Irak'ın geleceğinde laiklik göründü

İslam dünyasına asırlarca hükmetmiş Osmanlı Devleti’nin 1920’lerde laik Türkiye’ye dönüşmesi ve Arap harflerinden Latin alfabesine geçmesi, Ortadoğu’da, Arap ve İslam dünyasında laikliğin modeli ve sembolü oldu ve Türkiye, o tarihten günümüze dek laikliğini muhafaza etti. Zira 1982 Anayasası’nın 24. maddesi, din konusunun bireysel bir konu olduğunu ve bu nedenle cemaatler veya dini örgütlerin anayasal hiçbir ayrıcalıktan beslenmeyeceğini öngörmekte. Bugün de laiklik, İslamcı eğilimlere sahip Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoğan’ın ve partisi AKP’nin siyasi sahaya egemen olmasına rağmen güçlü ve köklü kaldı. Zira Türk siyasi ve kültürel hareketliliği, laik sisteme ayak uyduran İslamcılardan bir kurum doğurdu. Bu da İslam ve laikliğin bir arada olabileceğinin bir örneği.

İnançtan ziyade dürüstlük
Irak’taysa laikliğin ipuçları ve medeni hukuka yerleştirilmesi girişimi, Abdulkerim Kasım döneminde (1958-1963) ortaya çıktı. Baas Partisi hükümetleri döneminden 2003’e kadar geçen zamanda, ülkede laiklik olgusu gelişmedi. 2003’te İslamcıların siyasi sahneye egemen olduğu yeni bir dönem başladı. Laiklerin milletvekilliği, siyasi ve resmi temsili de zayıfladı. Laikler, Irak halkıyla güven köprüleri kuramadı. İktidara gelen partilerin zayıf ve olumsuz siyasi performansına ilişkin başarısızlığını kullanamadı. Bu partilerin gölgesinde Irak, neredeyse kuruyla birlikte yaşın da yandığı bir mezhep savaşının eşiğindeydi. Bu partiler, Mart 2010’daki son parlamento seçimlerinde bu mezhepçi savaşa dikkat çekti; farklı din ve mezhep gruplarına açılma söylemlerini yükseltmeye çalıştı. Gelecek deneyimler, bu söylemlerin doğru mu yoksa sadece söylemden mi ibaret olduğunu gösterecek.

Irak toplumunda liderlerin eğilimi önemlidir. Başta aydınlıkçı din adamları olmak üzere bu kimseler, mezhepçiliği ve dinciliği bir kenara itip, halkla ilişkilerini inanç temeline değil, vatandaşlık ve insanlık temeline dayandırdı. Zira dini hükümler de laikliğin din ve devlet işlerini birbirinden ayırma meşruiyetini doğruluyor. ‘Yönetimin esası adalettir’ söylemini İbni Tavus ve Maverdi gibi Müslüman âlimler de desteklemekte. Artık Irak’taki birçok âlim, yöneticilerin inancından çok dürüstlüğüne ve adalet duygusuna önem veriyor.

Laiklik hiçbir şekilde, bazılarının pazarladığı gibi, ‘dini özgürlüklerin bastırılması’ anlamına gelmez. Irak gibi dini, mezhebi ve etnik çeşitliliğiyle belirginleşen bir ülkede laiklik, ulusal kenetlenmenin güçlenmesinin sihirli iksiri aslında. Irak’taki İslamcı partilere ‘oluşum’ olarak değil, birer ‘çalışma programı’ olarak bakılmakta.

Fikir olarak benimsemek
Irak gibi bir ülkede laikliği dayatma noktasında halkçı devrime veya dış müdahaleye bel bağlamak hiçbir şekilde mümkün değil. Laiklik, belirli bir mezhebi, ırkı veya Irak’ta binlerce yıl yaşamış azınlıklara baskıyı dayatmaktan uzakta, ülke halkının hassasiyetlerine, geleneklerine ve özgürlüklerine saygı duymakta.

Dini, mezhebi, milleti ve fikri ne olursa olsun, mevkilere uygun kişilerin seçiminde vatandaşlık ve adalet baz alınmaya başladı, tam da olması gerektiği gibi. Burada yayılması istenen, siyasi güçleri bu ilkeyi sadece seçim söylemlerine değil, fikir ve içerik olarak benimsemeye de sevk etmek. Aksi takdirde yerimizde sayarız ve bizler geriye giderken diğer halklar bizi aşar. (Birleşik Arap Emirlikleri gazetesi Ahbar El Arap, 30 Mart 2011)

Kaynak: Radikal