IRAK sınırımızın fevkalade engebeli olması, PKK'nın giriş çıkışlarına fırsat veren birinci etkendir. Suriye'nin terörü desteklediği 1990'larda bile, teröristler Irak sınırından Türkiye'ye saldırıyordu. Çünkü Suriye sınırı düzlük coğrafyasıyla kontrol edilebilir niteliktedir.
1926'da Letonyalı General Laidoner'in çizdiği Irak sınırı ise, dağlar ve vadilerden geçer, kontrolü çok zordur.
Irak'la sınırımızın değişmesini değil, "sınır çizgisi"nin güvenlik ihtiyaçlarına göre karşılıklı alışverişlerle yeniden belirlenmesini birkaç defa yazdım.
Dün Büyükelçi Gündüz Aktan'a bu konudaki fikrini sordum. Cevabı şöyle:
- Dosyası çok iyi hazırlanmak ve diplomasisi çok iyi yürütülmek kaydıyla, son derece önemli bir fikirdir. Türkiye bunu ciddiyetle ele almalıdır. Bugünden yarına olmaz, sabırlı ve etkili bir çalışmayla olabilir, olmalıdır da...
Aktan, Atatürk'ün de İran'la böyle bir anlaşma yaptığını hatırlattı.
Atatürk de yapmıştı
1930 yılındaki Küçük Ağrı isyanı sırasında isyancılar İran'a gidip geliyorlar; Türkiye sınır güvenliğini sağlayamıyor. Aktan, böyle bir sorun karşısında Atatürk'ün "eşit miktarda toprak vererek ve alarak" İran sınırının düzlük ve kontrol edilebilir araziden geçecek şekilde düzenlenmesi için Rıza Şah'la anlaşma yaptığını hatırlattı; bunu örnek olarak gösterdi.
Tarihçi Mete Tunçay'la konuştum, o da "İran'la anlaşarak sınırın dağlardan indirilip düzlük bölgelerden geçirildiğini" belirtti.
Doç. Dr. Çağrı Erhan'ın "İki Dünya Savaşı Arasında Türkiye ve Orta Doğu" adlı araştırmasında ayrıntılı bilgiler vardır: Türkiye İran'dan "Küçük Ağrı" denilen yeri alıyor, karşılığında, "Kotur" denilen yeri İran'a veriyor...
Üstelik Kotur daha verimli bir yerdir!
Böylece sınır, savunulabilir yerlerden geçiriliyor.
Atatürk, bu başarısından dolayı, Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Bey'e "Aras" soyadını veriyor.
1932'de bu sınır düzeltmesinden sonra, Türkiye-İran ilişkileri "altın çağı"na giriyor. 1930'a kadar Türkiye'ye karşı "Kürt kartı"nı kullanan Rıza Şah, Türkiye'nin ve Atatürk'ün yakın dostu oluyor üstelik.
İyi hazırlanmak
Türkiye o zaman İran'a ağır bir siyasi baskı uyguluyor. Hatta "şahin" olarak bilinen Hüsrev Gerede Tahran Büyükelçiliği'ne atanıyor ve Başvekil İsmet Paşa ona şu talimatı veriyor:
"1919'da İstanbul'daki Müttefik Yüksek Komiserleri nasıl birtakım şeyleri dikte ettirdiyse sen de öyle davranmak zorundasın!"
Bu sırada Türkiye'nin İngiltere'yle dostluğunu geliştirmesi, Milletler Cemiyeti'ne girme yolunda bulunması gibi diplomatik gelişmeler de uygun bir uluslararası konjonktürün bulunduğunu gösterir.
Bugün, askeri uzmanlar sınır çizgisinde yapılacak düzeltmeleri bir proje halinde hazırlayabilir. Türkiye'nin bunu esaslı ve sabırlı bir diplomasiyle ABD, İngiltere, Irak, Güvenlik Konseyi, Arap Birliği, NATO gibi platformlara getirmesi, düşünülmesi gereken bir husustur; tedbirlerden biridir.
Konuyu emekli Büyükelçi Özdem Sanberk'e sordum, o da şu cevabı verdi:
- Evet, değerlendirilmesi gereken bir konu. Ortadoğu'nun girdiği yeni süreçte bu mümkündür. Dosya çalışmasını çok iyi yaparak, diplomasisini iyi yürüterek zaman içinde başarılabilir.
Kaynak: Milliyet