İki medeniyet, iki meyve

Bir ağacın kıymeti nasıl meyvelerinin olgunluğundan ve gürbüzlüğünden anlaşılırsa medeniyetlere de meyveleri olan talebelerinin manevî kemâlatlarına göre değer biçilebilir. "Kem âlâtla kemâlât olmaz"  fehvâsınca zaten kötülükleri iyiliklerine gâlip gelen bir medeniyet ağacı topluma faydalı fertler üretemez; muzır ve müfsid veletler doğurur. Her tülü anarşi ve keşmekeşi besler. 

   

Bediüzzaman Hazretlerine göre Batı medeniyeti ile Kur'ân medeniyeti müntesiplerine verdiği 'nazar' yani bakış açısı cihetiyle taban tabana zıttır. Bediüzzaman, Sözler isimli eserinin bir kısmını sırf bu müvâzenelere ayırmıştır. Zira "Her şey zıddıyla bilinir" kaidesince bir şeyin kıymeti aksinin bilinmesiyle ancak takdir edilebilir.   

  

Ona göre batı medeniyetinin yetiştirdiği insanın "nazarında şu dünya bir matemhane-i umûmiyedir. Bütün zîhayat (hayat sâhipleri), firak ve zeval (ayrılmak ve yok olmak) sillesiyle ağlayan yetimlerdir. Hayvan ve insan ise; ecel pençesiyle parçalanan kimsesiz başıbozuklardır. Dağlar ve denizler gibi büyük mevcudat, ruhsuz, müdhiş cenazeler hükmündedirler."

  

Buna karşılık Kur'ân medeniyeti talebesinin "nazarında şu dünya, bir zikirhane-i Rahman (Allah'ın zikredildiği bir yer), bir talimgâh-ı beşer ve hayvan ve bir meydan-ı imtihan-ı ins ü cândır (insanlar ve cinler için bir imtihan yeri). Bütün vefiyat-ı hayvaniye ve insaniye (ölümler) ise; terhisattır. Vazife-i hayatını bitirenler, bu dâr-ı fâniden, manen mesrurane (sevinçle), dağdağasız bir âleme giderler. Tâ yeni vazifedarlara yer açılsın, gelip çalışsınlar. Bütün tevellüdat-ı hayvaniye ve insaniye (doğumlar) ise; ahz-ı askere, silâh altına, vazife başına gelmektir. Bütün zîhayat, birer muvazzaf mesrur asker, birer müstakim memnun memurlardır."

 

BATI MEDENİYETİNİN MEYVESİ

 

Batı medeniyetinin talebesi yukarda kısaca özetlenen nazarından dolayı âdeta bir firavun gibidir. Zira onun en büyük gücü benliğidir. Onun için Batı medeniyetinin en acı meyvesi bireyciliktir. Kendi benliğine tapan Batı insanı menfaati için en hasis, en pis şeye bile ibadet eder. Bu hâliyle zelil bir firavundur. Trajikomiktir ama gerçek budur işte: Bir neferin kendisini paşa zannetmesi ne kadar gülünç ise bir mahlûkun kendisini İlâh görmesi ondan bin kat daha komiktir.

  

Batı medeniyetinin talebesi inatçı ve ısrarcıdır. Neye karşı inatçı ve ısrarcı peki? Gösterdikleri mucizelerle medeniyetler tarihinde çığırlar açan peygamberlere karşı inatçı. Semavî olan her ne varsa, üzerinde mukaddes mührü olan her şeye husûmet! Ancak en ufak bir nefsî lezzet için binlerce zilleti kabûl edecek kadar miskîn bir inatçıdır. En âdî bir zevki için en şeytânî şahısların ayaklarını öpecek kadar serkeş bir inatçıdır.

  

Batı medeniyetinin talebesi cabbar bir mağrurdur. Fakat kendisindeki acz, fakr ve kusuru ortadan kaldıramadığı ve kalbinde bir dayanma noktası bulamadığı için âciz bir mağrurdur.

 

Hem Batı medeniyetinin talebesi menfaatperesttir. Nefsinin ve bedeninin menfaatlerini her şeyin üstünde tutan ve nefsinin menfaatlerini ırkının ve kavminin menfaatlerinde arayan dessas bir menfaatperesttir. Hulâsa, Batı medeniyetinin talebesi kendi nefsi için kardeşinden kaçar, onun aleyhinde dava açar.

 

KUR'ÂN MEDENİYETİNİN MEYVESİ   

 

Kur'ân medeniyetinin talebesi evvelâ 'abd'dir. Fakat Âlemlerin Rabbi'nden başkasına ibâdet yapmayan ve Cennet gibi azim bir nimeti bile ibâdetlerinin gayesi olarak görmeyen azîz bir abddir.

  

Kur'ân medeniyetinin talebesi mütevazidir; halîm ve selîmdir. Fakat Yaratıcısının hâricinde hiç kimseye kendi izni ve ihtiyarıyla tezellüle tenezzül etmeyecek kadar vakar ve mehâbet sahibidir.

  

Hem Kur'ân medeniyetinin hâlis ve samimi bir talebesi âciz ve fakirdir. Fakat Rahmeti sonsuz olan Kâinâtın Sultanının Kudret ve Rehmet'ini her dem arkasında ve yanında hazır bildiğinden ve bulduğundan, ikrâmı bol olan Mâlik'inin onun için hazırladığı uhrevî servet ile gayet zengin, çok kuvvetli ve çok kudretli bir âciz-fakirdir.

  

Nihâyet Kur'ân medeniyetinin talebesi, sadece Allah rızâsı için çalışır, Allah emrettiği için hareket eder, amellerinin karşılığında ise yalnız Allah'ın rızâsını bekler. Semâvât ve arzdaki umum sâlih kulları kendine kardeş telakki eder ve gayet samimî bir surette onlara duâ eder ve saadetleriyle mes'ud olur ve ruhunda onlara karşı şiddetli bir alâkayı hisseder.

  

İşte iki medeniyet ve iki meyve… Tercih bizim... Hak da ortada bâtıl da…

           

 

isbilir@theunity.org