı bulsa da Netanyahu'nun İran'dan gelen tebrike önem vermemiş olması. O kadar ki, İran'ın tek başına böylesi bir tutum takınması yine bir iş üzerinde olduğunun ve amacının aslında yeni yıl tebriki olmadığının söylentileri dolaşıyor. İran'ın bu değişimine yol açan sebeplerden biri şüphesiz Amerikanın Esad rejimini tehtid eden askeri operasyona karşı gösterdiği reaksiyon. Yani Tahran'ın en güvendiği müttefikine karşı. Şu ana kadar İran'ın vurgulamak istediği ise doğrudan savaşa girmeyeceği, yapacağı şeyin sadece eski yöntemine devam edeceği, yani Suriye hükümetini destekleyeceği. Konunun İsrail'in güvenliğiyle de bağlantısı var. İran İslami Şura Meclisi Milli Güvenlik ve Dış Siyaset Komisyon Başkanı Ayetullah Burucerdi'nin Amerika'ya yönelttiği sorunun cevabında da belirtildiği gibi, Suriye rejimi, İsrail'in güvenliğini tehtid ediyor bu yüzden rejimin devamı risk taşıyor. Ancak İran'ın Suriye'nin kimyasal silahlarını teslim etmesi noktasında anlaşma taraftarı olması, uluslar arası şartlara uyma konusunda daha yumuşak bir tavır sergilemeye başlayacağının sinyalini veriyor. Tabi Amerika'nın İran'ın nükleer projesini yok etmek için askeri seçeneği hala ihtimal dahilinde tuttuğunu da unutmamak gerek.
Diğer taraftan İran'ın diplomatik üslubundaki gelişmeler ve değişimler nükleer dosyasıyla da alakalı. Amerikan üniversitesinden mezun olan yeni dışişleri bakanının daha esnek davranarak bu sorunu çözmeye niyetli olduğuna dair bir takım işaretler var. " Çıkarlarımızla alakalı olarak uluslar arası toplumda beliren korkuları gidermek istiyoruz. Çünkü nükleer silah, İran devletinin siyasetinin bir parçası değildir. Bununla birlikte nükleer programımızla ilgili belirsizliğin de ortadan kalkmasını hedefliyoruz" şeklindeki açıklamaları da bu esnekliğin bir yansıması.
İran'ın ambargo yüzünden karşı karşıya kaldığı ekonomik sıkıntıları ve halkın yaşadığı problemleri göz önünde bulundurursak, sokakta biriken bıkkınlığın ve yorgunluğun Ruhaninin yüksek oranda oy almasına yol açtığını söyleyebiliriz. Ancak her ne kadar İran, Suriye konusunda Amerika'yla anlaşma umudu taşısa da nükleer dosyanın çözülmesi pek olası gözükmüyor. Genel olarak bu ruh hali, İran siyasi arenasında da kendini gösteriyor. Son olarak Ruhani'nin, Tahran'ın nükleer haklarından asla vazgeçmeyeceğini söylemesi bunun ispatı.
Bu arada, Uman Sultanı'nın Tahran ziyaretini de göz ardı etmemek gerek. Çünkü bunun Amerika'yla İran arasında aracılık yapmak gibi bir görevi olduğu iddiaları var. Diğer taraftan nükleer programı yüzünden sık sık karşı karşıya geldiği BM genel sekreteri ve Amerikanın eski Beyrut büyükelçisi Jeffrey Feltman'ın ziyareti, İsviçre Dışişleri Bakanlığı Ortadoğu masası başkanı Wolfgang Amadeus Bruelhart'ın Tahran'a yaptığı sürpriz ziyaret ve buna benzer birçok ziyaret, şüphesiz Amerika ve Batı'yla aynı zamanda da nükleer dosyayla alakalı. Bu bağlamda dikkati çeken en önemli nokta ise Obama'nın Uman Sultanı aracılığıyla Hamaney'e gönderdiği yeni bir sayfa açmaya dair mesajı. İran'ın dini liderinin olumlu bir cevap vermesi, beklenen bir ihtimal.
Görünen o ki, yeni bir İran'la karşı karşıyayız. Batı ve Amerika ile daha az çatışan, aynı zamanda - bölgesel hırslarından tamamen vazgeçmeden- Siyonist rejimle de buzları eritmeye çalışan ve bilinen yöntemlerini kullanarak bölgede merkezi bir rol arayışı içinde olmayan farklı bir İran. Bölgedeki kriz, - her ne kadar zamanı bilinmese de- tarafların kapasitesini bildiği ve birbirlerine düşmanlık yapmasına gerek kalmayacak şekilde bitebilir. Ancak şimdilik kısa vadede bu pek mümkün görünmüyor. Bunun en büyük sebebi ise bir taraftan bölgedeki Arapların sancısı, bir taraftan da uluslar arası güçler arasındaki denge savaşı.
Kaynak: El Cezire
Dünya Bülteni için çeviren: Tuba Yıldız