Irak: Yeni bir harita çizmek veya İran'ın pençesinden kurtulmak

Irak halkı hızla dönüşü olmayan bir yola doğru ilerliyor. Ülkede yaşanan krizden çıkmak için sunulan çözüm önerileri hiçbir işe yaramadı. Birleşmiş Milletler'in Irak'taki elçisi Martin Kopler, bölgedeki durumu tek bir cümleyle özetliyor: "Irak bir bilinmeze doğru sürükleniyor." Yakın zamanda ülkedeki aşiretler bir ordu kurdular. Çünkü bazılarına göre hükümet güçleri şu an "Safevi Ordusu" ve "İşgalçi güç" haline dönüşmüş durumda. Geçtiğimiz Cuma günü bazı vaizler ise camilerde bu işgalci güçleri Sünni bölgelerden kovmak için cihad çağrısında bulundu. Şii merciler de buna karşılık olarak Kerbela'dan Irak'ın tehlikeli bir tuzağa düştüğü konusunda uyarılarda bulundu. Diğer taraftan Kürt peşmergeler de, "güvenlik boşluğunu doldurmak" ve "vatandaşlarını korumak" için Kerkük çevresinde konuşlanmaya başladı. Bunun sebebini ise Peşmerge Bakanlığı sözcüsü Cebbar Yaver, merkezi hükümetin artık büyük bir tehlike olduğu ve önlem alınması gerektiği şeklinde açıkladı.

Irak'ta son zamanlarda daha da karmaşık hale gelen bu söylentiler nedeniyle kapsamlı bir çözüme ulaşma ya da siyasi krizden çıkmak için yapılan çağrılar azalmaya başladı. Birbiriyle savaşan taraflar uçurumun eşiğine henüz gelmemişken karşılıklı bazı tavizlerde bulunsalar belki de çözüm sağlanabilir. Çünkü Irak'ta şu an yapılması gereken şey karşılıklı suçlamalardan ve tehditlerden vazgeçip güvenlik sorununun halledilmesi olmalıdır. Bu konudaki sorumluluk değişim taleplerinde bulunan ve meydanlara dökülen her kesim için geçerlidir. Bu yüzden sadece hükümeti suçlamak ve ondan bir şeyler yapmasını beklemek yetersiz ve gereksizdir. Şu an herkes kendi ağacına tırmanmış durumda ve hepsi tek bir kişinin gelip kendisinin ağaçtan indirmesini bekliyor. Böyle bir ortamda ise diyalogun olması mümkün gözükmüyor.

Muhaliflerin protestolar sayesinde bir kısım taleplerini gerçekleştirmeyi başardılar. Ancak Nuri Maliki ve hükümeti bazı isteklerin önünün açılması mümkün olmadığını ileri sürerek gerçekleri örtmeye çalışıyor. Onlara göre taleplerden bazıları anayasaya ters düşüyor, bazılarının ise parlamentoda görüşülüp karara bağlanması gereken kanunlara ihtiyacı var. Hukuk devletinin karşısında olanlar da Nuri Maliki ile anlaşamadıklarını bahane ederek gerçekleri örtmeye çalışıyorlar. Onlara göre ise Maliki, ne siyasi liderlerin çağrılarına uymuş ne de din adamlarının nasihatlerini dinlemiştir. Yine Maliki, 2011'de Tarık Haşimi davasıyla başlayan siyasi bunalımdan çıkmak için kapsamlı bir uzlaşı hareketine sırtını çevirerek kendince bireysel çözümler üretmiş ve bu karmaşanın içinde debelenip durmuştur.

Havice'de başlayan ve sonrasında Kerkük'te, Musul'da ve Süleymaniye'de devam eden olaylardan hemen önce çatışmanın tarafları hükümet ve Irak'ın diğer siyasi bileşenlerdi. Bugün ise taraflar bölünerek Sünnileri ve Şiileri karşı karşıya getirdi. Nuri Maliki'nin şu anki probleminin sadece Sünni ve Şii bölgelerle olmadığı bir gerçek. Başbakanın uzun zamandır gerek Kürt yönetimiyle gerekse koalisyon ortaklarıyla kriz içinde olduğu da bir sır değil. Özellikle de Mukteda el Sadr ve Ammar Hakim ile ciddi bir gerginlik yaşıyor. Mukteda Sadrın ve diğer Şii güçlerin Maliki'ye olan tepkilerini artırmaları ve protestoculara destek vermeleri ülkedeki mezhebi gerilimi başka bir boyuta taşıdı.

Görüldüğü üzere muhalif tarafın Maliki'ye karşı olan bu tutumuna ülkede birçok siyasi ve dini isim de katılıyor. İşte bu yüzden ülkede kopan yaygaransın sorumluluğunu alması gerekenler dar bir çerçevede sınırlandırılamaz. Özellikle de sünni bölgelerden gelen davetleri ve hareketlerini sistemleştirmeyi reddeden protesto meydanlarının sakinleri krizi hükümet- halk çerçevesinden çıkarıp halk- halk çerçevesine sokmuştur. Bağdat'ta ve diğer bölgelerde şahid olunan saldırılar ise tam da bu noktada ülkede mezhep hayaletinin savaş kokusunu yaymak için dolaştığının ispatı olmuştur.

Nuri Maliki Irak'ta yaşanan siyasi krizde rakiplerini "Irakiye Bloku" üzerinden Kürdistan'dan Necef'e oradan da Sünni bölgelere itip ortak bir noktada buluşmalarını sağladı. Bu yolla da rakiplerin oluşturduğu ortaklığı devlete karşı gelmekle ve ne olursa olsun kendi güçlerini korumakla itham etmek Maliki'nin planlarının işlemesinde yardımcı oldu. Bunun en büyük risklerinden biri mezhep çatışmalarının ortaya çıkması da olsa Maliki o an bunu hesap edecek durumda değildi. Eğer ülkedeki kriz derinleşmeseydi ve uçurumun kenarına gelmeseydi veya Irak'ta Suriye'ninkine benzer olaylar yaşanmaya başlamasaydı veyahut güvenlik kurumlarına olan tepkilerin yükselmesine neden olacak sebepler ortaya çıkmasaydı -bugün artık mümkün olmayan- bir fikir birliği sağlanabilirdi. Ancak, güvenlik güçleri içindeki mezhebi saflaşmalar maalesef ordunun bölünmesine zemin hazırladı. Bu saflaşmanın bir neticesi olarak da aşiret orduları Irak meydanlarında boy göstermeye başladı.

Amerika'da yayınlanan bir gazeteye göre Iraklılar – her ne kadar mezhep çatışmalarını körükleyenler olsa da- demokratik yollarla haklarını talep ediyorlar. Gazeteye göre Iraklılar haklarını yerel seçimlerle ve gelecek yıl yapılacak olan parlamento seçimleriyle elde etmek ve aralarındaki farklılıkları kurşunlarla değil oylarıyla gidermek istiyorlar. Söz konusu seçimler olunca zihinlere farklı sorular düşüyor: Maliki'nin partisi 2009'daki seçimlerde de aynı başarıları elde etmemiş miydi? Yoksa seçimlere katılım oranı mı düşüktü? Görünen o ki; Maliki bu seçimlerden elde ettiği kazanımlarla gelecek yıl yapılacak genel seçimlerde koltuğunu sağlamlaştırmayı umud ediyor. Öyleyse neden yangını körüklemek için uğraşıyor? Maliki'nin askerini halkıyla karşı karşıya getirmesindeki temel neden ne? Başbakan Enbar'da aşiretlerin merkezi hükümete destek sağlamak için milis güç oluşturduklarını ve el kaideyi ülkeden kovmak için ırak polisine ve askerine destek olduklarını unuttu mu? Ülkeye istikrarın geri dönmesi için kendisine yapılan bu yardımları neden hatırlamak istemiyor?

Amerikan işgalinin Irak'a kestiği faturalardan biri de güvenlik kurumlarının dağıtılması olmuştu ve bu belki de ülkeye vurulan en büyük darbelerden biriydi. Şu an hükümet bu darbeyi tekrarladığını fark edemiyor mu? Hükümetin üzerine düşen sadece yerel polisleri harekete geçirmek olmamalı mıydı? Şu an her iki taraf ta parçalanmanın eşiğinde. Sünniler kendi ordularını kurdular ki bu ülkenin birliğinin tehlikeye düşmesindeki en büyük korkulardan biri. Tırmanan kriz ülkedeki bölünmenin sınırlarını belirginleştiriyor. Bu andan sonra da uzaktan yakından tek bir tarafı suçlamanın hiçbir manası yok.

Nuri Maliki birkaç gün önce "Mezhepçilik şerdir... ve mezhepçilik rüzgarı bir ülkeden diğerine geçerken izin almaz" derken iktidarının Sünnilere karşı uyguladığı adaletsiz uygulamaları görmezden geliyor. Bununla birlikte Suriye muhalefetini kınayan söylemlerde bulunurken Iraklı Sünnilerin Suriye'deki ve Lübnan'daki kardeşlerine destek olduklarını iyi biliyor. Aynı şekilde hukuk devletinin lideri, İran'ın Şam üzerinden Bağdat'ı kaşımasına sesini çıkarmazken halkta kendisine karşı nefretin yükseldiğinin de farkında. Yani Nuri Maliki Tahran'ın ve gerek bölgesel gerekse uluslararası alandaki düşmanlarıyla olan krizlerde kendi ülkesini de yanardağın ağzına koyduğunun bilincinde. Bu nedenle İran'la olan uyumlu politikası nedeniyle rakipleri tarafından gerilimi artırmakla suçlanıyor. Çünkü birçokları İran'ın bölge ülkelerini özellikle de Suriye'yi ve Afganistan'ı kendi rejim anlayışını korumak için büyük bir kaosun içine sürüklemekte endişe etmediğine inanıyor.

Burada bir soru daha beliriyor: İran'ın Suriye'ye rahatça yönelmesi için Irak ve Lübnan'da istikrarın sağlanması, kendi çıkarlarına hizmet etmez mi? Veya düşmanlarının Irak'ı kendi hegemonyasından kurtarmak için hareket saatinin geldiğine inandıklarının farkında değil mi?

Cevap ne olursa olsun Irak'ta ve Lübnan'da bugün yaşanan olaylar sadece yerel aktörlerle sınırlı değil. Tüm yaşananlar Suriye'de var olan mücadelenin bir parçası haline geldi. Bu da İran'la olan çatışmaların artacağı sinyalini veriyor. Aynı şekilde Suriye'nin başındaki felaket bölgede Irak'tan başlayan Suriye üzerinden geçen ve kim bilir hangi ülkede son bulacak olan yeni bir haritanın çizileceğine de işaret ediyor.

Kaynak: Al Hayat
Dünya Bülteni için çeviren: Tuba Yıldız