İmam Hatip meselesini şimdi konuşalım

Meslek lisesi mezunlarına üniversite giriş sınavında farklı katsayı uygulaması, 'bu çocuklar ancak ağızlarıyla kuş tutarsa istedikleri bölümde okuyabilirler' anlamına geliyordu. Mesela düz lise mezunu 300 puanla bir okula girebiliyorken, meslek lisesi mezunu bir çocuğun aynı bölüme girmesi için 350 puan alması gerekiyordu.

Herkes biliyor ki bu kadar aşikár bir adaletsizliğin gerekçesi 'mesleğe yönlendirme' filan değil. 28 Şubat sürecinde ihdas edilen bu uygulama sadece ve sadece imam hatip liselerinden mezun olan gençlerin üniversiteye girişini engellemek amacına matuftu.

Nedense Türkiye'deki belirli bir kesimde bu okullara karşı paranoya boyutunda kuşku ve hatta husumet var. Katsayı uygulamasını doğuran işte bu marazi tutum oldu. Neticede sadece İmam Hatip mezunları değil, meslek okullarının tamamı bu yüzden adaletsizliğe kurban edildi. Zaten İmam Hatip liselerinin öğrenci sayısı meslek liselerinin yüzde yedisi kadar.

Demek ki önümüzde 'İmam Hatip meselesi' var. Soğukkanlı biçimde bu konuyu konuşmamız ve artık bir çözümde buluşmamız lazım. Bir çözümde buluşamazsak 'dayatılan çözümlere' razı olmamız gerekecek.

* * *

İmam Hatip okulları başlangıçta 'aydın din adamı' yetiştirme amacı çerçevesinde seçkinlerce de bel bağlanan bir 'cumhuriyet projesi' olarak gündeme gelmişti. Ama zaman içinde buradan mezun olan çocukların üniversite eğitimine devam ederek farklı mesleklere yönelmesi bir 'sorun' oluşturdu: Değişik meslek dallarında kendi uzmanlık alanlarının yanı sıra 'din eğitimi de almış' insanlar ortaya çıkmıştı.

Kemalist elit sosyal değişimin dinamiklerini anlama özürlü olduğu için, 'toplumun dindarlaşması' diye gördüğü sosyolojik vakıayı İmam Hatip okullarının mevcudiyetiyle açıklama kolaycılığına sarıldı. (Aslında normal lise müfredatının yanında sadece bir parça yoğunlaştırılmış din dersi okumakla çocukların 'beyinlerinin yıkandığına' inanan insanlar zaten her şeye inanmaya hazır demektir.)

Neticede İmam Hatipler 'iç düşman' ilan edildi. Doğal olarak muhafazakár tutum da savunma refleksiyle şekillendi.

Türkiye'de din eğitiminin yetersizliği sorunu çerçevesinde konumunun ve yapısının tartışılması gereken bu okullar ne yazık ki şarap gibi, başörtüsü gibi toplumsal kutuplaşmanın komik sembollerine dönüştü.

Bu kutuplaşma yüzünden bu okulların bugünün sosyal ihtiyaçları bakımından yeterliğini tartışmak bile mümkün olmuyor. Toplumsal bir ihtiyaç olarak din eğitimi konusu bir türlü gündem maddesi olamıyor.

* * *

YÖK'ün katsayı kararı Türkiye'deki 'normalleşme' sürecinin bir işareti. Darbe ortamında uygulamaya konulan bir ayrımcılığın sona erdirilmiş olması, kim ne derse desin, Türkiye'nin normalleşme yönündeki değişimini gösteriyor her şeyden önce.

Normalleşme her alanda devam edecek. Çünkü bu doğal ve kaçınılmaz bir süreç. Yargı sistemimiz de bundan payını alacak, eğitim sistemi de, medya sektörü de. Hiçbir alanda 'anomali'nin sürdürülmesinin imkánı yok.

Dolayısıyla 'statüko' yanlılarının bugünkü katsayı kararını toplumun belli bir bölümündeki paranoyaları kaşıma aracı yapmak yerine, gerçek anlamdaki normalleşmeye katkı sağlamanın yollarını aramaları daha doğru olur. 'Eyvah İmam Hatip mezunları' diye ortalığı velveleye vermek yerine, 'halk bu okullardan ne bekliyor' ve 'sağlıklı bir din eğitimi nasıl olmalı' sorularına cevap bulmaları kendileri için de daha hayırlı olmaz mı?

Diğer yandan, muhafazakár kesimin de bu okulların bugünün ihtiyaçlarına cevap verip veremediği meselesinden başlayarak, zoraki kutuplaşmanın sınırlarını aşan bir soğukkanlılıkla konuyu tartışma gündemine getirmesi gerekiyor.

Eğitim kavga alanı olmaktan çıksın. Hepimizin çocukları, yani bizim kendi geleceğimiz bundan zarar görüyor.

Lütfen!

Kaynak: Star