İki devlet çözümü

Amerika’daki bazı medya kuruluşları, Ortadoğu barışı üzerine ilk yeni konuşmayı kimin yapacağı konusunda Başkan Barack Obama ve İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu’nun, New York Times’ın deyişiyle “tuhaf bir diplomatik yarışa” girdiklerini iddia ediyor.

Netanyahu, önümüzdeki ay Amerikan Kongresi’ne hitap etmek üzere, Obama’nın Cumhuriyetçi politik muhalifleri tarafından davet edildi: Eğer ilk o konuşursa, tahminen Obama’yı zor bir duruma düşürecek. Çünkü herkes biliyor ki, İsrailli liderlerin iki devletli bir anlaşma için öne sürecekleri şartlar, Filistinlilerin ve uluslararası toplumun büyük bölümünün kabullenebileceği asgariden çok daha az; hatta amacı, Filistinlileri iyi niyetlerine inandırmak değil, Batılı güçleri İsrail’in bu açmazda suçu olmadığına ikna etmek. Yine de böyle bir konuşma, yüz milyonlarca dolarlık politik bağış çekmek durumunda olduğu zorlu bir yeniden seçilme kampanyasının arifesinde, aleni olarak Netanyahu ile çatışma konusunda isteksiz olan Başkan Obama’nın işini güçleştirecektir.

Netanyahu büyük ihtimalle, Batı Şeria’nın bazı bölgelerinden sınırlı sayıda birliği geri çekmeyi ve bir avuç yerleşim karakolunu (gerçek yerleşimleri değil, daha radikal yerleşimcilerin İsrail hükümetinin izni olmadan inşa ettikleri karakolları) boşaltmayı önerecek. Fakat uluslararası mutabakata dayanan kapsamlı bir barış anlaşması teklif etmeye hiç niyeti yok. Başkan Obama ise aksine, İsrail’in 1967 sınırlarına dayanan bir Filistin devletini ve Kudüs’ün iki devletin de başkenti olarak paylaşılmasını savunduğu, Filistinli mültecilerin eve dönüş hakkı iddialarını ortaya koyacak ve İsrail’in güvenlik ihtiyaçlarını vurgulayacak bir konuşma yapmayı düşünüyor. Netanyahu’nun 1967 sınırlarına ve Kudüs’ü paylaşmaya niyeti yok; fakat onun ve Obama’nın şu anda bir konuşma yapmak için ortak bir amaçları var: Filistinli otoritelerin, iki devletli çözümün parametreleri için Eylül’de BM Genel Kurulu oylaması talep etmelerinin önünü kesmek.

***

Netanyahu’nun Filistinliler için kabul edilebilir bir anlaşma önermeye hiç niyeti olmadığını bilmelerine rağmen Obama yönetimi, İsrail’in kendini ABD himayesi altındaki müzakerelerle sınırlandırdığı konusunda ısrarcı. Devlet Bakanı Hillary Clinton geçen hafta “Filistinlilerin, devlet olma konusunda bir salahiyet veya onay oylaması için tek taraflı olarak BM’ye gitmelerini desteklemiyoruz. Güçlü biçimde desteklediğimiz iki devletli çözümün, yalnız müzakereler aracılığıyla başarılabileceğini düşünüyoruz” açıklamasında bulundu.

Davayı, 1948’de İsrail’in bağımsızlığını tanıyarak onu meşru kılan aynı temsilci uluslararası foruma götürmeyi “tek taraflı” olarak nitelendiren garip mantığı bir kenara bırakırsak, Amerika’nın kontrol ettiği “barış süreci”nin, yirmi yıldır ondan kaçan çözümü aniden üreteceği yanılsamasını sürdürmek zor. İsraillilerin, “barış sürecini” Amerika’nın kontrol etmesini istemelerinin nedeni tam de iki devletli çözüm parametreleri üzerinde varılmış uluslararası mutabakatı reddetmeleri. Meseleler Washington’ın elinde kaldığı sürece, ABD’nin iç politikasında yer alan İsrail destekçilerinin ustalıkla kullandığı müstesna etki, bu mutabakata karşı bir kalkan olacaktır. Obama Yönetimi’nin İsrail’i, Amerikan politikalarıyla tutarlı da olsa, BM eyleminden korumak için bu kadar uğraşmasının sebebi, aynı etkinin bir sonucu olabilir; tıpkı Şubat’ta yerleşim faaliyetlerinin durdurulmasını talep eden Güvenlik Kurulu oylamasında olduğu gibi.

Tabii ki Genel Kurul’da hiçbir ülkenin veto etme gücü yok ve bu ABD için, çoğunluğun desteğini alan bir çözümü engellemeyi imkansız kılıyor. Filistinliler bu çözüm için sıraya girdiler bile. ABD’nin BM eylemini engellemesinin tek yolu, Filistinlilere öneriyi geri çekmeleri konusunda baskı yapmak; Şubat’taki oylamada tam olarak bunu denediler ve başarısız oldular.

***

Amerika’nın, uluslararası topluma başvurmanın bir biçimde süregelen müzakereleri kesintiye uğratacağı şeklindeki savını, Washington’un en yakın müttefikleri bile reddediyor. Devam eden bir müzakere söz konusu değil; çünkü iki taraf da meselelerde birbirlerinden çok uzak noktalarda ve İsrail’in pozisyonunu değiştirmek için Filistinlilerin elinde pek bir koz yok. Şu anda Filistin liderliği müzakere masasına, Başkan Obama’nın bir başka coşkulu konuşmasının kopyasıyla değil de Batı Şeria, Gazze ve Doğu Kudüs’ün tümü üzerindeki egemenlik iddiaları bütün dünyada kabul görmüş halde gelirse, hedefinde başarıya ulaşmanın daha mümkün olduğuna inanıyor olabilir.

ABD’nin veto oyuyla tamamen yalnız kaldığını ortaya çıkartan Şubat Güvenlik Konseyi oylaması, bir tehlike işaretiydi: Ne Filistin liderliği ne de daha geniş anlamda uluslararası toplum, Obama’nın ya da Netanyahu’nun yapacağı bir dizi yeni konuşmadan etkilenecek veya bunlarla kısıtlanacak gibi görünmüyor.

*Bu yazı STAR gazetesi için kaleme alınmıştır.

Kaynak: Star