İki ziyaret, iki farklı ses: Obama ve Chavez

      Nisan ayının ilk günlerinde bölgemiz, Amerika kıtasının kuzeyinden ve güneyinden iki popüler devlet adamını ağırladı. ABD Başkanı Barak Obama geçtiğimiz Pazar günü Türkiye'ye geldi, Venezuela Devlet Başkanı Hugo Chavez ise geçen hafta sonu İran'daydı.  

      Bu iki ziyaret bölgemizde ağırlığı olan iki müslüman ülkenin temsilleri bağlamında, iki farklı açıklamanın pratiğe dökülmesi olarak görülebilir.

      Türkiye, global dünya sisteminin içinde kalmaya çalışan müslüman bir ülke olarak, ABD'nin vizyonunu yenileyeceği umulan siyahi başkanının müslüman ülkelerle ilişkilerini yenileme iddiası için en uygun adres olarak görünüyor. AK Parti yönetimindeki Türkiye, hem ABD'nin henüz ağırlığını tamamen yitirmediği bir dünya düzeni içinde kalmaya özen gösteriyor, hem de zaman zaman  bu düzenin bütün kurumlarıyla birlikte ortaya koyduğu çelişkileri, tutarsızlıkları, adaletten ve hakkaniyetten uzak uygulamaları eleştirme iradesine sahip çıkıyor.

      İran ise ABD'nin dünya sistemine dahil edemediği, açık bir şekilde muhatap olabileceği koşulların uzağında durmakta direten bir ülke. Dolayısıyla ABD'nin yönlendirdiği global sistemden rahatsızlık duyan ülkeler için İran bir cazibe merkezi olmaya devam ediyor. Güney Amerika'nın asi devlet adamlarından, Venezuela Devlet Başkanı Chavez'in Obama'nın Türkiye'yi ziyaret ettiği bir dönemde İran'da bulunması bir rastlantı da olsa,  dünyadaki yeni bir denge arayışının zorunlu kıldığı farklı bir hareketlenmenin göstergesi olarak, bir hayli anlamlı.

      Güney Amerikalı liderler açısından dünyayı kuşatan ekonomik krizde ABD bir müsebbip, güney halkları ise her zamanki kadar mağdur. 

      Brezilya lideri Lula da Silva,  ABD'den başlayıp tüm dünyaya yayılan küresel ekonomik krizin sorumluluğunu 'mavi gözlü beyazlara' yüklemişti.  Krizin ortaya çıkmasında da, dünyaya yayılmasında da yerliler, siyahlar ve fakirlerin sorumluluğu bulunmadığını dile getirmişti Silva: "Zenginlerin yarattığı küresel ekonomik krizin faturasını yoksulların ödememesi gerekir."

       Da Silva'ya göre,  sorumsuz davranışları nedeniyle dünyayı krize sokan mavi gözlü beyazlar daha kısa bir süre öncesine kadar 'herşeyi biliyormuş' havasındaymış gibi davranmaya devam ediyorlardı, ama artık hiç birşey bilmediklerini ortaya koymaktan başka çareleri kalmamıştı.

      Da Silva, ekonomik kriz sırasında yeniden belirginleşen gelir dağılımı adaletsizliği konusunda ideolojik bir bakışla hareket etmediğini vurguluyor. Bir tarafın savurganlığı ve yanlış hesapları yüzünden ortaya çıkan hesap hatasının faturasını sanki niye Güney ödesin…

      Chavez  bu fatura hatasının ideolojik bir ayrımdan kaynaklandığı inancını yüksek sesle dillendiren bir lider. İran İslam Devrimi'nden çok şey öğrendiğini vurguluyor, bu ülkeye yaptığı yedinci ziyaret sırasında. İranlı liderler ise pek çok Batılı siyasetçinin suskunlukla karşıladığı Gazze faciası sırasında sesini yükselttiği için, Chavez'i bir kez daha kutluyorlar.

      İran ve Venezuela ekonomik alanda işbirliklerini geliştirmeye devam ediyorlar.

      Obama bir bakıma, tarihin sona ermediğine, medeniyetler çatışması tezinin de bir kesinliği bulunmadığına dair inancını vurgulamış oluyor, Türkiye ziyaretiyle. Yaklaşık olarak 1991'de yaşanan ilk Körfez krizinden itibaren belirgin olarak çöküşe geçen ülkesinin yeniden güç bulması için olabildiğince tevazu ile yaklaştığı izlenimini veriyor, müslüman dünyanın global sistem içindeki en etkili toplumuna.  

        Obama, İran ile ilişkilerin iyileştirilmesi konusunda da seleflerinin olmadığı kadar girişken davranıyor. Devrimin başından bu yana İranlılara yönelik Nevruz Bayramı kutlamasında hem İran halkını, hem de devletini muhatap alan ilk başkan oldu, Obama.

      Amerika kıtasından Ortadoğu'nun en önemli iki ülkesine aynı tarihlerde yapılan bu ziyaretlerle, dünyayı kuşatan ekonomik krizin sarsıntılarının en hafif bir düzeyde atlatabilmesinde Ortadoğu'nun öneminin bir kez daha altı çiziliyor.

      Müreffeh kuzey insanları için faturalarında meydana gelen kabarma, en büyük felaket demek. Yüklü bir faturaya sahip olmaktan, onu ödeyecek hiçbir fona sahip olmamaktan ve kredileri tükenmiş olmaktan daha ciddi hiçbir şey yoktur Amerika'lı orta sınıf için, ünlü sosyolog Immanuel Wallerstein'e göre de... Henüz bütün boyutlarıyla idrak edilememiş olan büyük bir ekonomik krizin haberini yıllar önce veren Wallerstein, "Bundan böyle daha az küresel gelir mevcut olacağından, yaşam standartımızdaki küçük de olsa bir düşüşün yükünü kimin taşıyacağı sorunu derhal ve ivedilikle ortaya çıkacaktır" diye yazmıştı, 1995'te yayınlanan "Liberalizmden Sonra" isimli kitabında.

      Ekonomik krize ivme kazandıran koşulların düzeltilmesinde Ortadoğu kilit öneme sahip.  Globel sistemin kendi içinde aradığı çözüm için İslam Dünyası'nda Türkiye bir temsiliyet üstlenme konumunda görülüyor. İran ise ekonomik krizin sistem içindeki çöküşü hızlandıran etkisi karşısındaki çözüm arayışları için aykırı bir ses olmaya devam ediyor.

      Obama ve Chavez'in aynı tarihlere denk düşen Türkiye ve İran ziyaretleri bir açıdan büyük bir rastlantıyken, bir başka açıdan ise dünya sisteminin ekonomik krizle kendini gösteren çöküntüsünün seslerini daha belirgin olarak duyurtuyor.