İngiliz askerlerini Müslüman dünyasında kan dökmek için gönderenler, Woolwich gibi vahşetlerin suçunu paylaşmalıdır
Sekiz sene geçti, hiçbir ders alınmadı. Woolwich caddelerinde bir İngiliz askerin Londralı cihatçılar tarafından korkunç şekilde bıçaklanarak öldürülmesinden bu yana Temmuz 2005'in tam bir tekrarı yaşanıyor. David Cameron hemen bir görev gücü kurdu ve "nefret yayan din adamlarının" yasaklanacağı taahhüdünde bulundu. Şimdi içişleri bakanlığı "şiddet içermeyen aşırı" örgütlerini yasaklamak, yayın kuruluşları ve internet sitelerini sansürlemek, tüm ülkede telefon ve internet kayıtlarının denetim altına alınması planını yeniden hayata geçirmek istiyor.
"Düşünmeden yapılan işler" nadiren adalete yol açar. Müslümanlar üzerindeki etkiler hususunda tepkiler, intihar saldırıları sonucu 52 Londralının öldüğü 2005'dekinden daha kötüydü. Polis ve BBC muhabiri katil oldukları iddia edilen kişileri "Müslüman görünümlü" (diğer deyişle, beyaz olmayan) diye tarif ettiğinden bu yana ülke çapında İslamofobik saldırılar patlak verdi. İlk beş günde 10 camiye saldırıldı, saldırılar Grimsby'de camiye üçlü molotofkokteyli atılmasıyla sonuçlandı.
Siyasetçiler ve medya, İngiltere'nin "her zamanki gibi sükunetle davrandığı" şeklinde kendilerini tebrik etse de Bolton'da örtüsü parçalanan ve bayılıncaya kadar dövülen Müslüman kadın böyle hissetmeyecektir. Büyük ihtimalle, geçen ay Birmingham'da bıçaklanarak öldürülen ve İslamofobik saldırının tüm izlerini taşıyan, 75 yaşındaki Muhammed Salim'in ailesi de öyle. Nüfusun, beyaz İngilizlerle Müslümanlar arasında "medeniyetler çatışması" çıkacağını düşünen kesiminde Woolwich vahşetinden bu yana yüzde 9'luk artış oldu.
2005'ten bu yana meydana gelen önemli bir değişiklik, Woolwich'in yeni bir hayat verdiği şiddetli bir şekilde Müslüman karşıtı olan İngiliz Savunma Ligi'nin (EDL) yükselişidir. Müslüman örgütü Faith Matters tarafından geçen sene kaydedilen İslamofobik olayların yüzde 40'tan fazlası EDL ya da aşırı sağ gruplarla bağlantılıdır. Müslüman topluluğunun bir lideri, genç oğlunun bu hafta kendisine "Bu saldırılar, benim buraya ait değilmişim gibi hissetmeme yol açıyor" dediğini aktardı.
Ama halktan hemen hemen hiç kimse savaştan bahsetmiyor. Woolwich katilleri oldukları iddia edilenler tarafından dile getirilen gerekçe -İngiliz askerlerinin Afganistan ve Irak'taki görevleri ve teröre karşı savaş- tartışmaya değmez addedilerek büyük ölçüde bir kenara bırakıldı. Seleflerinin dediklerini yansıtırcasına başbakan, Woolwich'teki cinayetin "İngiliz hayat tarzına yapılmış bir saldırı" olduğunda ısrar etti. Londra belediye başkanı Boris Johnson, İngiltere dış politikasını suçlamak ya da "İngiliz askerlerinin yurt dışında ne yaptıklarının" "mevzubahis olamayacağını" bildirdi.
Bunun yerine, Türkiye'den Tunus'a kadar demokratik bir şekilde seçilmiş bir dizi İslamcı hükümet olduğuna bakmaksızın, bir kez daha meselenin "İslamiyet" olduğu söylendi. Ya da sanki bir miktar hafiyelik öfkeli tekfirci katillerin mutfak bıçakları ve satırlarla intikam alma kararlılığını tespit edebilirmiş gibi MI5'in "hatalarına" odaklanıldı. Bu saldırıları tetikleyen Batılı savaşlardan bahsetmek de dahil odak ne olursa olsun, onları haklı çıkaracağı addedilir.
Elbette bu saçmadır. Afganistan'da savaşmış bir askeri hedef almak, sivillere ayrım gözetmeksizin yapılan saldırılar anlamında terörizm olamaz. Ama ihtilaftan tamamen uzak, silahsız bir adamın şiddet içermeyen siyasi alternatifleri olan bağlantısız fertler tarafından nadir görülen bir vahşetle öldürülmesi, her önemli din ya da siyasi gelenekte açık bir şekilde haksızdır.
ABD tarafından ilan edilen teröre karşı savaşın milli sınırları olmayan bir savaş olacağı ve rutin olarak silahsız ya da kimliği belirsiz kurbanları hedef aldığı gerçeği, sınırları öldürücü şekilde belirsizleştirdi. Lee Rigby'nin vahşi ve kasti öldürülmesi, yüksek teknolojili insansız hava aracı saldırılarının tam bir antiteziydi. Ama her ikisi de insan maneviyatındaki alçalmayı gösteriyor.
Bununla beraber, bu tür saldırıların gerçekleşmesi sürpriz olmaz. Başlangıçtan itibaren teröre karşı savaşın, terörle mücadele etmek yerine terörizmi körükleyeceği tahmininde bulunanlar sadece bu savaşın muhalifleri değildi. Atlantik'in her iki tarafındaki istihbarat kuruluşları da benzer tahminde bulundu. 2005'te Londra'dan 2013'te Boston'a kadar her bir saldırıdan sonra failler, bu saldırıları Müslüman dünyasında daha geniş çaptaki ABD ve İngiliz cinayetlerine misilleme olarak gerçekleştirdiklerini söylediler.
Her türlü şahsi faktör ve tecrübenin zihnen bu tür saldırılar gerçekleştirilmesine katkı yaptığı doğrudur. Woolwich şüphelilerinden birinin Kenya'da işkence görmesinin de -sonra MI5 tarafından işe alınmak istendi- bu saldırılar için katalizör görevi yapmış olabileceğine dair bazı deliller vardır. Metropolitan polisine açıklamalarda bulunan Müslüman toplumu eylemcisi Azad Ali, İngiltere tarafından sağlandığı görülen istihbaratla Müslüman İngiliz eylemcilerin Arap ülkelerinde resmi istismar mevzuu olduklarını söylüyor. Bunlara daha sonra ülkeye dönüşlerinde İngiliz istihbaratında çalışmaları için baskı yapılıyor.
Tartışılmaz olan, 11 Eylül öncesinde ABD'nin Arap diktatörlere desteği, İsrail işgali ve Irak'ta öldürücü yaptırımlara tepki olarak, İngiltere'de hiçbir cihatçı saldırı olmadığıdır. İngiltere'yi güvenli kılacağı zannıyla yapılan savaşlar, öyle görülüyor ki tam tersi sonuç verdi.
Afganistan ve Irak'ta ABD-İngiliz işgalinin yol açtığı katliam, işkence, toplu cezalandırmalar ve yıkım ile Pakistan'dan Yemen'e insansız hava aracı savaşının yol açtığı sivil katliamı göz önüne alındığında tek sürpriz, daha fazla terör saldırısı olmamasıdır.
WikiLeaks üç sene önce -kendisinden çikolata isteyen Afgan çocuğu bıçaklayan askere 18 sene hapis cezası verilmesinde yapıldığı gibi- Afgan sivillerin İngiliz askerleri tarafından rutin olarak öldürüldüğünü gözler önüne serdi. İngiltere şimdi Suriye'de İslamcıların hakimiyetindeki isyancılara doğrudan silah tedarik etmeye hazırlanıyor.
İslam aleminde ABD-İngiliz savaş, işgal ve müdahalelerinin yurt içinde terör saldırılarını körüklemedeki rolünün inkârı, siyasetçilerin sıkıntılı durumdan kurtulmalarına katkı sağlıyor. Ama aynı zamanda bu, bu süreçte çok kültürlülük ve göçü suçlayanların, ırkçılık ve İslamofobya'yı besleyenlerin ekmeğine yağ sürüyor. Savaşlar yanlış ve başarısız olduğu için -ama terörizmi körüklediği ve toplumu böldüğü için de- sona ermelidir.
Geçen hafta cinayeti işleyenler elbette yaptıklarından sorumludurlar. Ama 10 seneden fazla bir süredir İngiliz askerlerini Arap ve Müslüman dünyasına savaş için gönderenler de suçu paylaşmalıdır.
Kaynak: Guardian
Dünya Bülteni için çeviren: Mehmet Şeyhoğlu