İki devletli çözüm için son çağrı

İsrail ve Filistin'deki milliyetçi çatışmayı siyasi olarak çözümlemenin yolunun Filistin'in İngiliz mandası olduğu sınırlar çerçevesinde, iki devletin kurulmasından geçtiği, bugün dünya çapında hakim görüş durumundadır. Aslında bu, yeni bir tutum değil. Bunun yirminci yüzyıl boyunca dünya çapında hakim tutum olduğu öne sürülebilir.

İngiliz hükümeti'nin 1917'deki Balfour Deklarasyonu da Filistin içinde, iki devletli bir yapıyı murat eden "Yahudi ulusal yurdu"nun kurulmasını öngördü. Birleşmiş Milletler de 1947'de beyan ettiği çözümle apaçık iki devletin (Kudüs'e özel bir statü verilerek) kurulmasını istedi. Taksim, Birleşik Devletler ve Sovyetler Birliği'nce ve onları izleyen sosyal hareketlerce desteklendi. 1993 Oslo Mutabakatı'nda da iki devlet çağrısı yapıldı. Bugün de Condolezza Rice iki devlet üzerinde nihai anlaşmanın Maryland'deki Annapolis'te (henüz kesin olmayan bir tarihte, muhtemelen Aralık'ta) toplanacak konferansta hayata geçirilmesi gereken acil bir konu olduğunda ısrarlı.

Kalıcı bölünmeye -yani iki devlete- tarihte Siyonist hareketin (ve İsrail devletinin) ve Filistinli Arapların birbirini izleyen temsilcilerinin tepkisi neydi? Uygulamada, her iki devlet de bundan hiç hoşlanmadı. Siyonistler/İsrailliler arasında esasen hiçbiri bölünmeye olumlu bakmayan üç farklı duruş bulunmaktaydı. Bir tarafta doğrudan kendine özgü (aslında Ürdün'ü de kapsayan) bir Yahudi devleti talep eden revizyonistler (ve onların bugünkü ardılları; Likud gibi) var. Bunun çoğu savunucuları için bu, Yahudi olmayanların söz konusu topraklardan kovulması da demek. Siyasi yelpazenin tam ters tarafında ise iki uluslu Arap-İsrail devletinin kurulmasını isteyen (Judah Magnes, Martin Buber gibi) bir grup entelektüel var. Bu görüş 1948'de İsrail'in kuruluşundan sonra sönüp gitti. Bundan başka, İsrail'de daha sonra orta yolcu siyasi liderler olacak orta yolcu Siyonistler de vardı. Bölünme fikrini, Yahudi devletinin sınırlarının yavaş yavaş genişlemesini teşvik edecek gerekli bir gerçeklik olarak kabul ettiler ki, bir gün ülkenin çoğunu veya tamamını elde etmeyi umuyorlardı. Bu muhakkak ki David Ben-Gurion ve Ariel Sharon gibi belli başlı kişilerin de tutumuydu.

Şimdiye kadar iki devleti, kalıcı ve kesin bir çözüm olarak gören Siyonist/İsrailli gruplar sadece, 1967'den sonra oluşan, "barış için toprak" değişimi teklifiyle bilinen Peace Now gibi hareketlerdi. Bu gruplar seçimlerde hiçbir zaman net bir çoğunluk elde edemedi ve konumları gereği azınlıktan da az durumdalar.

Arap/Filistin tarafında ise iki devlete karşı direnç her zaman büyük oldu. Başlangıçta bu fikri ne olursa olsun savunan yoktu. Bu, Birleşmiş Milletler 1947'de taksime karar verdiği zaman, Arap/Filistin kesiminde bunu kabul eden olmadığı içindir. Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) 1964'te özellikle bu fikre karşı koymak için kuruldu. 1980'lerde duruşunu yavaş yavaş değiştirerek, 1993 Oslo mutabakatının bir parçası olarak iki devlet fikrini resmen kabul etti. Birçok İsrailli için her şeye rağmen bu duruş değişikliği sadece taktikseldi, gerçek değildi. Ben Gurion ve Sharon'un yaptığı gibi taksimi geçici bir realite olarak kabul ettiler ve her zaman tek devletli çözüme doğru ilerlemeyi umdular. Ne var ki, bugün, Filistin devlet başkanı Mahmud Abbas iki devletli çözümün şiddetli ve açık bir savunucusudur. Suudi Arabistan'ın başını çektiği Arap Devletleri bu duruşu onaylamaya açıkça hazır. Diğer taraftan İsrail Başbakanı Ehud Olmert bir Filistin Devleti yaratılmasının en iyi ihtimalle ılımlı bir yandaşıdır.

Öyleyse varılacak bir anlaşmadan ne beklenebilir? The New York Review of Books'ta sekiz tanınmış şahsiyetin iki devletli çözüm için son çağrı olarak nitelenebilecek beyanatında kabul edilen kadarı değil elbette. Bu beyannameye "Mahvedici sonuçları olan başarısızlık riskleri" gibi bir bakıma uğursuz bir başlık veriyorlar. İmzacılar kimler? İlk isim Zbigniew Brzezinski, Jimmy Carter'ın ulusal güvenlik danışmanı ve Barack Obama'nın en önemli danışmanı. Dikkate değer diğer üç Demokrat; Irak çalışma grubu eş başkanı Lee Hamilton, Bill Clinton döneminin Dışişleri Bakanı Yardımcısı Thomas Pickering ve John F. Kennedy'nin özel danışmanı Theodore Sorenson. Cumhuriyetçiler de böyle belli başlı kişiler: Gerald Ford'un ve George H. W. Bush'un ulusal güvenlik danışmanlığını yapmış Brent Scowcroft (genellikle baba Bush'un gayrı resmi sesi olarak kabul edilir), baba Bush'un ticaret temsilcisi Carla Hills, eski senatör Nancy Kassenbaum-Baker ve Amerikan Merkez Bankası eski başkanı Paul Volcker.

Bu seçkin gruptakilerin bir ortak özelliği var; bugünkü George W. Bush yönetimi ile bir alâkaları yok. Yazdıkları mektup Başkan Bush'a ve Condolezza Rice'a hitabendi. Mektupta detaylı bir taslak sunuluyor; yaygın olarak bilinen kısmında şöyle deniyor; iki devletli bir çözümün akla yatkın olabilmesi için, iki devletin dayanağı 1967 sınırları olmalı, kutsal yerleri için özel düzenleme yapılmış iki başkentli Kudüs tanınmalıdır ve "mülteci sorununun iki devletli çözümle uyumlu bir şekilde çözülmesi Filistinli mültecilerin hissettikleri haksızlık duygusuna hitap etmektedir ve onlara manidar bir finansal tazminat ve yeniden iskan edilmeleri konusunda yardım sağlayacaktır". Müzakerelerde Hamas ve Suriye'nin de olmasını ve İsrail yerleşiminin bir an önce durdurulmasını istiyorlar. Bu, Clinton yönetiminin son günlerine denk düşen 2000 Aralık'ta Taba görüşmelerinde kabul edilenlerle neredeyse aynıdır. Bu taslak kesinlikle Abbas için kabul edilebilir olandır ve Hamas için de imkân dahilindedir. Ne var ki Olmert hükümeti bunu açıkça ve şiddetli biçimde dışlamaktadır.

Peki çaresizlik bunun neresinde? Çünkü yazarları biliyorlar ki, bu taslağın ne İsrail hükümeti ne de George W. Bush tarafından kabul görmesi pek mümkün görünmüyor. İsrail meclisi (Knesset) herhangi bir anlaşmaya karşı ayak diretiyor ve bu duruşu değiştireceğine dair bir belirti de yok. Bush yönetimi de İsrail'i bu konuda zorlamayı düşünüyor gibi görünmüyor. Hatta tam tersini söyleyebiliriz.

Öyleyse neden bu sekiz imzacı bu son çağrıyı yapma zahmetinde bulundu? Çünkü iki devletli çözüm üzerinde yirminci yüzyılda sağlanan uluslararası konsensüs yok olmaya başladı. İsrail'e karşı bir zamanlar çok güçlü olan sempati, bir zamanlar İsrail'in duruşuna çok sempatik bakan çevrelerde dahi azalıyor ve böylelikle üniter devlet talebi yükseliyor. Karşılıklı korku ve antagonizma düşünülürse İsraillilerin tek devletli bir sonucu asla kabul etmeyecekleri görülür. Bitmeyen şiddet döngüsünü daha da sürdürecekleri şüphesiz. Brzezinsky ve diğer yedi kişinin üstü kapalı şekilde yaptığı uyarı, İsraillilerin (ve ABD hükümetinin) bu taslağı hemen kabul etmedeki başarısızlığının sonucunun bir otuz yıl daha tırmanarak süren ve sonunda İsrail devletinin varolacağı bile şüpheli, mahvedici bir iç savaş olacağıdır. Bu her biri için yeterince kasvetli bir tablo.



[Binghamton.edu'daki İngilizce orijinalinden Açalya Temel tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir]