İnsanın kendi hayatının istikametini belirlemede gücü ve kudreti ne kadardır?
İslam düşünürlerinin üzerinde oldukça kafa yorduğu bir meseledir bu. Muhammed Bakır Es-Sadr’ın ‘Kur’an Okulu’ adlı eserinde zikrettikleri bizlere ışık tutacak niteliktedir. Kâinatın varoluşundan bu yana işleyen ve belli özellikleri itibariyle birbirinden ayrılan kâinatın temelini oluşturan tarihi yasalar vardır. Allah (c.c) kâinatı yaratırken bu yasaları da birlikte yaratmıştır.
1- Sebep sonuç ilişkisine bağlı yasalar. Suyun 0 derece de donması, 100 derece de kaynaması gibi maddeye yani eşyaya dair yasalar. Suyun kaynaması ısıtılması sebebine bağlıdır. Su ile ilgili bu yasa insan tarafından bilindiğinde, insan iradesiyle isterse suyu kaynatabilir, isterse soğutarak donmasını sağlayabilir. Su gibi kâinatta bulunan sayısız maddenin sebep sonuç ilişkisine bağlı kanunları keşfedildikçe, bu maddeler üzerinde, insan iradesiyle, konulan yasanın sınırları çerçevesinde bir kontrol sağlamak mümkündür. Sebepleri yaratan Allah’tır.
2- Evrensel yasalar; Bunlar meydana gelebilmesi için, gelecek zamanı bekleyen yasalardır. Bir astronot uzaydan yaptığı bir gözlemle ve matematiksel hesaplarla güneş ya da ay tutulmasının falanca günde olacağını söylese, hesaplanan günde Güneş tutulmasının olabilmesi için belirli bir zamanın beklenmesi zorunludur. Güneş tutulmasının gerçekleşmesi konusunda insanın ya da tahmini yapan astronotun herhangi bir tesiri olması mümkün değildir. Olacağı önceden tahmin edilen meteorolojik veriler de bunun gibidir. Hafta sonu kar ya da yağmur yağışı olacağını önceden bilmek, bu olayın meydana gelişi üzerinde bir insan kontrolü olduğunu göstermez. Bu evrensel yasalar kendi dinamikleri ve mükemmel matematiksel hesapları doğrultusunda büyük yaratıcı tarafından gerek oluş zamanları gerekse oluş biçimleri açısından programlanmıştır. Bu tür geleceğe ve belli zamana programlanmış yasalar üzerinde insanın iradesi ve tercihi rol oynayamaz.
3- Tabii yasalar; Bu yasalara en güzel örnek, kadınla erkek arasında var olan ve neslin devamı için insanın varoluşuyla birlikte iki cins arasında bulunan, birbirlerine karşı duydukları sevgi ve muhabbet hissidir. İnsan tabii yasaları uygulamakta ve iradesini tabii yasanın gereği doğrultusunda gösterme konusunda belli bir süreliğine direnebilir. Ancak bu direncin bedelleri insan ve toplumun tefessüh ederek bozulması ve çürümesine yol açacağı için, yanlış tercihte devamlılık asla mümkün olamaz. Lut kavmi bu konuda çok güzel bir örnektir. İnsanın temiz ve güzel olanı ve insan fıtratına uygun olanı seçmesi kendisi için daha mükemmel iken, bunun aksinde direnmesinin insan hayatını ve toplumu her bakımdan yerle bir ettiği, yapılan yanlış tercihin bedelinin dünyada da muhakkak ödenmesi sonucuna yol açmıştır. İnsanın tabii yasaları uygulama konusunda bir süreliğine direnme iradesi vardır. Ancak, bu irade ya da yasaya karşı direnç göstermek devamlı olamaz.
İnsanın kendini çevreleyen tarihi yasaların mahiyetine göre iradesi ve tercihi değişiklik arz eder.
İnsan bu yasaların özelliklerine göre bazen tercihiyle ve iradesiyle yasaya hükmeder, bazen yasayı sadece bir seyirci gibi izler, bazen de yasa karşısında direnir, aksini uygulamak da ısrar eder ve bedelini ödemeyi göze alabilir.
Sonuçta tarihi yasaları ayrı hikmetlerle yaratan ve yarattığı insanı da gerek anlayış ve kavrayış gerekse irade ve fiil açısından bu yasaların hükmüne bağlı kılarak ona akıl ve irade bahşeden, Allah’ın (c.c) iradesi tüm iradeleri kuşatmıştır.