Kuzey Akdeniz boyunca "iç savaş" yaşanmamış tek ülke Türkiye'dir.
Bu felaketin virüsü sosyal dokulara girmekte...
Dikkat...
Güneydoğu'dan ve Türkiye'nin diğer kentlerinden yankılanan haberler iyiye alamet değil.
Dün 7 askerimiz şehit oldu. 3 ağır yaralıdan biri şu satırlar yazılırken ameliyat ediliyordu. Ölenlere rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum.
Polis ve askeri araçlara saldırılar, vitrinlere atılan molotofkokteylleri, parti tabelalarının söküldüğü binlerce katılımlı gösteriler, kepenk kapattırma eylemleri, Abdullah Öcalan ve PKK için atılan destek sloganları... İstanbul gibi büyük kentlerde de "kurtarılmış mahalleler" yaratma çabaları...
Sanki görünmeyen bir el düğmeye bastı.
Sadece Güneydoğu'nun dağlarında tavır koyan PKK böylece düze iniyor, kentlere uzanıyor.
Tüm bunların "açılım" süreciyle örtüşmesi dikkat çekicidir.
PKK, "tasfiye" sendromuna girdi.
Türkiye'nin, Kuzey Irak yönetimiyle yakınlaşması, ABD'nin Irak'tan çekilirken geride sorun bırakmak istemeyişi nedeniyle PKK'ya Kandil'den "yol göründüğü" algılamaları, küçükler için "eve dönüş", büyük kafalar için "Kandil'den İskandinav ülkelerine sürgün" planlarının seslendirilişi bir "olmak ya da olmamak" durumunu dayatmak üzere...
Sorun sadece Kandil'de birkaç bin kişiye hükmetmek "egosu" değil...
Uyuşturucu ve haraç dahil büyük paralar... Türkiye'nin başından bu belanın eksik olmamasında yarar gören devletlerin parmak izleri de dikkate alınmalı.
Yani "Paket açalım, kan dursun" gibi basit söylemlerle çözüm mümkün değil.
ABD'nin arkasından çekildiği, Kuzey Irak'ta yeni oluşumun artık eskisi gibi omuz vermeyeceği, Kandil'den söküleceği, Türkiye'de demokratik açılımların taban kaybettirme tehlikesi PKK'yı varlığını savunmak için saldırıya yöneltti.
Saldırı, gerilim, sertleşme, hele kan, beraberinde ayrışma, kamplaşma psikolojisini getirir.
PKK, dayandığı sosyal zeminde böylece safları sıklaştırır.
Hedef, hatlar silinmekteyken, yeniden "biz" ve "ötekiler" zihniyet sınırlarını yaratmaktır.
Oyuna gelmemek
Burada önemli olan, Türkiye'nin "edilgen" konumuna düşmekten uzak kalabilmesidir.
PKK'nın ve onun arkasındaki bazı güçlerin tezgâhına kapılmak hata olur.
Onlar zaten yapacaklarını artlarına koymayacaklar.
Türkiye ise kendi yol haritasında yürümeyi sürdürmeli, sapma yapmaktan kaçınmalıdır.
En önemlisi, yükselen tansiyon üzerine kışkırtılmış Kürt kökenli yurttaşlara "karşı eylemler" tehlikesidir.
PKK'nın arayıp da bulamadığı şey budur.
"Biz" ve "ötekiler" ayrışması, kutuplaşması, araya hatlar çizilmesi için etnisite çatışması PKK'nın ekmeğine yağ sürer.
Türkiye insanı Türkü ve Kürdü ile 5-10 bin kişinin çok ötesinde "sağduyu" coğrafyasında kalmalıdır.
Çatışmayı dağdan düze indirerek halkları vuruşturmak hayali senaryolarına malzeme verilmesin.
Tam tersine, "açılım" ve "demokratik çözüm" için omuz omuza olmalıdır.
Sosyal dokudaki bu olumlu ortam çabası sürdürülürken, hükümet de "demokratik açılım" planını süratle hayata geçirmelidir.
İçişleri Bakanı Beşir Atalay'ın dünkü basın toplantısında yaptığı konuşma bu açıdan umut vericiydi.
Devletin gücünü hissettirmesinin yanı sıra tahriklere kapılmaksızın yol haritasında kararlı adımların atılacağı mesajını verdi.
Bu bir süreçtir.
Zorlu bir yoldur.
Ama...
Demokrasi, insan hakları, yüz yıllardır bir arada yaşamanın, akraba olmanın, karşılıksız sevginin sonunda galip gelmesi gerekir.
Yazıya, ilk satırdaki tehlikeye işaret ederek noktayı koyalım.
"İç savaş yaşanmamış bu güzelim ülkeye kıymayalım."
VİZE TUZAĞI
Türkiye, komşularıyla, hatta Libya'yla bile karşılıklı vizeyi kaldırdı.
Bu çabaları biraz da Batı ülkeleri için göstermeli.
Birkaç gün önce yazmıştım.
Amsterdam'a girişte pasaport polisi "Şengen vizesini Fransa'dan aldığı halde ilk girişi Hollanda'dan yapan bizim gruptaki bazı hanımlara güçlük çıkartmıştı. Kalabalıktık. Topluca baskı yapınca adamın dayatmasını aştık."
Amsterdam dönüşü uçağa binerken bir yurttaş "Lütfen yazar mısınız?" dedi ve
"Aynı nedenle Amsterdam pasaport polisi tarafından içeri sokulmadığını, otele bile gitmesine izin verilmeden havaalanı koltuklarında yatmaya mecbur bırakıldığını, ertesi gün ilk uçakla geri gönderilmek üzere bekletildiğini" söyledi.
Adı Rafi Altunkeser...
Uluslararası lojistik işi yapıyor.
Pek çok ülkeye uçuyor.
Pasaportu dört cilt...
Vizelerle dolu.
Amerika'dan ve İngiltere'den 5'er yıllık vizeleri var.
Polis pasaportuna el koymuş.
Bizim dönüş yapacağımız uçağın pilotuna pasaportuyla birlikte teslim ettiler.
Şengen vizesi alındığı ülkede kullanılır diye bir kural yok ama Türklere uygulanıyor...
Vizeyi almak zaten işkence, bu da üstüne tüy dikiyor.
Kaynak: Milliyet