İlker Başbuğ terörist mi?

Türkiye Cumhuriyeti’nin 26. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ “Silahlı terör örgütü yöneticisi olmak ve cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs” suçlamasıyla tutuklandı. Başbuğ’u ise suçlamanın ikinci kısmından, yani darbecilikten ziyade ‘terör örgütü’ kısmı rahatsız etmiş. Bu nedenle Sayın Başbuğ adliyeden çıkarken “Türkiye Cumhuriyeti’nin 26. Genelkurmay Başkanı, terör örgütü kurmak ve yönetmekle suçlandı. Takdir yüce Türk milletinindir” demiş... Demek ki Cumhuriyet’in 26. Genelkurmay Başkanı ‘darbecilik’ suçlamasından o kadar da rahatsız değil. Hani bir cezası olmasa belki de göğsünde onur madalyası gibi taşıyacak.

‘Terör araç, darbe amaç’

Başbuğ’u savunanlar da en çok akıllarını “terör örgütü üyesi olmak” suçlamasına takmış. “Aman efendim nasıl olur da koskoca Genelkurmay Başkanı PKK ile aynı kefeye konabilir” diyorlar. Bu kişilere göre terör denince akla sadece PKK geliyor herhalde. Eğer PKK üyesi değilseniz terörist de olamazsınız (!) Oysa terörün tanımı az çok belli. Terör, şiddet ve/veya tehdit yoluyla siyasi sonuçlar elde edebilmek için korku ve gerilim üretmektir. Tanımdan da anlaşılacağı üzere burada kritik unsur bilinçli olarak üretilen gerilim ve korku ortamını bir kaldıraç gibi kullanarak, devleti ve kitleleri rehin alıp siyasi hedeflerinize ulaşmaktır. Bu hedefler ülkeyi bölmek olabileceği gibi, onun rejimini değiştirmek, hatta mevcut hükümeti ya da Meclis yapısını değiştirmek de olabilir.

İşte bu geniş tanımdan bakıldığında darbecilik de bir tür terördür, en azından terörü araç olarak kullanır. Çünkü orada da siyasi hedeflere halkı ve devleti korkutarak ulaşmak vardır. Önce siyasi grupları birbirine düşürürsünüz, silahlı çatışmalar ile ülkeyi anarşiye sürüklersiniz, ardından ‘sahte kahramanlar’ olarak iktidarı ele alır, ülkenin tüm yasalarını ve Meclisini tatil edersiniz. 27 Mayıs’ta böyle olmadı mı? 12 Mart’ta, 12 Eylül’de, 28 Şubat’ta böyle olmadı mı?

Başbuğ ülkenin 26. Genelkurmay Başkanı’nın “Terör örgütü kurmak ve yönetmek”le suçlanmasına şaşırıyor. Bu şaşkınlığın sebebi belki de 25., 23., 22., 17. ve 15. Genelkurmay başkanları ve pek çok diğer general hakkında yapılmayan suçlamanın sadece kendisine yapılmasıdır. Muhtemelen Başbuğ kendisine soruyordur, “Ben Kenan Evren’den daha farklı ne yaptım ki? 27 Mayıs’ı gerçekleştiren arkadaşlarımdan farkım ne? 25. Genelkurmay Başkanı Büyükanıt muhtıra vermişti, benim ondan farkım ne de bu suçlama sadece bana yapılıyor?”

Generallerin talihsizliği

Bugünün generallerinin şanssızlığı işte burada yatıyor. Geçmişte yapılanları tekrarladıkları anda suçlu konumuna düşüyorlar ve kendilerini hâkim karşısında buluyorlar. Sayın Başbuğ’un tutuklanırken şaşırması gereken, suçu işlerken kullandığı iddia edilen yöntem ve araç (terör) değil, kendisine isnat edilen asıl suç, yani darbecilik olmalıydı. Savcı diyor ki “Sen bu ülkenin hükümetini cebir ve şiddet kullanarak ortadan kaldırmaya kalktın; görevini yapmasını engellemeye teşebbüs ettin, bunun için zemin hazırladın, örgütlendin” vs. İşte Başbuğ’un ve tüm generallerin asıl utanması, sıkılması gereken esas suçlama bu olmalıdır.

Elbette karşımızdaki manzaranın övünülecek bir yanı yok. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin başındaki kişi kendi devletine karşı darbe yapmakla, ülkesine karşı terör yöntemleri uygulamakla suçlanıyor. Ve herkes adı gibi biliyor ki o koltukta oturan pek çok kişi geçmişte bu suçu övünerek, sevinerek işledi. Kimi general başbakan idam ettirdi, kimi ise halkın temsilcilerini tehdit etti, azarladı, halk iradesine hakaret etmeyi görevi bildi. Kısacası mahkeme karşısında bir eski Genelkurmay Başkanı ile övünecek değiliz elbette. Ancak mahkeme karşısına çıkarılmayan pek çok genelkurmay başkanımızla da övünmekte zorlanıyoruz. Umarız bundan sonraki genelkurmay başkanlarımız ne terörle suçlanırlar ne de darbecilikle. Ve umarız Sayın Başbuğ da bu mahkemeden terörist ve darbeci olarak değil de, aklanarak çıkar.

Kaynak: Star