Irak meclis seçimleri üzerinden 7 aydan fazla bir zaman geçti ama hükümet kurulmadı. Gecikmeyle ilgili sorular anlamlı ancak zamanın ilerlemesiyle birlikte cevaplar da gitgide karmaşıklaşıyor.
Gecikmeyi anlama teşebbüsü iki etkeni hesaba katmalıdır. Birincisi, işgal sonrasında oluşan siyasi sistemin doğasıdır. Varsayıma göre kuvvetler ayrılığı Irak’ta demokrasinin yerleşmesini kolaylaştıracak ve işlemesini sağlayacaktı. Bu kavram başarısız olmakla kalmayıp ülkeyi hizip çatışmalarına da sürükledi.
İkinci etken, Irak jeopolitiğidir. Irak iç siyasetinde komşu ülkelerin rolü de buna dâhildir. 2006 Haziran ayında el Kaide lideri Zerkavi’nin öldürülmesinden bu yana, İran Irak’taki ana oyuncu veya baş belası olarak görülüyor. Şiddetin sorumluluğunu el Kaide’den alıp İran’a yükleme ihtiyacı hisseden taraf Amerika’ydı. George W. Bush yönetimi aslen sözümona terörle savaş ve Irak savaşı arasında güçlü bir bağ kurmaya ilgi duyuyordu. Ancak Amerikan yönetiminin Irak’ta sakınmak istediği her şey tahakkuk etti ve savaşın meşruiyeti gün be gün merkezi mesele haline geldi.
Bu arada, S. Arabistan, Mısır, Ürdün ve de ABD Irak’taki asayiş sorununun ardında komşu İran’ın olduğuna inanırken Irak hükümeti ve bazı Amerikalı güvenlik çevreleri Irak’taki istikrarsızlıktan Suriye ve S. Arabistan’ı sorumlu tuttular. Tüm bunlar bölge güvenliğini riske açık hale getirdi.
İran’ın Irak siyaseti üzerindeki etkisi, Irak siyasetinin işleyiş dinamiklerini şekillendirdi. Irak’taki siyasi gelişmelerde İran’ın kaçınılmaz oyuncu olmasını sağladı bu. İran bu rolü kendisi planladı; savaş başlamadan önce 2002 Aralık ayında Washington ve Londra’yı yeni Irak’ta kendi çıkarlarına saygı duymaya ikna etti. İran’ın hesabı açık ve kesindi: İran’ın arka bahçesindeki Irak, bir tehdit kaynağı olmamalıydı. İran’ın stratejik gâyesi budur.
Elbette ki İran, Irak’taki tüm güçler üzerinde eşit nüfuza sahiptir anlamına gelmez bu: Iraklı tüm Şiiler İran’ın “evet efendimcileri” değil. Fakat eğer İran yeni hükümet kurulması tartışmalarının merkezindeyse ve Iraklı Şiiler üzerinde güçlü bir nüfuz tasarruf edebiliyorsa, biz de yeni bir hükümetin niçin halen kurulamadığını sorabiliriz. Cevap şu: İran nüfuzunu her daim tasarruf etmemiştir ve nüfuzunu kullanmayarak rolünün önemini teyid etmiştir.
Irak’ta yeni hükümet kurma çalışmalarının yedi aydır kördüğüm halinde olması, ABD’nin bu iş için gerekli güç veya iradeden yoksun olduğunu ispatlar. Obama yönetimi, Amerikan askerlerini çekmeye ve “Irak’ı Iraklılara terk etmeye” odaklanmış gibi görünüyor. Washington, Irak siyasi seçkinlerini etkilemeye daha az ilgi duyuyor. Bu durumun izahı, ABD ve Irak arasındaki ilişkilerde yeni bir dönemi başlangıç noktası kabul eden Kuvvetlerin Statüsü Anlaşmasına gider. Başka bir ifadeyle, ABD, Irak’taki çıkarlarının garanti altında olduğunu hissetmekte ve artık nüfuz çabasına girmemektedir.
İran, Irak’taki duruma karşı sergilediği yaklaşımı değiştirip çıkmazı aşmak için harekete geçene dek çıkmazın devam etmesi şaşırtıcı olmayacaktır. İran’ın tıkanıklığı aşma çabası, Irak’ta çözümsüz kalmış meseleler ve İran’ın başta nükleer program olmak üzere ABD ile arasında çözüme kavuşturulmamış meseleler arasında İran’ın kurduğu bağlantıyı yansıtacaktır.
Kaynak: Bitterlemons
Katar Üniversitesi Çağdaş Ortadoğu Tarihi profesörü.
Dünya Bülteni için çeviren: M. Alpaslan Balcı