Jean-Pierre Filiu
El Kaide, ideolojik doktrinini büyük ölçüde Müslüman Kardeşlerin / İhvan'ın İslamın siyasi dirilişine yönelik yaygın ve bir zamanlar baskın yaklaşımına muhalefet ederek inşa etti. Müslüman Kardeşler el Kaide'nin meydan okumasını yıllarca gözardı etmeye çalıştı ve Arap dünyasındaki hâkim laik rejimlere karşı kendi örgütsel ve ideolojik alternatifini güçlendirmeye odaklandı. İhvan'ın el Kaide'yi gözardı etmekte daha bir zorlandığı 11 Eylül 2001 tarihi itibariyle model değişmeye başladı ve bu iki hareket, genel İslamcı hareket üzerinde liderlik adına rekabeti daha açıktan sürdürmeye başladılar.
El Kaide ve İhvan arasındaki ihtilafın merkezinde iki farklı cihad kavrayışı arasındaki çatışma ve çağdaş şartlar altında cihadın gâyeleri hakkında yaşanan ayrılık yatmaktadır. El Kaide, Eymen el Zevahiri'nin ifadesiyle, Granada'dan Kaşgar'a kadar her müslüman ülkenin gayri İslami yönetimlerden "kurtarılması" gerektiği küresel bir gündem sunuyor. Cihad, "Yahudilerin ve Haçlıların" temsilcilerine karşı ve de mürted müslüman hükümetlere karşı tüm müslümanların söz ve amelle ifa etmesi gereken şahsi bir görevdir.
Bunun aksine, Müslüman Kardeşler hem ideolojik hem de taktik nedenlerden dolayı tebliğ faaliyeti ve örgütlü siyasi mücadelenin bir bileşimi olan çok daha sınırlı bir cihad kavrayışını benimsedi. İhvan, mevcut müslüman devletleri alaşağı etmek maksadıyla devrimci şiddete başvurmaktan resmen vazgeçti. Dahası, hareket, Irak gibi yerlerdeki gayri müslim kuvvetlere karşı silahlı mücadeleyi ateşli bir şekilde desteklerken, el Kaide'nin hizipçiliğine seçenek oluşturacak bir cihatçılık arayışına da koyuldu ve İhvan'ın Irak kolu, Saddam sonrası Irak'ın Amerikan destekli siyasi sistemini benimsemeye başladı. Benzer şekilde, 2006 yılından beri Gazze Şeridi'ni yöneten İhvan'ın Hamas şubesi, faaliyetlerini 1948 öncesi Filistin topraklarıyla (yani İsrail, Batı Şeria v Gazze'yle) sınırlandıran ilk Filistin milis gücüdür.
Bu iki İslamcı hareket son yıllarda, Hamas'ın Gazze Şeridi'nin denetimini eline almasından sonra, yumruk yumruğa geldi ve gücünü pekiştirme süreci içerisinde, el Kaide'den ilham alan Gazze'deki grupları bastırdı. Bugünlerde, el Kaide'nin Hamas'la sürüp giden ihtilafı, el Kaide propagandasının ve kendini dünya çapında cihadın lideri olarak tesis etme gayretinin ana mes'uliyetlerinden biri haline geldi. Bir nesil süren bu İslam içi ihtilafın sonucu, cihatçılığın istikbaldeki seyri adına önemli neticeler doğuracaktır.
Acı Hasat
İçinde el Kaide'nin serpildiği bâkir zemini sağlayan Sovyet karşıtı Afgan cihadına para ve gönüllü sevkiyatında Müslüman Kardeşlerin ağı ilk başlarda vazgeçilmezdi. İhvan'ın cihad'ı destek faaliyetlerinin arkasındaki kilit isimlerden biri de Suud Krallığının Afgan militan hiziplere siyasi desteğiyle ilgilenen Suud merkezli Mısır İhvan'ı militanı Şeyh Kemal Sananiri idi. Sananiri, mücahit grupların, Arap savaşçıların hâmisi Abdurresul Seyyaf çevresinde toparlanması işini örgütledi. Cidde Üniversitesinde hocalık yapan ve Ürdün İhvan'ının resmi lideri de olan Abdullah Azzam'ın Afgan cihadına destek vermek üzere Pakistan'a geçmesini sağlayan yine Sananiri'ydi. Başkan Sedat'a düzenlenen suikast sonrasında Sananiri'nin ortadan kaybolması üzerine (1981 Ekim'inde tutuklandı ve tutukluluk sırasında öldü) Arap militanlar ve Afgan mücahitleri arasında aracılığı Azzam yürüttü.
Usame bin Ladin Pakistan'a ilk kez Müslüman Kardeşler'in Pakistan Cemaat-i İslami temsilcisi olarak gitti; Afgan mücahitlerine maddi destek sağlama görevi verilmişti. Bin Ladin Peşavar'da Azzam'a katıldı ve ikisi birlikte Afgan davası adına para bulan ve gönüllü yetiştiren dünya çapına yayılmış "Hizmetler Bürosu'nu" 1984'te kurdu. Azzam, Afgan cihadına askeri yardımı onaylamada gönülsüzlük sergileyen Ürdün İhvan'ı liderliğiyle daha önce ihtilafa düşmüştü. Azzam ve bin Ladin Hizmer Büroları sayesinde kendilerini İhvan'dan azâd etmişlerdi.
Azzam ve bin Ladin'in İhvan'dan ayrılmaları, İhvan'ın Suriye rejimine karşı felâketle sonuçlanan ayaklanması sırasında gerçekleşti – devrimci cihad yoluyla bir İslam devletinin kurulup kurulamayacağı hakkında İhvan arasında şiddetli tartışmalar yol açmış travmatik bir olaydı bu. En nihayet, devrimci yahut "askeri" seçenek" bu tartışamanın mağlubu oldu. Böylelikle, içeriden dönüştürme niyetiyle siyasi mücadele ve mecvut siyasi düzene katılım, İhvan'ın ana odağına yerleşti.
Afgan cihadı, bin Ladin ve Azzam'ın Hizmetler Bürosu, çok geçmeden hareketin yeni siyasi yöneliminden mutsuz İhvan militanlarının menzili haline geldi. Bu kişiler arasında Suriye'den genç bir militan Abu Mus'ab el Sûri de (Mustafa Setmeryem Nasar'ın lâkabı) bulunuyordu. Peşavar'daki hayal kırıklığına uğramış bu İhvan eylemcisi, İhvan'ın "kalleş" yöntemlerine karşı derin bir husûmet duygusu paylaşan dokuz canlı Mısırlı radikallerle buluştu. Mısırlı liderlerden ikisi Said İmam Şerif (bugün en çok da Doktor Fadl takma adıyla tanınmaktadır) ve Eymen el Zevâhiri idi ve İhvan'ı "mürted" rejimlerle işbirliği yapmakla suçluyorlardı.
El Kaide'nin ideolojik oluşumunda, hareket 1988'de gizlice kurulurken, bu İhvan karşıtı arka zemin çok önemlidir. Zevâhiri İhvan karşıtı malzemelerini Acı Hasat adlı kitabında topladı. Acı Hasat, Peşavar'da basıldı ve el Kaide'nin filizlenen şebekesi eliyle dünyaya dağıtıldı. El Kaide, İhvan'ın İslam davasına "ihanet" zinciri olarak adlandırdığı şeyi bilhassa da (siyasi partiler kurarak ve modern siyasi hayatı benimseyerek) hâkimiyet Allah'ındır ilkesine karşı ve (devrim seçeneğini bir kenara bırakıp çok daha sınırlı bir cihad kavrayışını benimseyerek) İslami cihad yükümlülüğüne karşı ihanetini bugüne değin kınamaktadır.
Hamas'ın ortaya çıkışı
Hamas, Ürdün Müslüman Kardeşleri'nin Filistin şubesinin çekilip ayrı bir bağımsız grup oluşturduğu 1987 Aralık ayında kuruldu. Bu gelişme, İsrail'e yönelik kırk yıllık İhvan politikasından ve uygulamasından ayrılışı temsil etmiştir. İhvan'ın Ürdün şubesi 1949'da Hâşimi Krallığı'nın Batı Şeria'yı ilhak edişini onayladı ve Ürdün Nehri'nin iki yakasında birleşik bir aygıtı destekledi. Bu sistem İsrail'in 1967 işgaline kadar öyle ya da böyle sürdü ve İhvan, Filistinli ulusal kampa karşı Hâşimi hâkimiyeti iddiasını destelemeye devam etti.
Ürdün İhvan'ından ayrılan Hamas Filistinli ulusal kampa katıldı. Bununla birlikte, yeni İslamcı hareket, Hamas standartlarına göre bir hayli laik addedilen el Fetih hâkimiyetindeki FKÖ'nden sakındı. Aynı zamanda, Hamas'ın birinci önceliği – ve Hamas'ın Ürdün İhvan'ından ayrılmasını savunan İhvan hareketindeki unsurların birinci önceliği - İsrail karşıtı militanlıktı. Cihadın benimsenmesi bir şekile İhvan'ın sosyal eylem politikasındaki değişimi ve devletin hareket üzerinde sıkı önlemler uyguladığı 1960'dan beri odağında yer alan gizli ideolojik çalışmasını temsil ediyordu. Hamas'ın nüfuzu sayesinde İsrail karşıtı militanlık, bir bütün olarak İhvan'ın İslamcı referanslarını tesis etmeye ve örgüte yeni kişiler kazanmaya teşebbüs ettiği yollardan biri oldu.
Bin Ladin 1996 Ağustos'unda Suudi Arabistan'ı "kâfir işgalinden" kurtarma sözü verdi ve ABD'ye karşı cihad ilan etti. Fakat o zaman, el Kaide hareketini Filistin davasına bağlama gereği hissetti ve İsrail-FKÖ arasındaki barış anlaşmasını reddettiğinden dolayı Hamas'ın karizmatik lideri Şeyh Ahmet Yasin'i övdü. Hamas'ın İsrail'e karşı düzenlediği intihar saldırıları dalgası 1996 Mart'ında Şarm el Şeyh'te barış zirvesinin düzenlenmesine yol çatı; el Kaide propagandası, "mürted rejimler" ve "Haçlılar" arasındaki danışıklı dövüşün güçlü resimleri olarak, Amerikalı veya İsrailli meslektaşlarıyla kucaklaşan Arap liderlerin görüntülerini kullandı. El Kaide, Hamas "şehitlerinin" beyanlarından da ilham aldı ve bu halkla ilişkiler taktiğini kendi intihar bombacıları için de taklid etti. Fakat Filistin ulusçuluğu küresel cihad için çok güçlüydü ve el Kaide Filistin asıllı çok az kişiyi istihdam edebiliyordu ve bunların hepsi de Körfez'de doğmuş ve büyümüşlerdi.
Bin Ladin 11 Eylül 2001 saldırılarından sonra küresel erişimini beslemek için Filistin davasına müracaat etmeye başladı. Fakat el Kaide'nin 2002 Kasım'ında Mombasa'da düzenlediği İsrail karşıtı saldırılar, Batı Şeria ve Gazze'deki Filistin savaşçılarının dikkatini öyle pek çekmedi. 2003 yılında Amerika liderliğinde gerçekleşen Irak işgalinden sonra, Ebu Musab el Zerkavi Irak'ın gerilla kontrolündeki bölgelerinde bir güç üssü tesis etmek için bin Ladin'i iknaya çalıştı; el Kaide'nin oradan Ürdün'e ilerleyebileceğini ve en nihayet İsrail'e karşı savaş yürütebileceğini söyledi. Fakat el Kaide o vakitler S. Arabistan'daki kendi terör kampanyasıyla meşguldü ve Zerkavi'nin stratejisi ancak 2004 yılı sonlarında onaylandı.
Zerkavi'nin Irak'taki terör dönemi boyunca en gözde hedeflerinden biri, İhvan'ın Saddam sonrası Irak'ta ABD destekli hükümete ve ülkenin siyasi sistemine katılan ve İslam Partisi olarak bilinen Irak şubesiydi. Zerkavi, el Kaide'nin cihatçı şebekesini ülkesi Ürdün'e genişletmeye çalıştı ve el Kaide militanları 2005 Ağustos'unda İsrail'e bir roket fırlattı. Hamas o vakitler İsrail'in Gazze'den tek taraflı çekilişiyle meşguldü ve Filistinli militanlar Zerkavi'nin kışkırtmalarına alenen kızmışlardı.
El Kaide propgandası, Hamas'ın siyasi adaylarının Filistin meclis seçimlerine katıldığı 2006 Ocak ayında bütünüyle Filistin hareketine yöneldi. Zevâhiri'nin İhvan'a yönelttiği Acı Hasat'ı bu dönem boyunca Hamas aleyhine çevrime sokuldu. Mesela Hamas seçimler için aday belirlediğinde el Kaide onu İhvan'ın diğer şubeleri gibi Allah'ın hâkimiyetine karşı çıkmak ve "kâfir" demokrasi sistemini benimsemekle suçladı. Bundan başka, el Kaide propagandacıları Hamas'ın Filistin seçimlerine katılmasının İsrail'i tanımakla eş olduğunu savundular zira Filistin seçim kurumları İsrail-FKÖ anlaşmalarının yan ürünüydü. El Kaide'nin Hamas'a karşı ideolojik hücûmu Hamas'ın hükümeti kurduğu zaman tekrar palazlandı; Suudi kralının Hamas ve el Fetih arasında Mekke'de varılan bir anlaşamaya sponsor olduğu 2007 Şubat'ında saldırısını artırdı. Hamas, 2007 Haziran'ında el Fetih'i Gazze Şeridi'nde çıkardığından el Kaide "mürted" dediklerinin ihracından dolayı bayram etti ve Hamas'ın bu bölgede "İslam Emirliği" ilan etmesini talep etti. Buna rağmen el Kaide ve Hamas arasında İslam içi ihtilaf daha da kötüleşmeyi sürdürdü.
Hedef: Gazze
El Fetih'in tahtından edilmesinden sonra Hamas, önceki yıllarda Gazze Şeridi'ne yayılmış silahlı grupların üzerine gitti. Hamas'ın Gazze'yi kendisi dışındaki militan gruplardan arındırma ve Gazze Şeridi'nde gücünü tahkim etme hedefi iki katmanlıdır: el Fetih destekçisi bâkiyeleri silip süpürmek ve Ramallah'tan kaynaklı askeri püskürtme tehdidini caydırmak; mahalli nüfusun ana kaygılarından biri olan kanun ve düzeni sağlamak; yabancı uyrukluların kaçırılmasına son vermek (2004-2006 arasinda 16'sı batılı 24 yabancı uyruklu kişi kaçırılmıştı); ve Uluslararası imajı yükseltmek.
Hamas hemen ve derhal, "İslam Ordusu" olarak bilinen, Gazze Şeridi'nde ağır şekilde silahlı gruplardan biri olan Doğmuş aşiretinin içinde yuvalanmış karanlık bir grubun üzerine yürüdü. İslam Ordusu Gazze'deki BBC muhabirini kaçırdı ve el Kaide bağlantılı iki tutuklunun serbest bırakılmasını talep etti – biri Ürdün'de hapiste bulunan Iraklı başarısız intihar bombacısı, diğer ise İngiltere'de hapiste bulunan karizmatik imam Ebu Kutada. İslam Ordusu, Hamas'a karşı el Kaide polemiği kıvamında suçlayıcı söylem kullanmaya başladığında Hamas gruba saldırdı. Önce İngiliz rehineyi kurtardı sonra da İslam Ordusu'nu dağıttı ve nihayet cüretkâr Doğmuş kalesini yıktı.
Baştan aşağı silahlı Hamas, zaptedici adımları kendi topraklarında faaliyet gösteren diğer cihat gruplarına karşı da aldı. Bunların arasında Jaish al Umma ve Jund Ansar Allah da var. Radikal mescitlere baskınlar düzenlendi ve el Kaide'den ilham alan militanlar yakalandı. Selefi savaşçılarının giydiği Afgan kıyafetleri bile yasaklandı. Hamas'ın müsamaha gösterdiği tek hizip, uzun zamandır İsrail karşıtı müttefiki İslami Cihad'dı. Fakat İslami Cihad militanları İsrail'e karşı Hamas savaşçılarıyla cepheye gönderilirken, Gazze sokaklarında devriye görevi yapmaları yasaklandı.
Hamas'ın Gazze'deki el Kaide bağlantılı veya ilhamını el Kaide'den alan grupları bitirmesi, küresel cihad hareketi liderliğini mahcup etti. Bin Ladin 2007 Aralık ayında Hamas'ı "dini savsaklama" ve gayri İslami kurumlarla "uluslararası anlaşmaları tanımakla" suçladı; Zevâhiri ise Hamas'ı Filistin'in beşte birinden vazgeçmekle itham etti.
El Kaide'nin kendini halife ilan eden Irak lideri Ebu Ömer Bağdadi 2008 Şubat'ında Hamas'ın askeri kanadına çağrıda bulunarak hareketin "sapık ve yoz siyasi liderliğiyle" bağlarını koparmasını istedi. İslami hareketin içerisinde darbe çağrısı Hamas liderliğini Gazze Şeridi'nde hâkimiyeti daha sıkı tesis etmeye ve diğer hiziplere göz açtırmamaya sevketti.
El Kaide'nin kurucu üyelerinden Dr. Fadl olarak bilinen Said İmam Şerif 2007 sonbaharında bin Ladin ve Zevâhiri'ye karşı dönünce El Kaide'nin Hamas'a karşı husûmeti nihayet geri tepti. Bu aleni ret, el Kaide'nin cihad çevrelerindeki itibarına yıkıcı bir darbe indirdi – Zevâhiri'nin militanlarla birlikte bir chat oturumunda yönünü değiştirmeyi umut ettiği bir darbeydi. Bu ağız dalaşı sırasında, el Kaide eleştirmenlerinin pek çoğu el Kaide'nin Irak gibi ülkelerde yaptığı müslüman katliamlarını veya Hamas'ı yüksek sesle kınamasını tasvip etmediklerini ifade ettiler.
El Kaide liderleri bu perdeden sonra Hamas'â karşı saldırıların dozunu düşürdüler ve İsrail'e karşı savaş görevi dedikleri şeye ve Gazze kuşatmasını kaldırmaya odaklandılar. Bunu yaparken de Hüsnü Mübarek yönetimini kuşatmada İsrail'le işbirliği yapmakla suçladılar ve Mısırlı kitleleri yöneticilerine karşı ayaklanmaya davet ettiler; ve statükoyu kabullenmesinden dolayı Mısır Müslüman Kardeşleri'ni tenkit ettiler.
El Kaide'nin Gazze etrafında dönen İslamcı propagandasının küreselleşmesi, Hamas'la doğrudan çatışmaya girmeksizin çatışmadan istifade etmesine imkan verdi. İsrail'in 2008'in son günlerinde düzenlediği Kurşun Dökme Operasyonu sırasında da devam etti bu. Bin Ladin 2009 Ocak ayında ABD ve İsrail'e karşı dünya çapında terör saldırısı çağrısı yaptı ve mürted Arap rejimleri ünvanı verdiklerini devirme sözünü yineledi. Bu noktada Gazze, el Kaide'nin hırslı küresel cihad satranç tahtasındaki bir taştan fazlası değilmiş gibi duruyordu.
Şüphe yok ki el Kaide Hamas liderliğinin ve milislerinin İsrail saldırısı sırasında çok büyük kayıplar yaşamamış olmasından dolayı hayal kırıklığına uğramıştı. Hamas Gazze'yi kontrol altında tuttuğu müddetçe el Kaide'nin orada kendi şebekesini geliştirme şansı neredeyse hiç yoktur. Şu an Filistin ulusçuluğunun kısmen çözüldüğü ve yerini selefi "küreselciliğin" aldığı yer Lübnan'daki Filistinli mülteci kamplarıdır. Hamas'ın Lübnan'da askeri mevcudiyet tesis etmeyi FKÖ ve Suriye yanlısı hizipler çöktükten sonra bile her daim reddettiği gerçeği Sayda ve Trablus çevresinde selefi cihatçıların nüfuz etmeye çalıştığı bir güvenlik boşluğu oluşmasına yol açtı.
Irak'taki cihad gazilerinin, el Kaide'den ilham alan vaizlerin ve "ulus sonrası" militanlar "Fetih el İslam" hareketini kurmak üzere aynı noktada buluştukları Kuzey Lübnan'daki Nahr el Bared kampı 2006-2007 kışında laboratuar haline geldi. Bu yeni hareket, Lübnan ordusuyla aylarca çarpıştıktan sonra Nahr el Bared kalesini 2007 Eylül'ünde kaybetti ancak Irak şubesi vâsıtasıyla güçlü el Kaide bağlantılarını devam ettirmektedir. Bununla birlikte, Fetih el İslam'ın kuşkulu sicili, Hamas'ın daha geniş Filistin bölgesindeki itibarı ışığı altında solgun durmaktadır. Beklenmedik bir yıkımın Gazze'yi Nahr el Bared'e çevirmemesi durumunda, el Kaide'nin Hamas'la kendi sahasında rekabet edebileceğini görmek zor bir iş olacaktır.
İhvan nokta-i nazarından, Hamas, Filistin'deki cihadın bölgedeki İslamcıların sadâkatlerini ve arzularını güvenceye aldığı 1940'ların siyasi atmosferini yaratmada başarılı oldu. Pratik bir mesele olarak, Hamas'ın seçmenlerini birleştirme ve kendi hâkimiyetini tesis etmenin bir yolu olarak İsrail'e karşı ulusal mücadele vurgusu, ideolojik ve örgütsel bakımdan potansiyel olarak bölücü olduğunu ispatlamış diğer İslami projeleri rafa kaldırmak – hatta onlarla karşılaşmak- anlamına gelir. El Kaide gibi küresel cihatçı hareketlerin ve onların ideolojileri de buna dâhildir. Hamas, Hizbullah ve İran İslam Cumhuriyeti'nden destek kabul ederek hizbi hatların ötesine geçmeye dahi teşebbüs etti. Aynı ruhla hareket eden Mısır Müslüman Kardeşleri, bölgedeki İslamcıların İran liderliğinde Araplar'a hâkim olmak ve onları Şia yapma planı olarak gördükleri ve "Şia tezgahı" dedikleri şeye saldırmaktan imtina eden tek Sünni İslamcı partidir.
Müslüman Kardeşler hareketi ve özellikle de Hamas, kendisini halkta ve ülkede derin kökleri olan, cihadın ulusçu versiyonunun lideri olarak savunmak sûretiyle kaydadeğer siyasi kazanım elde etti ve hatırı sayılır derecede geniş bir siyasi taban tesis etti. Bu esnada, el Kaide'nin küresel cihad ideolojisi gitgide konu dışı görünmekte ve müslüman gerçekliğiyle ve de seferber etmek istediği müslüman nüfusla temassız durmaktadır. İslamcı hizipçiliği red kumarı, tarihi olarak Sünniliğin en militan formlarıyla ilişkisi olmuş olan – mesela Suriye'de - Müslüman Kardeşler gibi bir örgüt için büyüleyicidir. Hamas ve Müslüman Kardeşlerin el Kaide'ye indirdiği bir diğer darbe de bu olabilir – küresel cihad hareketinin câri krizini sadece daha da kötüleştirmiş bir darbedir. Şu an, Hamas kuvvetlerinin Jund Ansar Allah olarak bilinen selefi gruba 2009 Ağustos'unda uyguladığı aşırı şiddet, el Kaide bağlantılı veya el Kaide'den ilham alan herhangi bir militanlığın Hamas kontrolündeki Gazze Şeridi'nde pek bir geleceği olmadığı hususunda hiçbir şüpheye yer bırakmamaktadır.
Kaynak: Hudson Institute.
Dünya Bülteni için çeviren: M. Alpaslan Balcı