‘Bir zamanlar’ insan insanın yurdu idi. Darda kalana el uzatılır, toplumun içinde fakirlikten toprağa düşmüş olanlar gözetilir, çocukların gözyaşı silinirdi.
Yaşlılar baş tacı edilir, güçsüzlerin ellerinden tutulur, hastalar ziyaret edilirdi. Yetimlere yetim oldukları unutturulur, eşi dostu olmayanlar, bayram günlerinde bir başına yalnız; kimsesiz, yapayalnız kalmazdı.
Dertlilerin dermanı tüm şehir halkı tarafından aranırdı. Hastaneye gidemeyenlerin ayağına tabipler gider, konu komşu, amansız hastalıklara dûçar olanlara gecenin bir vaktinde içten dualar ederdi.
Evlenemeyen gençlerin çeyizleri hazırlanır, siftah eden esnaf, dükkânına gelen yeni müşterileri henüz satış yapamamış olan komşularına yönlendirirdi.
Karz-ı hasen müessesesiyle harcı-borcu olanların imdadına yetişilirdi. Dul kadınlara, yetim kız çocuklarına kimse yan gözle bakmaz, hiç kimse kötülükleri gönlünden dahi geçirmezdi.
Ahali, şehir hayatında hızza ve hazza dalıp etrafında olup bitenleri görmezden gelmez; açlıktan ölümler yaşanmaz, hayvanların hukuku gözetilir, kolu kanadı kırık kuşlar için vakıflar tesis edilirdi.
İnsanlar eşyaya ve çevreye ve dahi yaratılmış olan her şeye Yaradan’dan ötürü saygı ve sevgi gösterir, hürmet ederdi. Çünkü o zamanlarda kanaat vardı ve kanaat bitip tükenmeyen bir hazineydi.
CEMİYETİMİZ HASBÎLİK ŞUURUYLA HARMANLAŞMIŞ İHLAS VE SAMİMİYET HARCINA SAHİPTİ
Cemiyetin sakinleri hesap insanı değildi, tüm toplumu, hasbîlik şuuruyla harmanlanmış ihlas ve samimiyet harcı sarıp sarmalamıştı.
Mevlana’nın “Geçmiş dünde kaldı cancağızım, artık yeni şeyler söylemek lazım” sözünü bugünün insanı yanlış aldı.
Modern zamanlardayız artık. Şimdiki zamanda insan insanın kurdu oldu. Şimdiki küresel kapitalist ortamda arz ettiğimiz güzel, insani hasletlerin, ahlaki erdemlerin üzerinden kadife görünüşlü demir süngerler geçti...
Artık insanlar mahallesindeki komşuların derdine koşmak bir yana dursun, apartmandaki yan dairesinde oturanları dahi tanımıyor ve hatta bir selâmı dahi esirger hale gelmiş durumda ne yazık ki…
Yanı başındakilerden bîhaber oluş hali adeta dalga dalga büyüyerek komşu il, komşu ülkedekinden, coğrafyadan uzaklaştırdı insanoğlunu… Büyüyen umursamazlık ve duyarsızlığın devası şüphesiz kuvvetli bir silkinişten geçiyor.
Ümitsizliğe kapılıp güçten düşmek yerine elbette ki güzelliklere tutunup yola devam etmemiz gerekiyor. Bu noktada Kızılay’ı son zamanlarda ilgi ve gururla takip ediyoruz. Tüm mazlum coğrafyalara Türkiye’nin dost elini ulaştırmakla kalmıyor artık, eğitim ve gençlik gibi alanlarda da varlığını gösteriyor.
Böyle bir girişten sonra mevzumuza gelelim… 27 Kasım Pazartesi günü, hizmetinde bulunduğum Boğaziçi Yöneticiler Vakfı’nın (BYV) , Boğaziçi Üniversitesi Rektörlük Konferans Salonunda düzenlediği bir etkinlik vardı. İnsanlığın Yardım Eli Türk Kızılay’ı başlıklı etkinlik BYV’nin Fikir, Sanat ve Medeniyet komisyonu tarafından organize edildi.
Kızılay, Genel Başkanı ve Kızılay-Kızılhaç Dernekler Federasyonu Avrupa Başkanı Dr. Kerem Kınık’la birlikte “Türkiye’de ve dünyada, insani yardım hizmetinde model alınan, insanların en zor anlarında yanındaki kuruluş olmak.” şeklinde özetlenebilecek misyonunu gerçekleştirme babında yakın ve uzak coğrafyalarda yaşanan insanlık dramlarına merhem olmaya çaba sarf ediyor.
MUHSİNLER İYİ Kİ VAR!
Kızılay iyi ki var! Kızılay ve iyi insanlar; vayhî tabir ile “muhsinler” iyi ki var. Başkan Kınık’ın gönlünün dile dönüştüğü toplantıdaki konuşmasında Kızılay’ın Irak, Arakan ve Suriye başta olmak üzere dünya çapında 78 ülkede doğal ve insan kaynaklı birçok afetle mücadele ettiğini öğrettik.
Tüm bu mücadeleler, yardım faaliyetleri gönüllüler eliyle gerçekleşiyor. Bağışçılar, sivil topum kuruluşlarını ayakta tutuyor, fakirlikten toprağa düşmüş fukaraya tabir yerindeyse can suyu taşıyor.
STK’ları Bahaeddin Karakoç’un ifadesiyle “Dost yoluna bütün varımız sebil/Verdikçe dolar bizim boş testilerimiz” diyen gönüllüler ayakta tutuyor. Bu keyfiyet rakamlara da yansıyor. Gayri Safi Milli Hasıla’ya oranla Türkiye, dünyanın en fazla yardım eden ülkesi durumunda. Ulusal ve uluslararası ölçekte sivil toplum kuruluşları arasında önemli bir yeri haiz olan Türk Kızılay’ı böylelikle 137 ülkeye yardım eli uzatıyor. Yoksul ve muhtaç insanlara barınma, beslenme ve sağlık yardımı temin etmek için önemli görevler üstlenip hemen her biri ayrı uzmanlık alanları gerektiren kan, afet, uluslararası yardım, göç, mülteci hizmetleri, sosyal hizmetler, sağlık, ilk yardım ve eğitim alanlarında dil, din, ırk ayrımı yapmadan insanlığa, milletimizin şefkat elini uzatıyor.
Söyleşi öncesinde BÜ Rektörü Mehmed Özkan’ın odasında yaptığımız kısa sohbette Mehmed Bey’in merhume validelerinin Kızılay’ın önemli bağışçılarından biri olduğunu ve kurumun teklif ettiği madalyaları uzun yıllar kabul etmediğini öğrendik. Bu vesileyle geçtiğimiz ay fena âleminden beka yurduna göçen Nurcan Özkan hanımefendiye Allah’tan vasi rahmet niyaz ediyorum.
DR. KEREM KINIK: YENİ BİR YARDIM AHLÂKI MODELİ OLUŞTURMAK ZORUNDAYIZ
Genel Başkan Kerem Kınık, Kızılay’ın her geçen gün daha fazla insana yardım yaptığını, uluslararası kamuoyunun dikkatini çektiğini belirterek derinleşen krizlere daha etkili müdahale edilmesi noktasındaki tesbitleri şöyle: “Yeni bir yardım ahlâkı, yardım modeli, dayanışma modeli, yeni bir yardım dünyası medeniyetimiz içerisinde oluşturmak durumundayız.”
FATMA KINIK: KEREM ÇOCUKKEN DE YARDIMSEVERDİ
Etkinliğe, Kerem Kınık’ın annesi Fatma Kınık da iştirak etti. Fatma Hanım, programın interaktif bölümünde BYV Bosna Yiğitlik Meydanı’nın genç hamilerinden Kerem Koçer’in “Kerem Bey çocukluğunda da yardımsever miydi?” şeklindeki sorusunu şu cümlelerle cevapladı: “Evet küçük yaşta başladı aslında o faaliyetlere. İlkokulu 3’üncü sınıftaydı. O zaman belediye otobüslerine binmek için kâğıttan bilet alınıyordu. Topkapı’daydık… Kerem yere düşmüş bir bilet buldu. “Bunu ne yapacağım şimdi?” dedi. Sağına baktı, soluna baktı. Yaşlı bir adam gördü ve “Anne ben en iyisi ona götüreyim, o amca kullansın bunu” dedi. Götürdü, amcaya verdi ve amca çok sevindi, muhtaçmış zaten.” Kerem Bey bu vakıayı ilk defa işiterek validelerine teşekkür etti.
‘BİR KUŞ BİR KUŞ ÖLDÜRSE BEN CAN ÇEKİŞİYORUM’
Üstad Necip Fazıl Kısakürek’in “Kazanda su kaynasa sanki ben pişiyorum;
Bir kuş bir kuş öldürse ben can çekişiyorum” dizeleri, çevresinde yaşanan kötülüklere eliyle, diliyle ve gönlüyle müdahil olan hamiyetperver, mesul insanları tarif eder. Şüphemiz insan etrafında olup biten hadiselerden, şahit olduğu olumsuzluklardan, gücü oranında sorumludur. Kerem Kınık söyleşide Sahraaltı Afrika ülkelerinde ve özellikle Nijer’de genç kadınlarda sıklıkla görülen veziko vaginal fistül vakıalarından da bahsetti. Nijer’de 200 bin kadın bu sorunla pençeleşirken ülkede mezkûr hastalığın ameliyatını gerçekleştirebilecek doktorların sayısı sadece 4.
ÖLÜMDEN ÖNCEKİ DRAM
BÜ Rektörlük Konferans Salonunda Dr. Kerem Kınık, Nijerli kadınların “Ölümden önceki dram” şeklinde isimlendirdiği hastalıkla ilgili gözlemlerini anlatırken, dinleyicilerin kirpikleri bir müddet sonra gözyaşlarını taşıyamaz oldu: “Nijer’de çocuklar, kız çocukları henüz 12-13 yaşında anne oluyor. Doğumlar çadırlarda yapılıyor. Hastanelere ulaşmak çok zor. Afrika’nın bu fakir ülkesinde yaşayanların yüzde 36’sı ömrü boyunca sağlık hizmetlerinden yararlanamıyor zaten. Genç kadınlar çadırlarda gerçekleşen doğumlarda yaralanıyor. Tedavi de olamıyor. Doğumdan sonra mütemadiyen idrar kaçırmak zorunda kalıyor.
Genç kadınlara fistül ameliyatı yapmak için Nijer’e gittik. Yetkililer hastalara haber ulaştırmış. Yüzlerce kilometre uzaktan kadınlar ameliyat olmak ümidiyle hastanenin bahçesinde toplanmış. 350-400 kadar kadın vardı orada. Ellerinde birer ikişer küçük çocuk. Kadınların ayakları ıslak, sürekli idrar kaçırıyorlar çünkü. Bu durum kokuya sebep olduğundan çevreden de dışlanıyorlar. Hangi birine yetişeceğiz! Genç olanları ve çocuk sayısı fazla olanları tercih etme durumunda kaldık. Orada kaldığımız 10 günde ancak 50 kadar kadını ameliyat edebildik. Daha binlerce genç hasta kadın büyük bir umutla yolumuzu gözlüyor.
Dünya maalesef bu sorunları görmezden geliyor. Öldürmek için oluşturulan savunma bütçelerinin (!) onda biri hastaları, yaralıları, savaş mağdurlarını kurtarmak için kullanılmıyor.
Katarakt ameliyatında da benzer durum söz konusu. Yüzbinlerce kişi ameliyat sırası bekliyor. Ameliyata aldığımız hastaların sadece bir gözüyle ilgilenebiliyoruz. Çünkü göremeyen o kadar çok Afrikalı var ki! En azından bir gözüyle görsünler demek zorunda kalıyoruz.”
İNSANLIĞIN YARDIM ELİ TÜRK KIZILAY’I
İşte BYV olarak tüm bunları konuşmak için, ulaşamadığımız uzak coğrafyalardaki mazlumların dramlarından haberdar olmak için “İnsanlığın Yardım Eli Türk Kızılay’ı” dedik ve değerli Başkanı Dr. Kerem Kınık’ı BÜ öğrenci ve mezunlarıyla buluşturduk.
Evet, insan insanın yurdudur ya da öyle olmalıdır. Dolayısıyla şimdiki zaman Kızılay gönüllüsü olma zamanıdır. Şimdiki vakit Afrika’da yaşayan hasta annelerin gözyaşlarını silme vaktidir.