Barış Filosu’na, İHH’ya yönelik eleştirilerden en sık rastlanılanı, duygusallıktır, hesapsız kitapsız hareket etmiş olmaktır. Kuşkusuz daha hesaplı kitaplı olunabilirdi, ama acaba daha az duygusal bir tavır nasıl mümkün olurdu; Gazze ablukası altında insanların senelerdir hangi şartlar altında yaşadığı bilinirken... İlacı, mamayı, inşaat malzemelerini bir kenara koyamıyorum elbette. Ama, hiç bir savaş kuralı tanımama üzerinden varlık geliştiren silahlı gücün gazabının en yakın hedefi olmak bile yeteri kadar ağır, zor.
Sizin mükemmel organizasyonunuz gerçekleşinceye kadar, İsrail’in insafına terkedilen Gazzelilerin kaçı daha zahiri bir uyum adına kurban edilirdi bakalım...Daha tedbirli, daha donanımlı olunabilirdi mutlaka. Bu tedbirlilik halinin öte taraftaki en aşırı örneğini, dehşet sahnelerinden etkilenmemek için televizyonunun düğmesine basan seyirci oluşturuyor.
Gemi yolcuları öyle kişiler değillerdi işte. Onlar Tarkovski’nin, bir savaşla yok edilmek istenen insanlık ve tabiat için ciğerleri küle dönüşen Alexander’ının yoldaşları.... “Kurban” üzerine bir sürü büyük laf edebilen sinema seyircisi, Alexander’ın Gazze’yle bağını nasıl görmez....
Beri taraftan Kerbela çok daha dehşetli, tanıdık, kurgusal da olmayan bir ibret levhası.
Hazreti Hüseyin güçlü olanın sözüne itaatin erdemlerine ikna edilebilecek bir kişi değildi. O Kufe’ye doğru yola çıkmaya hazırlanırken yakın arkadaşları dahi engel olmaya çalıştılar. İtibarlı kişiler araya girdiler. Otoritenin gücünden söz ettiler, Yezid’in kan dökücülüğünden, acımasızlığından dem vurdular. Küfe’den yönelen çağrıya güvenilemeyeceğini, Küfe halkının onu yarı yolda bırakacağını öne sürdüler. O her şeye rağmen Yezid iktidarına karşı muhalefetinin apaçık bir ilânı olan bir yolculuğa çıkmaktan vazgeçmedi. Çevresindeki insanların sayısı giderek azaldı.
“Zillete boyun eğene yazıklar olsun!” Kerbela’dan günümüze yankılanan söz budur.
Kerbela yaşanmasaydı İslam, Yezid yorumuyla akacaktı tarih içinde. Oysa gün geldi Yezid soyundan gelen bir halife, Ömer bin Abdülaziz, Hüseyin için gözyaşı döktü ve hilafetini Hüseyin’in yorumuna göre düzenlemeye çalıştı. Haklı ve haysiyetli duruşuyla Hüseyin, Yezid’in meşruiyetini sarsmaya devam ediyor.
Hüseyin’ininki kuşkusuz trajik bir seçimdi. Kufe’ye gitmekten vazgeçebilir, bunun için uygun gerekçeler edinmekte de zorlanmazdı. Hacc mevsimi şimdi, derdi. Üç beş “önemli” kişiyle görüşmenin ardından otoriteye itaatle ilgili bir telakki geliştirirdi.
Hüseyin’in seçimi İslam’da trajedi olmadığı şeklindeki yargılara karşı da cevap olmaya devam ediyor.
Kerbela denildiğinde hatırlanan bir isim de Hürr’dür, en hassas zamanda geçmişini geride bırakarak hak yolda olanların yanında yer alma cesaretiyle. Hüseyin’i Kufe’ye götürerek Yezid’e biat ettirmekle görevli olan ordunun komutanıdır o!
Hürr, iktidar güçlerinin arasından sıyrılarak katledilen zayıfların arasına katılan kişidir. Nasıl bir hayat sürdürmüş olursa olsun o ana kadar, her şeyi göze alarak tuttuğu safla kendini yeniden doğuran insandır. Zalim sultanın değil, haklı direnişçinin yanında bulunmayı seçen Hürr, insanın en hassas zamanlarda varlığında bir devrim gerçekleştirebileceğinin sembolü.
İsrail dahi, kendi içinden Hürrlerin öne çıkmasıyla davranışlarına çeki düzen verebilir belki günün birinde. Eski Likud görevlisi Tali Fahima, çağımızın Yezid zulmünü gafil kalabalıklara haykırmak için şehir şehir dolaşan Zeyneplerinden biri.
Kerbela’nın kahramanlarından biri de Zeynep’tir. O, aralarında eşi Abdullah’ın da yer aldığı, her türlü kötü ihtimali hesaba katarak uyum politikasını seçen itibarlı kişilerin yanında kalmayı değil, kardeşiyle zor bir yolculuğa katılmayı seçti. Kerbela faciasının ardından da şehitlerin mesajını duyurmak üzere dolaştı şehirleri. Yezid’in susması yönünde baskıları üzerine, tanık olduğu sahneleri anlatmaktan vazgeçmek istemediği için sürgüne gitmeyi göze aldı.
BAYKAL’DA 'HÜRR’Ü GÖREBİLMEK …
İnsan tekinin hayata yeniden başlama hakkına ve yeteneğine duyduğum inanç, bu soruyu getiriyor aklıma: Acaba Baykal Hürr misali yeniden doğurabilir mi kendini?
Bunu sormamın sebebi, Baykal’ın uğradığı komplo. Kaset skandalı konusunda ne kadar sorumlu olursa olsun, kurban edildiği komplonun mahiyeti onu bir yerde karanlık odakların amaçlarına ulaşmak için harcadığı mağdurların safına katıyor. Baykal içine düştüğü zor zeminden ancak Hürr misali saflarını yeniden belirleyerek, sahiden de tazelenmiş bir söylemle yükselebilir. Yeniden doğuşun ne yaşı var, ne de böyle bir doğuş kulis hesaplarına ihtiyaç duyuyor. Zaman zaman konuşmalarının arasında seçilen samimi cümlelerin ucundan tutarak Baykal, yeni bir doğuşu gerçekleştiremez mi?.