Daha sekiz ay önce bir hukuk devleti ve demokrasi referandumuna dönüşen genel seçimden yüzde 47 gibi kahir bir ekseriyetle çıkan AKP'ye yönelik kapatma davası, bu başvurunun öncesi ve sonrasına damgasını vuran Ergenekon çetesi, tutuklamalar, Hrant Dink cinayetine artık doğrudan karıştığı izlenimi maalesef güçlenen Jandarma örgütü Türkiye'nin üzerine bir kez daha bir kabus gibi çökmüş durumda.
Türkiye bu mide bulandırıcı konuları konuşmaktan gerçek gündemine bir türlü yer ayıramıyor, belki de birileri ülkenin gerçek gündemini yakalamasını bilinçli bir biçimde engellemek istiyor.
Benim sezdiğim daha hızlı büyüyen, daha hızlı küresel ekonomi ve bu ekonominin hukukuyla Yaşanan çok sıcak siyasi tartışmaların mutlaka ve mutlaka bir ekonomik temeli olması lazım.
bütünleşen Türkiye'de belirli çevrelerin güç ve egemenliklerini yitireceklerini anlamış ve bu doğrultuda yani kendi sınıfsal, zümresel çıkarları doğrultusunda ciddi bir mücadeleye girmiş oldukları.
***
2023 senesine yani çok kollanan ama yanlış kollanan Cumhuriyet'in yüzüncü senesine tam 15 sene kaldı ve Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı sıralamasında Türkiye Cumhuriyeti yurttaşının refah ve mutluluğunda dünya ülkeleri arasında 84. sırada ve bu sıralama aklı başında biri için utanç vesilesi.
2023 hedefi, şayet Cumhuriyet'in yüzüncü senesini gerçekten kıvançla kutlayacaksak, ülkeler sıralamasında kırklı bir sıralama olmalı.
Ancak, 'laik Cumhuriyet' sloganını (niye demokratik, laik, hukuk devleti bir Cumhuriyet değil de illaki de sadece 'laik Cumhuriyet') bayrak edinenlerin zihniyet, tutum ve önerileri Türkiye'yi bırakın kırklı sıralara taşımayı, yüzlü yerlere geri itmeye matuf.
İddianame meselesine, Ergenekon çetesine, 11 Mart 2008 tarihli Anayasa Mahkemesi kararına (yabancı yatırımlar) 'Türkiye'nin 2023'de nerede olması hayal ediliyor ?' sorusu üzerinden bakmakta büyük fayda var; bu soruya verilecek cevap ve saptanan hedefe ulaşmada anlamlı ve tutarlı adımların atılması hep bu konuda bir uzlaşmaya bağlı.
***
Aklı başında kuruluşlar geleceğe daha da uzun vadeli de bakıyorlar.
Price Waterhouse Coopers adlı ünlü denetim şirketi gelişmekte olan ülkelerin 2050 senesinde yani günümüzden yaklaşık kırk iki sene sonra nerede olabileceklerine yönelik geçtiğimiz sene bir çalışma yayınladı.
Bu çalışmada Türkiye'ye yönelik olağanüstü olumlu, iyimser bir senaryo var.
Şirket, yaptığı çalışmada 2050 senesine damgasını vuracak yedi ülkeden bahsediyor; bu ülkeler BRİÇ ülkeleri diye bilinen Brezilya, Rusya, Hindistan (India) ve Çin'e ilaveten Türkiye, Endonezya ve Meksika.
Bu yedi ülkenin 2050 senesinde dünya ekonomisi içindeki payının günümüzün G7'lerini geride bırakacağı iddiası çalışmada yer alıyor.
Türkiye'ye yönelik çok olumlu bir öngörü de 2050 senesinde Türkiye'nin 2050 İtalya'sını kişi başına gelir düzeyinde satın alma gücü paritesine göre yakalayacağı öngörüsü.
Çalışmaya temel teşkil eden metodoloji, yöntem eleştirilebilir, 2050 gibi çok uzak bir vadeye yönelik öngörülerin anlamsızlığı gündeme getirilebilir ama yine de, ne yalan söyleyeyim, 2050 senesinde İtalya'yı yakala ihtimali beni heyecanlandırıyor.
***
Ancak, 2050 senesinde İtalya düzeyine gelebilmek öyle kendiliğinden, ya da eski alışkanlıklara endeksli bir sürecin ürünü olmayacak, bu kesin.
Bu işin başarılabilmesi temel bakış ve davranış kalıplarının radikal değişimini gerektiriyor.
Yüzde 47 oy almış partilere kapatma davası açılabildiği, Jandarma teşkilatının bir bölümünün bir ermeni yurttaşımızı göz göre göre ölüme yolladığı, çetelere dokunulmadığı bir ülkenin bu hedefe ulaşması olanaksızdır, herkesin bunu bilmesi şart.
Hrant'la ilgili bilgileri saklayan jandarma komutanlarının 2050 senesinde İtalya'yı yakalama gibi bir dertleri olmayabilir zira bu yeni konum herşeyden önce kendi egemenliklerine bir tehdit olacaktır ama ne yalan söyleyeyim benim, ben göremesem dahi, böyle bir rüyam var.
Eses mesele galiba şu: Cumhuriyet'in seksenbeşinci senesinde neden hala kırk iki sene sonra İtalya'yı belki yakalayabilme ihtimalinden bahsediyoruz?
Kaynak: Star Gazetesi