İğneli fıçıda bir komutan: İlker Paşa


Son yıllarda hiçbir genelkurmay başkanı onun kadar sıkıntılı bir dönem geçirmemiştir. 30 Ağustos 2008'de görevi devraldığı günden beri oturduğu koltuk tam anlamıyla bir iğneli fıçıya döndü. Dağlıca ve Aktütün saldırılarından tutun da 2002 sonundan itibaren başlayan pek çok darbe hazırlığına dair bilgi ve belgelerin ortaya saçılması onun dönemine rastladı.
Denilebilir ki, generallerinin hep bir ağızdan 'muhtıra verelim' talebine büyük bir cesaretle direnen Hilmi Özkök bile İlker Paşa kadar zor durumlarda kalmamıştır.  Nihayet o sonuçlarını göze alarak müdahale taleplerine karşı kesin bir tavır almıştı. İlker Paşa öyle görünüyor ki, bir taraftan, Türkiye'de darbe -muhtıra devirlerinin geçtiğini görüyor ama diğer taraftan 'genç subaylar'a laf anlatmanın güçlüğünü yaşıyor, ne İsa'ya ne Musa'ya yaranabiliyor.Hem askeri vesayeti devam ettirmekle hem de de yeterince müdahaleci olmamakla suçlanıyor.  İşte, çağdaş yaşamcı kalemlerden birinin 'Paşa'ların Paşasına' hitaben kaleme aldığı 'mektup' niteliğindeki yazıdan bir bölüm:

"Bizler askerin müdahale etmemesini, sivil bilincin gerekeni yapmasını isteriz...Ama siz koli bandı gibi ağzımızı kapatıyorsunuz... Ne zaman ağzımızı açacak olsak, sizin şu saçma sapan planlarınızı önümüze koyuyorlar.Yani aciz ve yetersiz kaldığınız yetmiyormuş gibi, sivil tepkinin de canına okudunuz... Kolunu-kanadını kırdınız cumhuriyete sahip çıkmak isteyenlerin...Bakın meydanlar bomboş...Ağızlarını bıçak açmıyor Atatürk çocuklarının...

Bir bakıma laik cumhuriyete karşı sürdürülen yıkımın parçası, gerekçesi ve kalkanı olduğunuzun farkında mısınız?..." (Bekir Çoşkun,Habertürk,22 Ocak)

İlker Başbuğ en başından beri  Hüseyin Kıvrıkoğlu, Şener Eruygur, Aytaç Yalman, Çetin Doğan, Hurşit Tolon gibi paşaların çizgisinden uzak durmasını bildi.  Müdahalelere sıcak bakmadığı gibi , dünyadaki gelişmeleri ve Türkiye'nin yeni konumunu doğru okuyabilen bir kurmay olduğunu da zaman zaman gösterebildi.  Kürt açılımı'ndaki 'devlet içi mutabakat' bunun kanıtıdır.  Bu açılım, İlker Paşa'ya rağmen olamazdı.

Ama Ergenekon davasında tutuklu paşalara, Kandıra cezaevine temsilci gönderip geçmiş olsun mesajı iletmekten de  geri durmadı. Bu ziyaret, sadece ' silah arkadaşlığı' ile açıklanabilir mi, yoksa başka saikler de devrede miydi, bugünden bilemiyoruz.

İlker Başbuğ, başında bulunduğu  karargâhın adeta  kevgire döndüğü bir dönemde komutanlık yapıyor. Hilmi Özkök ve Yaşar Büyükanıt dönemlerinde, kol kırılır yen içinde kalır durumu vardı. Hilmi Paşa döneminde muhtıra talebi zirve yapmışken bile  karargâhta yaşananlar kamuoyuna  çok sonra yansımıştı. İlker Paşa zamanında kırılan kolların çatırtıları ise neredeyse  Ankara'nın her köşesinde yankılanıyor.

'TSK içinde darbecileri barındırmayız, bunu kim söylüyor, TSK'nın komutanı olarak ben söylüyorum'  diyen bir komutandan halk ortaya saçılan onca bilgi ve belgeden sonra sorumlulardan hesap sormasını bekler. Kamuoyunda  İlker Paşa'nın bu hesapları sorabildiğine dair bir kanaat yoktur.

1971 muhtırasından önce genelkurmay başkanı Memduh Tağmaç, karargâhtaki darbeci subayların baskıları karşısındaki çaresizliğini ' altımı tutamıyorum' diye ifade etmişti. 1970'lerden bu yana ama özellikle Soğuk Savaş sonrası  köprülerin altından çok sular aktı. Şimdi İlker Paşa'nın ve haleflerinin altlarını tutabilmeleri lazım. 2000'li yıllarda komutanlık yapabilmek bunu gerektiriyor. Nihayet 'komutan' sadece bir orduyu savaşta sevk ve idare eden kişi değildir. 'Karar anı'nda bütün sonuçlarına katlanacak şekilde gerekli cesareti ve feraseti gösterebilen kişi komutandır. Ortalık güllük-gülistanlık iken komutanlık yapmak kolaydır.

Nihayet, komutan, zor zamanların adamıdır.

Hilmi Özkök örneği, bunca zamandır süren darbe geleneğinin ardından Türkiye'de 'demokrasiyi özümsemiş subaylar kuşağının işbaşına gelmekte olduğunun bir işareti sayılmalı. İlker Paşa'ya düşen bu süreci devam ettirip bu anlayışı yerleştirmeye çalışmak, daha cesur olmak ve halkla  ilişkilerinde daha dürüst  davranmaktır. Aksi halde Türk ordusu, başındaki komutanların elinde hırpalanıp duracak.Hem de Türkiye gibi bir devletin ordusuna en fazla ihtiyaç duyduğu bu geçiş döneminde.