İngiltere'ye kalan ne?

Fransa’nın Manş’ın öte yakasındaki komşusuna yönelik endişesi, semantik incelikleri görmemize engel değil. Bilindiği gibi geneli itibariyle bu halka “İngilizler” diyoruz. 18 Eylül referandumu bir avantajı güncelleme fırsatıydı. Bu konuda öncelikle bilinmesi gereken şey, yaklaşık altı bin Britanya adasının diğer üç milletin de –ilk sırada İskoçlar sonra Galliler ve Kuzey İrlandalılar (kısmen İskoç kökenli)– vatanı olmasıdır.

Aynı derecede önemli diğer bir konu birliğin resmi adıdır: “Büyük Britanya ve Kuzey İrlanda Birleşik Krallığı”. Bu ülkenin halkı “Britanyalılar” –devletin vatandaşları olarak “Britanyalılar”– genel olarak “Ulster” diye etiketlenen küçük İrlanda topağını da kapsar. Fakat gerçek zorluklar da, varoluşsal sorgulamaya bağlı olarak, burada başlıyor. Bu sorgulamadan doğan soru şu: Britanyalı olmak ne anlama geliyor?

Referandumda sorulan, “İskoçya bağımsız olmalı mı?” sorusu kötü formüle edilmiş olabilir. İster “evet” –yüzde 45– desinler, ister hayır –yüzde 55– İskoçların milli kimliklerinden hiçbir kuşkusu yok. Onlar İskoç. Kendilerine yöneltilen soru aynı zamanda ve daha ziyade Britanya’ya karşı güçlü bir mensubiyet duygusu taşıyıp taşımadıklarını test ediyordu. Referandumun, Britanya’ya bağlılığı ölçmesi gerekiyordu. Britanyalı kimliğinin gücünü ölçme imkanı sağlamalıydı.

Hayır’ın kazanmasının, ülkenin geri kalanını rahatlattığı düşünülebilir. Hiç de değil. derin bir nefes alan Londra basını –İngiltere bölünmeyeceği için– bu günlerde belli bir kötümserliği beslemeye başladı. İngiliz, İskoç, Galler ve Kuzey İrlanda halkını kuşatan kolektif kimliğin geleceğini sorgulamaya başladı.

“Britanyalılık” fikri güçlü mü, yoksa kırılgan bir fikir mı? Yorumcular, yüzyılları bulan ve monarşinin cilaladığı kadim bağ ve dokunun; dil, tarih ve kültürün sağlamlığına işaret diyor. Emperyal destanı, deniz hakimiyetini, ilk refah devletini, İskoçların –İngiltere’ye bir düzine başbakan yetiştiren– fazlasıyla parçası olduğu tüm girişimleri hatırlatarak.

Referandumda (18 Eylül), İskoçların “Britanyalılık” kalpazanlığına güçlü bir şekilde katkıda bulunmuş olmalarından daha az ironik olmayan bir şey daha var. Britanyalılık ideolojisinin temellerini önce emprisizm ardından ekonomik liberalizmle takviye eden iki aydınlanmacı düşünür de –David Hume ve Adam Smith– İskoç’tu.

Sonuncusu fakat hiç de önemsiz olmayan, demokratik tecrübe ve siyasi istikrar. Elbette Britanyalı kimliğinin tercihinde içkin olarak. Uzun ondokuzuncu yüzyıl boyunca, kraliyet, neredeyse hiç yazılı düzenlemesi bulunmayan anayasal ilkeleriyle, fanatizm ve zorba yönetimden kaçınan Avrupa’nın tek ülkesi. Takdire değer ‘London Review of Books’ yazarı Ferdinand Mount, İngiltere-İskoçya arasında 1707’de bir serbest ticaret anlaşması imzalanmış olmasından övgüyle söz ediyor: “Üç asırlık iç barış ve iktisadi kalkınma.”

BRİTANYALILIĞIN KIRILGANLIĞI

Ne var ki, monarşi hala yerinde duruyor olsa da, ne imparatorluk ne refah devleti var artık. Londra’nın siyasi eliti –Westminster- epeyce itibar kaybetti. Ekonomik küreselleşme kavmiyetçi dayanışmayı uyandırdı. Kısacası, Britanyalı kimliğinin çok sayıda yapıtaşı yerinden oynamış oldu.

“Britanyalılık” kırılgan bir fikre dönüşebilir miydi? Çünkü durumu “hayır” lehine çevirebilmek için çok vaat gerekti. Birleşik Krallığa bağlılığın, güçlü İskoç milliyeti duygusuyla bir arada yaşamayı sürdürebileceği açık değildi sanki.

David Cameron Edinburg’ta güçlendirilmiş yetki devri konusunda vaatlerde bulundu. Vergi, kamu harcamaları, sosyal yardımlar büyük oranda İskoçya’nın sorumluluğuna devredilecek. Başbakan David Cameron aynı şeyi Kraliyetin diğer üç halkına da garanti etti. Britanyalılık fikrini yeniden canlandırmak için, İngiltere’nin yönetilme biçimi yeniden düşünülmeli dedi.

Gelecek, muazzam bir yapısal muamma. İskoçya gibi, Galler ve Kuzey İrlanda da özerk parlamento ve hükümet sahibi. Fakat İngiltere değil. Birleşik Krallığın tüm vekillerinin içinde yer aldığı Avam Kamarası’nın düzenlemelerine tabi. Yetki devri daha da artarsa, sadece İngiltere’yi ilgilendiren meselelerde İngiliz parlamenterler kendilerini istemeyeceklerdir. Üstelik, milliyetçiliği kendinden aşağı kalmayan İskoç kardeşine karşı oldukça şoven İngiliz milliyetçiliğinin belirginleştiği bir dönemde.

Federal sistem öngörülmeli mi? Yorumcuların çoğu, son derece dengesiz bir birlikte bunun zor olduğuna işaret ediyor: İngilizler nüfusun yüzde 80-yüzde 85’ini temsil ediyor. İşçi Partisi lideri Ed Miliband, İskoç bloğundan yoksun İşçi Partisi’nin İngiltere’de sürekli olarak azınlıkta kalmasından korkuyor. Tony Blair’in, İngiltere’nin büyük kentlerine çok geniş özerklik verilmesi önerisini hatırlatarak.

Başkaları, görüşülen konuya göre, bazen “İngiliz” bazen “Britanyalı” biçiminde, Avam kamarasının geometrisinde değişkenlik tasavvur ediyor. Kısaca Britanyalı DNA’sının partiküllerinden biri daima eksantriklik olan İngiltere, Belçika modelinden ilham alabilir.

Le Monde, Alain Frachon