İnsan değersiz yaşayamaz

Medeniyetin gücü, insana verdiği önemle, oluşturduğu iklimin yumuşaklığıyla, dolayısıyla görünürlükten vaat ettiğinin hissedilmesiyle anlaşılır. Katılaşma medeniyetlerin ömrünün sonunun yaklaştığının belirtisidir. Katılaşma, hukuktan, ahlaktan kopuk olarak, ilişkilerin zor üzerinden yürümesidir ki, menfaat önceliğinin insan üzerine galebe çalması veya ona zemin hazırlamasıyla yürürlükte olur

Doksanlı yılların başında, Yeni Dünya Düzeni tanımlamasıyla ortaya çıkan tek kutuplu anlayış bir meydan okumaydı. Batı medeniyeti seküler karakterini belirgin kılan ve farklı kültürlere gözdağı veren iki tez attı ortaya. "Tarihin Sonu" ve "Medeniyetler Çatışması"

Seslendirilen ve çeşitli ülkelerde aydınlar tarafından üzerinde sempozyumlar yapılan, kitaplar yazılan iki tez birbirinin tamamlayıcısı olarak,  muhalif kültürlere saklı tehdit olgusu içermekteydi. Tarihin akışı, farklı medeniyetlerin kültürel ve siyasal mücadelesine ihtiyaç duyarken, Tarihin Sonu, zirveye varmış, tek kutuplu dünyada rakip medeniyetin olmayışına taaluk eder. Aksi takdirde Medeniyetlerin çatışmasına ihtiyaç duyulur ki, burada güvenliği hakların  yerine ikame eden, katılaşmış söylemin fiziki gücüyle ''çözüm"e kavuşacağı iması saklıdır.

İslam Peygamberini karalamak için başlatılan ve sonu gelmeyen etkinlikler, bu bağlamda, tezlerin meramıyla kopukluk arzetmiyor. Müslümanları, tüm mezhep, meşrepleriyle ve en ilgisizden en iğreti bağlantısına varıncaya dek aşağılamaya kalkmak , ötekileştirmek ; fiziki gücün üstünlüğü kadar zoraki değişimden vazgeçilmeyeceğinin bir göstergesi olarak da anlaşılıyor. Ağız birliği etmişçesine, Batılı aydınların hakareti ifade özgürlüğü olarak gösterme çabaları masum gözükmüyor. Ne kadar zorlama yapılırsa yapılsın, hakaretin düşünce ile benzerlik arz etmeyeceği açık ve anlaşılır bir durumdur.

Bu bahiste ortaya çıkabilecek sorun, kutsalı olmayanın kutsal konusunda empati yapamayacağı durumudur. Bir hakkın korunması, onun bütün insanlar tarafından kabullenilmesini gerektirmez. Kalıp olarak, hakkı kullanma imkanı olarak temel haklar korunabilir. Aksi halde, haklar bir ideoloji olarak tek bir bünyede  ortaya çıkar,farklılıklar ortadan kalkar.

Ne yazık ki, Batı zihni bugün bu duruma düşmüştür. Kendi profan zihnini ileri aşma olarak dayatma yapıp farklılıkları yok etmeye çalışıyor. Bir başka deyişle, kendi dışındaki varlık tasavvurlarını tehdit olarak algılıyor. Fikri gücüyle üstesinden gelemediği düşünsel dönüşümü , fiziki gücüyle yapmada beis görmüyor. Bundan ötürüdür ki,  on bir eylüle kadar fikir özgürlüğü olarak kabul etmediği hakaretamiz tavır ve davranışları ifade özgürlüğünün sınırlarına çekiyor. ''Domuz eti yemek Alman kültürünün bir parçasıdır. Kültürümüzü yaşamayanın ülkemizde ne işi var'' diyen Alman vatandaşının aydını ve siyasetçisi hiç de farklı düşünmüyor. 11 Eylül sonrası  Batı ülkelerinde yapılan ayrımcı uygulamalar,  gizli "insan" tanımını ve dışındakileri açık hale getirdi.

Net bir biçimde, bir kez daha, yaşanan olaylar, Hıristiyan tecrübe ve onun evrilmiş  profan  tezahürlerinin başka din ve kültürle yaşama tahammülünün olmadığını gösteriyor.

İslamın hassas noktalarını kavrayan ve onu istediğinde kaşıma ''zevkini'' siyasal alana taşımaya ihmal etmeyecek değersiz bir olguyla karşı karşıyayız.''Bari yazdıklarına, söylediklerine inansaydılar'' demenin de bir faydası yok. Batı medeniyeti katılaştı. İnsanı kaybettikçe daha da sertleşiyor.

İnsana önem vermeyenin fıtrat tarafından kabul görmesi mümkün değil.

İnsan değersiz yaşayamaz.