İki denizin birleş/me/diği yer

Türkiye'deki siyasi gündemden uzakta, iki denizin birleştiği yerde, Cebel-i Tarık boğazını geçerken karşı tarafta tamamen farklı bir kıtayla hatta kültürle karşılaşacağınızı bekliyorsunuz ister istemez. Biraz da oryantalist okumanın etkisiyle, karşı kıyıya adım atar atmaz öteki olanla, Afrika'yla, Doğu'yla hatta egzotik imajlarla süslü bir dünyayla karşılaşma beklentisi sarıyor. Bu oryantalist beklentinin aslında önyargıları nasıl beslediğini aynı zamanda önyargılardan beslendiğini Tanca'ya adım atar atmaz fark ediyorsunuz.

Bir kere, bu tarihi şehrin adının Tanger okunmasıyla başlıyor oryantalist yönlendirme. Tarihi Tanca ismi bir anda batılı prizmadan geçerek kırılmaya uğruyor her türlü değerde olduğu gibi. Kırılmaya uğrayan sadece isim değil elbette. Şehrin yapısı, değişik kültürlerin harmanisinden çok farklı kolonyal etkilerin deforme ettiği bir kimliği dışa vuruyor adeta. İspanyol, Fransız hatta İngiliz etkisinin şehre ruhunu veren Müslüman varlığını adeta bastırmaya çalıştığı mimariden anlaşılıyor. Yine de bu kolonyal etki daha çok doğuya, Afrika'ya, İslama ait olanı "egzotikleştirdiği" fikri baskın çıkıyor bende.

 

YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN